10 Aralık 2015

Kadızade Fetullah Efendi ve Bektaşileşen Haşhaşiler

Şüphesiz tüm gizli yapılanmalar ve terör ve casusluk örgütleri, tarihsel birer örneğin izdüşümüdür adeta. Kimi hiyerarşisinde, kimi eylem ve faaliyetlerinde kimi de kendini koruma ve gizleme metodunda sonraki dönemlere örnek teşkil eder.

Bugün Fetulahçılar için kullanılan Haşhaşi benzetmesinin temelinde, Hasan Sabbah'ın fedaileri olduğu gibi.

Örgütün, kendini gizleme ve mensuplarının elde ettiği konumları koruma yönünde izlediği yönteme dair de iki tarihsel örnek var. Bunlardan biri Kadızadeler diğeri de Yeniçeriler...

KADIZADELER...

17. yüzyılın ilk yarısında, Türk-İslam tarihini en yobaz hareketlerinden biridir Kadızadeler. Etkileyici bir tarza sahip Kadızade Mehmet Efendi'nin liderliğindeki örgüt, din ve siyaset alanında son derece tesirli olur.

Kadızadeliler, hem Saray'da hem de bürokrasi üzerinde de oldukça etkili bir güce sahiptir. Devlet otoritesinin kaybolmaya yüz tuttuğu bir ortamda, Valide Sultan'ın 1656 yılında, Köprülü Mehmet Paşayı Sadrazamlığa getirmesiyle her şey değişir. Köprülü Mehmet Paşa, devlet otoritesi ile bağdaşmayan ve silahlı kalkışmaya yeltenen Kadızadelere karşı, atandıktan 8 gün sonra harekete geçer ve neredeyse bir gecede hepsini tasfiye eder.

Kaderin cilvesi olsa gerek; yine ağlak ve şarlatan bir o kadar da etkili bir vaizin banisi olduğu bu örgüte karşı, İstanbul şehreminliği yapmış Köprülü Mehmet Paşa'nın 17. yüzyıldaki bu tasfiye hamlesi, bugün o örgütün bir benzeri olan Fetulahçılara karşı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı da yapmış olan Recep Tayyip Erdoğan'ın kararlı iradesiyle tekerrür ediyor adeta.

YENİÇERİLER...

Yeniçeri Ocağı, 17 Haziran 1826 da kaldırılır. 21 gün sonra da Ocağın bağlı olduğu Bektaşi tarikatı yasaklanır, tarih ise 8 Temmuz 1826'dır.

I. Mahmut Yeniçeri Ocağı'nı kaldırmaya karar verdiğinde, hem Yeniçeriler'i hem de Bektaşiler'i halk nezdinde nefret dolu bir yere oturtmuştu. Halk o derece nefretle dolmuştu ki, Bektaşi mezarları bile yıkıldı.

Buna karşı önlem olarak Bektaşi şeyhleri ve mürdleri Nakşibendi ve Mevlevilik tarikatına sızdı. Yani bir gecede binlerce Bektaşi şeyhi ve müridi Nakşibendi kisvesine büründü.

İkinci tarihsel tekerrürün de burada ortaya çıktığını görüyoruz. Bektaşi şeyh ve müridlerinin, Nakşibendi ve diğer tarikatlara sızmasına benzer bir süreci şimdi deFethullahçıların, Okuyucu, Yazıcı, Yeni Asyacı, Menzilci, Hakyolcu ve Milli Damarcı kisvesi altında saklanmaya başlamasıyla tanıklık ediyoruz.

Meselya; özellikle EGM İstihbarat, KOM, TEM, Siber ve Personel birimleri ile Adliyelerde, Okuyucu, Yazıcı, Menzilci, Hakyolcu ve Milli Damarcı grupların hakim olduğu bir tablo ortaya çıktı. Olaya iyi niyet çerçevesinde bakanlar, Fetullahçıların/Paralel Yapı'nın boşalttığı yerleri, adı geçen grupların doldurduğunu öne sürebilir.

Oysa bu grupların yetiştirilmesi, finanse edilmesi, gizlenmesi ve  paralel yapının mutlak güç olduğu son 15 yılda, adamlarını hem de en kritik yerlere çok sayıda yerleştirmesi mantık kurallarına aykırı. Mesela sözü edilen cemaat/tarikat gruplarında, “yahu hâkimlik sınavına girdik fetocular ful çektiler, bizden bir kişi bile almadılar” şeklinde yıllardan beri süregelen yakınmalar bile bu iddiayı çürütmeye yeterli. Yine, marjinal bile denemeyecek kadar küçük bir grup olan Yazıcılar ne zaman, nasıl, hangi güçle Fetullahçıların hegemonyasına rağmen, EGM İstihbarata yüzlerce adam sokmayı başardı?

Son 10 yıl içerisinde Fetullahçıların, hakim-savcı sınavlarında ful çekmediği bir yılın bile olmadığı gün gibi aşikarken, bu kadar Hakyolcu savcı-hakim ne zaman yetişti?

Peki kim bu Hakyolcular?

Milli görüş geleneğinin en önemli damarı olan İskenderepaşa grubu (Hakyol) olarak bilinen Nakşi koludur. Kendisi dışındaki bütün İslamî yapılarla mücadele eden Fetullah Gülen, merhum Esat Coşan ve grubuna maddi-manevi olarak zarar verir. Bu kayıtlara bile geçmiş bir durumdur. Esad Coşan'ı tehditler sonrasında Avusturalya'ya gitmek zorunda kalır. Hemen akabinde de Coşan, şaibeli bir kaza sonucu hayatını kaybeder. İstihbarat kayıtlarında bu operasyonun arkasında CIA'nın olduğuna dair ciddi veriler olduğu bilinir. Gülen'in gözük heo bu grubun üzerinde olmuş, şimdi de işine sızmaya çalıştığı iddia ediliyor.

VE MİLLİ DAMAR…

Gelelim Milli Damar'a... Milli Damar hikayesi, 2006 yılında Kozanlı Ömer ve halen AK Parti içersinde önemli bir siyasetçinin ortak girişimi ile kurulan bir dernekle başlar. Kimler vardır burada? Deşifre olmuş Fetullahçılar. Örgüte uyum sağlayamamış ancak sosyal ilşkilerde kullanılabilecekler. Safiyane niyetlere sahip, Fetullah Gülen'in kontrolünde olduklarından bile habersiz Hakyolcular. Hakyolcu görünümlü kripto Fetullahçılar. Kimi Okuyucular, Yazıcılar ve bu görünümdeki kripto Fetullahçılar ile bu yapıyı güç odağı olarak görüp yanaşmak isteyenler... Görüldüğü gibi, 2006'da kurulan Milli Damar, bilerek ya da bilmeyerek FETÖ'nün en derin kanadının kontrolünde bir aparat işlevine dönüşmüş.

Hal böyle olunca, herşeyi kripto Fetullahçıların yönlendirdiği ve ortamı bulandırdığı bir süreçte, sahici ve etkili bir Fetullahçılarla/Paralelle mücadele olması mümkün değil elbette.

2 yıldır Bank Aysa, KPSS, İzmir ve İstanbul Askeri Casusluk, Tahşiye ve benzeri dışında dişe dokunur bir operasyon yoksa; bunun sebebi olarak yukarıda anlattıklarım yeterli değil mi sizce de?

Bu anlatıklarımdan ulaştığım tek bir sonuç var: Kahir ekseriyetini kripto Fetullahçıların yönlendirdiği sahte gizli tanıklar, kurgulanmış itirafçılar, güncel bilgiye haiz olmayan tutarsız tanıklar, meczubi itirafçılar ve bunlara teşne yöneticilerin yönlendirmeleriyle, FETÖ'nün mayın eşeği yerine koyduğu isimler, FETÖ ile fazla ilgisi olmadığı için feda edilebilecek kişiler, FETÖ'den tasfiye edilmiş kişiler ve hepsinden önemlisi bir dönem örgüt içersinde yer almış ancak kopmuş ve bu yapı ile en ciddi anlamda mücadele eden ve edebilecek kişiler, örgütü oluşturan kişiler olarak formüle edilip tasfiye ediliyor.

Bu şekilde 1 taşla 3 değil 5-10 kuş vurulmuş oluyor. Hem asıl FETÖ/Paralel Yapı hedefin dışına çıkarılmış oluyor, hem yukarıda saydığım örgützedeler bir kez daha mağdur ediliyor. Bu vesileyle, örgütün güçsüzleştiği düşüncesiyle örgütten kopmak isteyenlere de gözdağı verilmiş oluyor. Üzücü olan ise; buna Cumhurbaşkanı ERDOĞAN dışında müdahale edecek samimi bir iradeye de raslanmıyor.