VF kat sol
VF kat sağ

08 Kasım 2021

​Kafro, bir şehrin hikayesi

Bir hikâyesi olmalı şehrin derler ya. Kuru kuruya taşı kayayı seyretmeye gelmez insan. Gelirse de bir yere kadar. Doğal güzelliği yanında onu çeken başka şeyler de olmalı. Nemrut  sözcüğünün altını dolduran şey “” Kral Antiochos'un eşi İsas, kızı Antiokhis'in hikayeleridir aslında. Perilerin dans ettiği kayalar derseniz, bir taş kütlesinin kaba şeklinden uzaklaştırıp, sihirli bir alana dönüştürürsünüz coğrafyayı.

Taç Mahal’e, Sistin Kilisesine, Eyfel Kulesine, Çin Seddine; bir yapı, bir bina olarak bakarsanız sadece malzeme görüsünüz. Onları cezbeden öyküleridir.

Mardin'i gizemli hale getiren kilisesi, suyun fışkırdığı kayalar, şu kadar kat yeraltı şehirleri olsa da, doğrudur, yanlıştır, uydurmadır veya siz katılırsınız katılmazsınız bilmem ama bence Erich Won Daniken’in yer altı şehirlerimizin gizemini konu ettiği “Dünyamızın Gizli Sahipleri kitabı” ülke fuarlarında sergilenen Mardin mutfağından daha fazla etkisi olmuştur tarihe.

Neyi, Nereyi tanıtmak istiyorsak oranın hikâyesini ön plana çıkarmalı.

Hikayeleridir asıl o şehrin, o yerin kimliği.

Yolumuz bizi Mardin'e götürdü. Uzun süredir kara yolu ile uzun yolculuk yapmadığımdan mıdır bilemiyorum, yol boyunca üstad Sezai Karakoç un başkentlerden başkentlere sürgün şiiri gibi duygu yolculuğu oldu seyahatimiz.

Küçüklüğümüzde yolculuklarda camın kenarından dışarıyı seyir ederken en büyük zevkimizdi yol kenarında geriye doğru hızlı hızlı geçen telefon direklerini saymak ve tellere sıra sıra dizilmiş kırlangıçlara el sallamak. İlginç ama eskisi gibi telefon direkleri bize el sallarcasına bir duruşla durmuyor artık. Elektrik tellerinde kırlangıçlar seyre dalmıyor yoldan geçenleri.

Galiba çocukluk anıları biriktirilmiyor artık cam kenarlarında, eldeki telefon ve dijital aletlerden.

Mardin; Kadim Mezopotamya ovasının şahin yuvası kenti. Mem u Zin'lerin, aşkların, kardeşliklerin, haç ve hilalin çocukluk arkadaşlıklarının ülkesi, 70 yıl manastırın kapısında annesini bekleyen Ammo bahe nin, Diyarbakır’dan sürgün Rutanların şehri.

Nusaybin-Midyat yolu üzerindeki Beyazsu mevki, Kafro köyü, Midyat konakları, Deyrul Zafaran Manastırı, Kasımiye Medresesi.

Her biri Tolstoy, Dostoyevski veya Gorki’nin kaleminden çıkmış okunmayı bekleyen ayrı bir klasik gibi.

Hepsi ile ilgili onlarca sayfa yazılması gereken hikayeler var. ama içlerinden bir tanesi özellikle farklı. KAFRO Köyü.

Niye bu köy derseniz, 8-10 evden- villadan- oluşan, Hepsi toplam 30-40 kişinin yaşadığı bir Süryani köyü. Ama bölgeye gelen hemen herkesin mutlaka görmek istediği ve Güney Doğu Anadolu’da yenecek onlarca mis gibi yerel yemek dururken neden bu köye gelip İtalya’nın Pizza’sını yemek için kuyruğa girer insanlar.

İnsanları çeken oranın hikâyesiydi elbette.

Kafro köyü sakinlerinin tamamı Süryani. –anlatılana göre- 1970’li 80'li yıllarda, o bölgedeki pek çok köy terör baskısı nedeniyle tamamına yakını Avrupa’nın çeşitli yerlerine göç ediyor.

Fakat yıllar sonra bir kısmı kazandığı paralar ve edindiği tecrübelerle doğduğu memlekete geri dönmek istiyor. Eski ve metruk evleri yıkıp yerine muhteşem villalar yaptırıyorlar. Bir de Avrupa’da öğrendikleri Pizza’yı sergileyecekleri bir lokanta. Lokantada hafta içinde yer bulmak neredeyse olanaksız. Bu yoğunluğa rağmen Cumartesi ve Pazar çalışmıyorlar. Minik bir kiliseleri var. Araç park edecek bir alan dahi yok. Yol yok, ikinci bir dükkân yok, su alacağınız bakkal dahi yok.
Bu insanların geri dönmeleri için aslında bir sebep bile yok. Resmen dağın başı, kurak toprak ve verimsiz arazi.

Ama bir şey var ki doğdukları topraklara duydukları özlem.

Tarihlerine duydukları saygı ve hepsinin anlatacakları birbirinden ilginç hikâyeleri.

Günlerden Cumartesi, bu nedenle lokanta ve kilise açık değildi, insanların neredeyse tamamı köy dışındaydı.

Bölgeye gelen herkes, bir zamanlar kendi hallerinde gariban köylüler olarak yaşamaya çalışan insanların çocuklarının, yıllar sonra yeniden ata topraklarına dönüşlerinin ilginç hikâyelerini dinlemek için haritada yerini dahi bulamayacağınız bu köye geliyorlar.

Kafro, diğer adıyla Elbeyedi köyü. Hikayeleri ile bizi geçmişe ve tarihin kadim kardeşliklerine götüren bir zaman tüneli.

Hani ya olurda bir gün yolunuz düşer, uzak şehrin hikayelerine.

 Vesselam...