Kalemin hikâyesi
“Nûn. kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun” buyuran Kalem Sûresi’nin ilk âyetiyle kalem kelimesine âşina olduk.Hazret-i Peygamber Efendimiz, “Haberiniz olsun ki, Allah’ın ilk yarattığı kalemdir, sonra da Nun’dur ki, o divittir. Ona ‘yaz’ dedi, kalem de: ‘Ey Rabbim, ne yazayım’ dedi. Allah: ‘Kaderi, gelmiş geçmiş ve gelecek her şeyi yaz’ diye emretti. İşte o ânda kalem kıyamete kadar olacakları yazdı” buyuruyorlar. (Sahîh-i Buhârî-Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh)
İLÂHÎ KALEM, MADDÎ KALEM
İki çeşit
kalem var. İlki yukarıda belirttiğimiz üzere, “ilâhî kalem”, yâni “yaratılışın
başlangıcından sonsuza kadar vukû bulacak her şeyi levh-i mahfuza kaydeden”
kalem… “İlâhî kalemi” ilk kez Âdem Âleyhisselâm tuttu. Âdem Âleyhisselâm
dünyaya indirilirken verilen emanetler arasında kalem de vardı. Bundandır ki
İblis kaleme düşmandır.
İkincisi,
ilim yapmak, fikir ve duyguları yazmak için kullanılan maddî kalem, yâni “insan
kalemi.” Âlimler ilimlerini, edipler ve şairler derûnlarını maddî kalemle
ortaya koymuşlar. Maddî kalemi ilâhî kalemin istikâmetinde kullananlar
bahtiyardır. İnsanın gönlünü ve hayatını âbâd etmek, Allah yolunda ilim yapmak
ve kitap yazmak için kalem tutanlardan olmak ne güzel.
Müfessir
Elmalılı Hamdi Yazır’ın Kalem Sûresi’nin tefsiri kaleme bakışımızı
derinleştiriyor. “Yaratılış kaleminin, ilk kalem ve yüce kalem denilen ilâhî
kalem olması gerekir” diyor. Tefsirinde maddî kalem kullananlardan da
bahsetmektedir. “Kalemle öğretti kriterine göre, kendisiyle insana ilim
öğretilen kalem cinsinin bildiğimiz ve insanların kullandığı kalem olduğu
açıktır. İnsan kalemi de Allah'ın yaratmasıyla olmuştur. (…) İnsanın kullandığı
kalem açısından, kalem sahibi olanlar, yâni yazıcılar ve akıl ve idrak sahibi
insanlar, hem de göze görünen bedenler değil, insanlık gerçeğine şekil veren
bilinçler, zekâlar, akıllar olduğu…” (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân
Dili Tefsiri, cilt:9, s.23-26 arası)
TUTAN EL
GÜZELSE KALEM DE GÜZELDİR
Bizim
muradımız “insan kalemini” anlatmak. Kalemi tutanın vazifesi müfessirin yazdığı
gibi, değerlidir. Tutan el güzelse kalem de güzeldir.Kendini bilen için kalem tutan elin kalbi, dili ve ameli vardır.
Elmalılı Hamdi Yazır’ın adı geçen tefsirinde Hicrî ilk asrın fıkıh ve tefsir
âlimi İbni Abbas’tan rivayetle “Kalem, dilin kardeşi ve Allah tarafından
verilen genel bir nimettir. Kalemden maksat kendisi değil, yazdıklarıdır”
diyerek kalem tutanları sevindiriyor. (cilt:9, s. 24)
KALEM DEMEK YAZI VE KİTAP
DEMEKTİR
Allah’ın
adıyla başlanarak tutulan kalemin yazdıkları, tutanın gönlünü aydınlattığı
gibi, toplumu da aydınlatır.Kalem
demek yazı demektir. Kağıda dökülen her hurufat yığınına yazı denmez. Yazı
ilim, hikmet ve kalplere sürur veren edebiyatı havi metinlerdir.Kalemi tutan el bu istikâmette yazdıkça
kelimeler kırkikindi yağmurları yağmaya başlar. Kalemi mümince tutanın dimağına
düşen kelimeler “kıyl u kâl” değil, ilim ve irfan taşır. Kalemin yaratılışını ve vazifesini bilen yazıcı, onu Allah
ve Resûlünün istikâmetinde ilim, hikmet ve edebiyat üzere tutabiliyorsa kalem
güzel bir vasıta. Kalem ve yazıyı
Allah’la irtibatlandıran yalnızca İslâm medeniyetidir. Bundandır ki bizim
medeniyetimizde kalem hürmete şâyandır.
KALEM EHL-İ
KALEMİN EMRİNDE OLMALI
Ehl-i kalem
olmak her yazıcının harcı değil. Ehl-i kalem sıfatının devlet kademesindeki
yazışmaları yapan memurlar için kullanılması yanlış. “Kalemiyye”
yahut günümüzde bürokrasi denilen ceberrut ve ham ervah zümresinin pâye
olarak kullandığı sıfatla hiçbir alâkası yoktur. “Kalem efendisi” tâbiri de “kâtip”
mânasındadır ki bu zümreye de “ehl-i kalem” denmez. Kalem ehli üdeba, ulema ve
şuara sınıfına girmeyi hak etmiş olanlara, yâni âlim, edip ve şair vasfını haiz
olanlara denir. Kalem, kelâm, kemâl ehl-i kalemin
sıfatlarındandır. Bu sebeptendir ki kalem kemâlin emrinde olmalı. Yoksa kalemin değeri olmaz. Kalemin kemâl mertebesinde olan ehl-i kalem elinde
yazdıkları cevhere dönüşür.
Kalem kendini satmaz; sahibi satar. Kalemi Allah ve insanlık
yolunda kullananlar da var, kötü yolda da… Kalemin efendisi de var, haydudu da…
Kalemden doğan şikâyet kalemden değil, onu kullananın fikrindedndir. Kalem
kendini tutana tâbidir.Kalem,
sahibinin elinde kalp ve dimağa şifa vereni yazdığında yaratılış gayesine
hizmet etmiş olur. Hâlis niyetle kullananlar için kalem hasbî bir dosttur;
hizmetinin karşılığını istemez. Elimize her alışımızda onun ulvî ve dünyevî hâl
tercümesini hatırlamalıyız.
“KALEM HAYIRLIDIR, HAYIRDA
KULLANANLAR İÇİN”
Âlimlerin
dediği üzere “Kalem
hayırlıdır, ancak hayırda kullananlar için.” İyi yolda kullananın dünyasına ve
ahretine yardımcıdır. İnsanın sırrını, gönlünü, fikrini paylaşan,
dağarcığındaki kelimeleri hurufata dökerek, başkalarına taşıyan gönüllü bir
işçidir. “Kalem cömert olur, ne dilersen yaz” sözü boşuna söylenmemiş. Ceddimiz
“Kalemin yaptığını kılıç yapamaz” demiş. Demek ki kullanmasını bilenler için
“Kalem kılıçtan keskin.” Kaba kuvvetin varlığı kalem kadar kalıcı ve tesirli
değildir. Kitap ve ilim tarihimizin üstad-ı âzamı
Kâtip Çelebi’ye kulak verelim: “Kalemin mürekkebiyle öyle bir vuruş var ki,
kılıcın şarabından, yâni döktüğü kandan daha keskindir. Harap olup gitmeyecek
bir yazar yoktur; ancak onun elinden yazdıkları dünya durdukça durur.” (Kitap
Postası dergisi, Nisan 2005)
KALEM
UNUTMAZ
Kalemin
hikâyesi uzun ve derin; ulvî hâl tercümesinin safahatını yazmak haddimiz değil.
Kadîm zamanlardan bugüne insanoğlu kalemle
yazılanlar sâyesinde fikrî ve zihnî dünyasını tekâmül ettirmektedir. Kalemin yazdıkları unutulmaz.
Ceddimizin dediği gibi, âlim unutur, kalem unutmaz. Dünya ne zaman yok olursa, “insan
kalemi” de o zaman yok olur. Dilin hükümdarlığı sürene kadar kalemin hükmü
sürecektir.
(ilbeyali@hotmail.com)