KADİR MISIROĞLU'NU ANARKEN
6 Mayıs 2020 günü duayen tarihçi, dava ve mücadele adamı Üstad Kadir Mısıroğlu’nun vefat günüydü. Yani bu büyük dava adamı aramızdan ayrılalı yaklaşık bir yıl olmuş oldu.
Onunla
ilgili hatıralarımı bir tahattura vesile olması münasebetiyle bugün sizlerle
paylaşmak istedim.
………
Dönemin meşhur simalarından biri
olan Kadir Mısıroğlu, 12 Eylül sonrası vatandaşlıktan çıkarıldığı için yurda
giremiyordu. Cumhurbaşkanı Özal’ın çıkardığı bir af ile yurda girdiğini
duymuştum. Onu ilk defa 1987 yılı Ramazan ayında Sultanahmet Camii avlusundaki
kitap fuarında gördüm. Revakların altında bir sandalye üzerinde elinde asa,
başında fesi ile oturuyordu.
Bir kadim dostum, ‘üstad’ dediği
Mısıroğlu ile yakından görüşüyordu. 1991 yılında İlim Yayma Cemiyeti Konferans
Salonunda bir konferansına birlikte gittik. Her zamanki gibi çok orijinal
şeyler söyledi.
“Cumhuriyet neslinin en mümeyyiz
vasfı, istikrarsız bir karaktere sahip olmasıdır” dedi. Mühendislik mesleğini
tercih edenleri, ‘betonla uğraşan şahıslar’ diyerek eleştirdi. Konuştuğu
kürsüdeki bardağı eline alarak ‘Şu bardağı sıksam, kırılsa, bütün camları elime
batsa, bunu nasıl yakından hissediyorsam, ölümü de öylece yakınımda
hissediyorum’ dedi.
………
Üstadı bundan sonra 2003 yılında
yine aynı dostum ile Beylerbeyi sırtlarındaki Boğaz’a nazır evinde ziyaret
ettik. Üzerinde Osmanlı türü bir entari vardı. Bir ara O dostum ‘Elhamdülillah’
dedi. Üstad, ‘Elhamdülillahın anlamının farkına varabilsek, böyle kolayca
diyebilir miyiz acaba?’ dedi.
Namaz kıldıktan sonra boğaza nazır
odasında sohbet ettik. Üstad, tasavvufi derinliğe sahip tesbitler ve analizler
yapıyordu.
2004-2005 yıllarında üstadın
Nasuhi Dergâhındaki sohbetlerine gittik. Üstada burada haftada bir akşam
yaklaşık 50 kişilik bir öğrenci grubuna sohbet ediyordu. Az önce de bahsettiğim
gibi tasavvufi hikmeti bol, tarihi sohbetlerdi bunlar. Bir sohbetinde ‘Halimiz
kesbi değil, lutfidir’ demişti ve
bunu misallerle açıklamıştı.
Bir şahıstan bahsederek
Türkiye’nin dini, siyasi birikimini bozuk para gibi harcadığını söylemişti.
Üstad öğrenci sohbetleri dışında
misafirlerini makam odasında karşılardı. Burada bir büyük masada, başında fesi
olduğu halde çeşitli konularda misafirleriyle konuşurdu.
Bir defasında yine makam odasında
oturuyorduk. Bir zat geldi. Üsküdar’a yeni tayin olmuş bir memur imiş. Üstadı
biraz dinledikten sonra söz alıp “Efendim ben sizin Yalan Söyleyen tarih
Utansın isimli kitaplarınızı okudum” dedi. Meğer Üstad, Mustafa Müftüoğlu ile
karıştırılmaktan hiç hoşlanmazmış.
Üstad bu şahısa bir hayli sözler
söyledi.Aradan yarım saat geçti. Üstad Lozan’dan bahsediyordu. Adam yine söz
aldı. “Efendim ben sizin Lozan” dedi ki Üstad “Geçti artık geçti” diye adama
sitem etti.
31 Mayıs 2011 akşamı Kadir
Mısıroğlu’nun Altunizade Kültür Merkezi’ndeki konferansına gittik. Üstad her
zaman olduğu gibi hem tarih, hem tarih felsefesi hem de kader konusunda
orijinal şeyler söylüyordu. Onların bir kısmını buraya alıyorum:
“Mutlak kaderden kaçılmaz. Kaçmak
bile kaderin yazgısına koşmaktır.
Zamanın kutbunu yönetici olarak
seçseniz Tayyip Beyin yaptığı hataları yapar. Çünkü bir millet nasıl ise öyle
idare edilir. İyi idare edilmek istiyorsanız içinizdeki düzgün insanların
sayısını artırın.
Allah mübarek zatlara tarihi
olaylara müdahale konusunda iki ilham verir. Ya kötü gidişe engel olmak için
karşı koyar, şehit olur, emsal teşkil eder. Yada köşesine çekilir, gelişmeleri
izler.
Şimdi Allah rızası için çalışanlar
Allah nezdinde mahrumiyet ödeneği alacak kişilerdir.
Derin devlet Başbakanın önünü
kesmek üzere yasağını kaldırdı. Ancak kaderi ilahi onların oyununu yendi.”
……..
2011 Eylül’ünde bir Perşembe akşam
üstü bir toplantıya giderken aynı dostum arayıp “Müsaitsen üstada uğrayabilir
misin?” Dedi. Ben de “Toplantıdan sonra gideyim” dedim. Toplantıdan sonra Nasuhi
Dergâhına gittim. Üstad odasında sohbet ediyordu. Selam verdim. “Merhaba”
diyerek öfkeli bir şekilde konuşmasına devam etti.
Sözünü bitirince bir sigara yakıp
keskin bakışlarını yüzüme dikerek ‘Yahu bu X Belediyesi benimle niçin
uğraşıyor. Bunlar belalarını bulacaklar artık’ dedi.
‘Sizinle neden uğraşsınlar?’
dedim. “Dur sana bunların üç tane sabıkasını anlatayım” dedi.
Ben öfkesini yatıştırmaya
çalıştım. Başkan yardımcısını aradım. Üstadın yanına gelmesini istirham ettim.
“Yarın geleyim” dedim.
Üstad bana “Bir idarecinin böyle
mütehassis bir halde konuya yaklaşması öfkeli kalbime su serpti. Yarınki
görüşmeye sen de gel” dedi. Bana birkaç kitabını Osmanlıca imzaladı.
Ertesi gün tekrar saatinde oraya
gittim. X Bey yarım saat kadar gecikerek geldi. Üstad benim randevuya dikkat
eden halimi görünce “Sen Taha’ya benzer bir arkadaşsın” dedi.
X Bey gelince ‘Kardeşim ben bu
dava için hapiste yattım, tımarhanede yattım, vatandaşlıktan atıldım. Benim
adımı sokağıma verin demiyorum, hiç olmazsa şu sorunlarımı halledin’ dedi.
Ben X Beye “Üstadı böyle şeylerle
uğraştırmak yerine yazarlığa başlamasının senei devriyesi münasebetiyle bir
toplantı düzenlenmesi lâzım” dedim. Üstad çok mutlu oldu. Hesapladı, “Bu yıl
yazarlığımın 48. Yılı” dedi. “Ben XX’e karşı mücadelenin temsilcisiyim” dedi
konuşmasının bir yerinde. Tekrar kitap imzaladı ve ayrıldık.
………..
28 Ocak tarihli gazetelerden
birinde Kadir Mısıroğlu’nun böbreklerinden rahatsız olduğu bu münasebetle
Siyami Ersek Hastanesi’nde yattığı haberi vardı. O gün kadim dostumla
Hastanenin girişinde buluştuk ve 6. katta bir odada yatan Kadir Mısıroğlu’nu
ziyaret ettik.
Durumu ve görüntüsü iyi
gözüküyordu. Önceki gün Başbakan ziyaret etmiş. Biz oradayken M. Şevket Eygi
geçmiş olsun için aradı. Biz oradayken Ülkü Ocakları Başkanı da geçmiş olsun
ziyaretine geldi.
Şubat ayında, yazdığı bir kitaptan
dolayı 6 kişinin açtığı davadan dolayı mahkemesi varmış. Fethullah Gülen
bunlardan biriydi…
Beyklikdüzü’nden birisi İstanbul’a
kar yağdığı gün Kadir Mısıroğlu’ndan bazı evrakları almak için ısrar etmiş.
Üstad, adam ısrar edince yürüyerek o karlı günde evinden sahil yoluna kadar,
hanımıyla kavga etmek pahasına inmiş. Ancak adam randevusuna gelmemiş.
Kader bahsinden bazı konular
konuşuldu. “Kaçmak bile kadere koşmaktır” dedi.
“XX bu milletin sadece imanını
değil, şahsiyetini de çaldı”dedi.
Kadir Mısıroğlu’nun kendisi birkaç
gün önce 80 yaşına girmiş.
………
18.08.2018 günü Kadir Mısıroğlu’nu
Üsküdar’daki Yayınevi ve Vakıf Merkezi olarak kullandığı binada ziyarete
gittim.Dış avluda 5-10 kişi çay içiyordu. Yukarıya çıktım. Kadir Mısıroğlu
odasındaki makam masasında oturuyordu. Çeşitli yerlerden gelen 25-30 kişi de
oturmuş onu dinliyordu.
Kadir Mısıroğlu kendisine sorulan
sorular üzerine şunları anlattı: “Ünlü mücahit Abdürreşid İbrahim, Tokyo’da bir
camii yeri aldı. Burayı Türk Hükümetine bağışlamıştı. Ancak Cumhuriyet
Döneminde Devlet bu arsayı sattı. Abdürreşid İbrahim tekrar alarak buraya
kabrini de yaptırdı.
Fethi Okyar ve bir arkadaşı Balkan
harbinde yanlış bir manevradan dolayı 20 bin Mehmetçiğin şehadetine sebep
oldular. Enver Paşa onları Divanı Harbe
verecekti. Fethi Okyar kendini savunmak için bir rapor yazdı. Rapor yazdığı
için onu askerlikten çıkartılar. Arkadaşını çıkarmadılar.
XX kendisine iyilik yapan bütün
şahıslara sonradan cephe almıştır. Kazım Karabekir ve Ali Fuat Cebesoy idam
edileceklerdi son anda kurtuldular. Rauf Orbay bir Fransız Gemisinin içinde
yurt dışına kaçtı. Ben Rauf Orbay ile birçok kez görüştüm. Onun yayınlanan
hatıralarında tahrifat vardır.
Refet Bele yaşadıklarını dürüst
bir şekilde hatıra olarak yazmıştı. Ancak mühendis olan kardeşi yayınlanmasını
uygun bulmadı. Bu hatıratın gerçekleri ifade ettiğini okuyan bir kişi bana
söylemişti.
Cumhuriyetin neslinin tamamı
farklı bir kimlik taşıyordu. K. Karabekir Paşa bile bir akşamcıydı. Hepsinin
üzerinde bir vebal vardır.”
Üstad, bir dava neslinin son ve sembolik bir örneği di.Allah rahmet eylesin….