15 Ocak 2016

Kalaşnikof destekçisi kullanışlı akademisyen

Akademi dünyası bir kaç gündür şiddetle sarsılıyor. Geçtiğimiz günlerde bin yüz yirmisekiz akademisyen -ki bunların büyük bir kısmı henüz akademisyen değil, akademisyen olma yolunda eğitimini sürdüren yani lisans sonrası eğitim alan kişiler- ‘Bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak bu suça ortak olmayacağız' diye başlayan ortak bildirilerinde  imzacılar, Türkiye Cumhuriyetini, vatandaşlarını Sur'da, Silvan'da, Nusaybin'de, Cizre'de, Silopi'de ve daha pek çok yerde haftalarca süren sokağa çıkma yasakları altında fiilen açlığa ve susuzluğa mahkûm etmekle, yerleşim yerlerine ancak bir savaşta kullanılacak ağır silahlarla saldırarak, yaşam hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı başta olmak üzere anayasa ve taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınmış olan hemen tüm hak ve özgürlükleri ihlal etmekle suçladı.  

Devletin Sur, Silvan, Nusaybin Cizre vb bölgelerde yürüttüğü politika ve mücadeleyi hedef alan bu bildiriyi imzacı olan akademisyenler uluslararası gözlemcileri de Türkiye'ye davet ederek ulusal ve uluslararası kamuoyunda yayınladılar.

Doğrusu bildirinin diline diyecek yok. Tam bir HDPKK dili. Devletin katliam yaptığını söyleyen fakat PKK'nın adının geçmediği, bunun yerine PKK'dan resmen "Kürt halkının iradesi" diye söz edildiği bir bildiri. Devleti sokaklarda katliam yapmakla suçlarken PKK'nın yaptığı vahşi katliamları görmezden gelen bir bildiri. Bununla birlikte bildirinin imzacıları kendilerini "bağımsız gözlemciler" olarak takdim etmişler. Bağımsız ama devlete göbekten bağlı. Traji komik, gülsek mi ağlasak mı? Ayrıca bildiri akademisyenlerin itirazı olarak sunuluyor. Bin yüz akademisyen. Siz kimsiniz ve akademi adını kullanarak bu bildirinizle nasıl oluyor da şu an ülke çapında görevini yapmakta olan 157bin akademisyeni tahakkümünüz altına alıyorsunuz?

Bildirinize imza atmadık, sessiz kaldık, sizin bildirinize karşı bir bildiri yayınlamadık diye imzası olmayan akademisyenler olarak size katılmış mı oluyoruz yoksa yok mu sayılıyoruz? Akademi'nin adını bu kadar rahat nasıl kullanabiliyorsunuz?

Bildirinin temel argümanını devletin Doğu bölgelerinde katliam yaptığı ve akademisyenler, araştırmacılar olarak buna sessiz kalamayacakları iddiası oluşturuyor. Burada "devlet katliamı" özellikle vurgulanırken, bu kişilerin devletle kendi göbek bağlarını kesmemiş ya da kesmek adına en ufak bir girişimde bulunmamış olmaları tam bir paradoks. Türkiye'de bu türden bildirilere imza atan akademisyen tayfası hiçbir zaman devletten maaş almayan akademisyen olmayı teşvik etmemiş hatta bu türden bir düzenlemeye şiddetle karşı çıkmıştır. Onlara göre üniversitedeki akademisyenin maaşını devlet ödemeli ama devlete karşı yapacakları her harekete, her isyana da devlet sonsuz hoşgörü gösterilmelidir. Üniversitelerin özelleştirilmesine şiddetle karşı çıkarlar.

Fakat sürekli devlete mesafeli olmaktan bahsederler. Ancak bu mantıkta sorun var.  Hem devletten maaş alacaksın, sana sunduğu her imkânı Boğaz'a karşı içkini yudumlayarak kullanacaksın, hem de sana geçici verilmiş aslında kamuya ait olan her tür makam ve mevkiyi seferber ederek kalaşnikofu, hendeği, devletin güvenlik görevlileri geçerken patlatılan bomba düzeneklerini "Kürt halkının iradesi" lafıyla destekleyeceksin. Oh ne güzel hayat! 

Hangi devlet, kendi imkânlarını sana kullandırırken, mücadele ettiği silahlı teröristleri desteklemeni onaylayabilir? İsterseniz maaş aldığınız, olanaklarından sonuna kadar faydalandığımız devletiniz size düşmanlarına verdiğiniz destek için bir de ödül versin. 

Bir de kullandıkları aydın lafı var ki, kullanım maksadı evlere şenlik. Vicdanı olan, adaleti savunan bir aydın kalaşnikofu desteklemek için değil, kalaşnikofu gömmek için kalemini kullanır. Fikri ahlaki dürüstlük bunu gerektirir.

Entellektüel dürüstlük bunu gerektirir. Aydın vicdanı bunu gerektirir. Bölgedeki insanların evlerine el koyan, onların yaşam alanlarına hendekler kazarak onları devletleriyle savaşmaya zorlayan, çocuklarını dağa kaçıran, öldürten bir örgüte tek laf etmeyip, sadece devlete katil demek vicdansızlıktır. Sadece vicdansızlık değil, devletin, kamunun olanaklarını kullanarak kaleminle cenazede şehit olan babasının bayrağa sarılı tabutunun önünde "bak bu benim babam, orada yatıyor" diye seslenen minik yavrunun kanını emmektir. 

Aydın bildirisinin HDP'nin AİHM başvurusuyla paralelliği de dikkat çekici. Ancak güvenilen Batı da bildirinize sırtını döndü ve AİHM sokağa çıkma yasağına son verilmesi, operasyonların durdurulması için tedbir kararını reddetti. Çünkü Batı PKK'ya verilecek desteğin kendilerine DAEŞ vb. terör örgütleri olarak geri döneceğini çok iyi biliyor. Terör bugün beni yarın seni vuracaktır. Terör terördür. DAEŞ e karşı çıkalım ama PKK'yı destekleyelim diye bir mantık olamaz. Bir aydın gerçekten dürüst ve vicdanlıysa DAEŞ'e karşı çıktığı gibi PKK'ya da karşı çıkmalıdır. Çünkü PKK'nın öldürdükleri de insandır.  Öldürdüğü asker, polis, öğretmen, imam ve diğer resmi görevliler devletin makinası değil, insandır. 

Aydın kalaşnikofu desteklemez, onu toprağa sonsuza kadar gömmek için çalışır. Şiddetin olduğu yerde fikirler tartışılamaz ve şiddeti savunmak hiçbir şekilde fikir değildir!