10 Kasım 2017

Kâhya’dan çıt yok, tahribat ise devletin umurunda bile değil!

Geçtiğimiz günlerde İbn Sina'ya ait El-Kanun Fi'tTıbb adlı muhteşem eserin, Atatürk Kültür Merkezi'nce yayınlanan tercümesinde yapılan ‘cinayetleri' kaleme almıştık.

Eşsiz şaheseri Prof. Esin Kâhya tercüme etmişti.

Yazımızdan sonra yayıncı kamu kurumu olan Atatürk Kültür Merkezi Başkan Yardımcısı ŞabanAbak Bey aradı.

Aradan iki haftadan fazla bir zaman geçmesine rağmen mütercim Esin Kâhya, hiçbir tepki vermedi.

Ne yalanlandı, ne tekzip gönderdi, ne de başka bir açıklama yaptı.

İtirazı olsaydı söylerdi, tercümesini savunabilseydi savunurdu.

Fakat başkalarının söyleyeceği vardı.

Bu yazımız sonrasında Prof. Süleyman Hayri Bolay Hoca aradı.

Meğer El-Kanun Fi'tTıbb'ın Türkçe tercümesi onun fikriymiş. Allah razı olsun kendisinden!

Süleyman Hayri Hoca 1986'da Kültür Bakanlığı 1000 Temel Eser Yayın Komisyonu Başkanlığı'na getirilince, mutlaka tercüme edilmesi gereken temel eserlerle ilgili bir liste hazırlamış.

Bu listede yer alan eserlerden biri de El-Kanun Fi't Tıbb imiş. Kurul, tercüme edilmesine karar vermiş.

Kime yaptırabilir' derken, kurula Esin Kâhya tavsiye edilmiş. Kendisi ile görüşülmüş, anlaşılmış ve tercüme sipariş edilmiş.

Aradan üç yıl geçmesine rağmen Kâhya üstlendiği tercümeyibir türlü Kültür Bakanlığı'na teslim etmemiş. Teslim etmekten sürekli imtina etmiş.

Süleyman Hayri Hoca 1989 yılı içinde bu görevden ayrılmış.

Kâhya yaptığını iddia ettiği tercümeyi 1995 yılında mevcut yayıncı Atatürk Kültür Merkezi'ne bastırmış.

Yani ortada nereden baksanız ahlakî olmayan bir durum söz konusu. Bu işin en basit yönü ama bu bile bir kıstas…

HÂLÂ SATIŞA DEVAM EDİYORLAR

Yukarıda Atatürk Kültür Merkezi Başkan Yardımcısı Şaban Abak'ın ilk gün aradığını söylemiştik. Kendisi aradığında sert çıkmaya kalkışmıştı. Aynı sertlikte gerekli cevap verilince yumuşamış ve bir komisyon kurup inceleyeceklerini söylemişti.

Aradan tam 15 gün geçti. Dün kendisini arayıp gelişmeyi sordum. Hiçbir adım atılmadığını, 15 Temmuz sonrasında bilim kurullarının görevlerine son verildiği için yapılamadığını söyledi.

Yukarıda zikrettiğim bilgiyi kendisine aktardığımda işi yakışık almayan bir noktaya çekmeye kalktı. Kendisi ile tatlı sert bir konuşma yaptık.

Verdiğimiz örneklerin doğru olup olmadığını arzu ettiği her hangi bir kişiye sorabileceğini, doğruluğunun teyidinin 10 dakikalık bir iş olduğunu söyledim.

Dahası Kurum bu cinayete maruz kalmış eseri satmaya devam ediyormuş. İbn Sina'nın zannedilerek uygulanacak bir terkip yüzünden insanların ölümüne dahi yol açabilmesi umurlarında olmamış.

Paraya mı ihtiyacınız var?' diye sordum. ‘Yok' dedi. Peki, yanlışta ısrarın nedeni ne?

Kurumun başında bir başkan olmadığını, tek başına karar veremeyeceğini belirtti bu kez. İyi de vekil de olsa bir başkan var. Vekil olması yetkisiz olduğu anlamına gelmez. Sıkışınca da meseleyi kişiselleştirmeye çalışıyorlar. Bunları söyledim kendisine.

Yani mâzeretleri çok! Devlet bu ya, o hata yaptığı zamanlarda bile haklıdır ya, işte bu mantık 15 yıldır değişmemiş...

Bu cinayete maruz kalmış eserle ilgili ne Kültür Bakanlığı, ne Milli Eğitim Bakanlığı, ne Sağlık Bakanlığı, ne YÖK Başkanlığı, ne Atatürk Dil Tarih Yüksek Kurumu, ne Türkiye Bilimler Akademisi, ne Yazma Eserler Genel Müdürlüğü harekete geçti. Anlayacağınız bir heykel için dünyayı ayağa kaldıran devlet, İbn Sina'nın eseri tahrif edilirken kılını bile kıpırdatmıyor.

İşte bizim düne, değerlerimize, mirasımıza, eserlerimize,İbn Sina'mıza kısaca harsımıza verdiğimiz değer bu!

Yaşananlar normal bir ülkede olsaydı, ilgili kurum ve bakanlıklar derhal harekete geçerdi. YÖK'te yer yerinden oynar ve ‘nasıl olurda bir profesör bu eseri tahrif edebilir' denilirdi. Yayıncılık geçmişi de olan Yekta Saraç Hocaya sormak isterim, ‘bu hususlarda hiçbir sözünüz yok mu?' diye…

KİTABÜ'S SAYDANA Fİ'T TIBB DA HATALI

Önceki yazımızda aynı mütercimin Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları arasından çıkan, Ebu'r-Reyhan el-Beyrunî merhuma ait, Kitabü's Saydana Fi't Tıbb eserinden de söz etmiştim. Bakanlık tek kelime etmedi. Biz ilk 3 sayfayı tercüme ettirdik. O eserdeki hatalar da İbn Sina'nın eserinden daha az değil.

Numan Kurtulmuş Bey'e demek isterim ki, bu işlere siz sessiz kalırsanız kimler kalmaz ki? Yazma Eserler'de olanlarla ilgili yazdıklarımız herhangi bir batı ülkesinde olsaydı, herşey hallaç pamuğu gibi atılmaz mıydı? Şam Arşivleri konusunda arandık, açıklama gönderilecekti. Ne oldu, hiçbir şey!

Ne yapalım şimdi, oturup ağlayalım mı?

Hayır! Herkes bilsin ki bu işlerin peşini bırakmayacağız!

Sizde bırakmayın. Bazı kimseler posta ile pek çok yazılı mektup, bilgi ve belge gönderdi kurum hakkında.

Az daha bekleyeceğiz. Adımlar atılmazsa neler yapacağımızı herkes görecek!