18 Haziran 2021

​Kalemin hikâyesi

“Nûn. kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun” buyuran Kalem Sûresi’nin ilk âyetiyle kalem kelimesine âşina olduk.Hazret-i Peygamber Efendimiz, “Haberiniz olsun ki, Allah’ın ilk yarattığı kalemdir, sonra da Nun’dur ki, o divittir. Ona ‘yaz’ dedi, kalem de: ‘Ey Rabbim, ne yazayım’ dedi. Allah: ‘Kaderi, gelmiş geçmiş ve gelecek her şeyi yaz’ diye emretti. İşte o ânda kalem kıyamete kadar olacakları yazdı” buyuruyorlar. (Sahîh-i Buhârî-Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh)

İLÂHÎ KALEM, MADDÎ KALEM

İki çeşit kalem var. İlki yukarıda belirttiğimiz üzere, “ilâhî kalem”, yâni “yaratılışın başlangıcından sonsuza kadar vukû bulacak her şeyi levh-i mahfuza kaydeden” kalem… “İlâhî kalemi” ilk kez Âdem Âleyhisselâm tuttu. Âdem Âleyhisselâm dünyaya indirilirken verilen emanetler arasında kalem de vardı. Bundandır ki İblis kaleme düşmandır.

İkincisi, ilim yapmak, fikir ve duyguları yazmak için kullanılan maddî kalem, yâni “insan kalemi.” Âlimler ilimlerini, edipler ve şairler derûnlarını maddî kalemle ortaya koymuşlar. Maddî kalemi ilâhî kalemin istikâmetinde kullananlar bahtiyardır. İnsanın gönlünü ve hayatını âbâd etmek, Allah yolunda ilim yapmak ve kitap yazmak için kalem tutanlardan olmak ne güzel.

Müfessir Elmalılı Hamdi Yazır’ın Kalem Sûresi’nin tefsiri kaleme bakışımızı derinleştiriyor. “Yaratılış kaleminin, ilk kalem ve yüce kalem denilen ilâhî kalem olması gerekir” diyor. Tefsirinde maddî kalem kullananlardan da bahsetmektedir. “Kalemle öğretti kriterine göre, kendisiyle insana ilim öğretilen kalem cinsinin bildiğimiz ve insanların kullandığı kalem olduğu açıktır. İnsan kalemi de Allah'ın yaratmasıyla olmuştur. (…) İnsanın kullandığı kalem açısından, kalem sahibi olanlar, yâni yazıcılar ve akıl ve idrak sahibi insanlar, hem de göze görünen bedenler değil, insanlık gerçeğine şekil veren bilinçler, zekâlar, akıllar olduğu…” (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili Tefsiri, cilt:9, s.23-26 arası)

 

TUTAN EL GÜZELSE KALEM DE GÜZELDİR

Bizim muradımız “insan kalemini” anlatmak. Kalemi tutanın vazifesi müfessirin yazdığı gibi, değerlidir. Tutan el güzelse kalem de güzeldir.Kendini bilen için kalem tutan elin kalbi, dili ve ameli vardır. Elmalılı Hamdi Yazır’ın adı geçen tefsirinde Hicrî ilk asrın fıkıh ve tefsir âlimi İbni Abbas’tan rivayetle “Kalem, dilin kardeşi ve Allah tarafından verilen genel bir nimettir. Kalemden maksat kendisi değil, yazdıklarıdır” diyerek kalem tutanları sevindiriyor. (cilt:9, s. 24)

 

KALEM DEMEK YAZI VE KİTAP DEMEKTİR      

Allah’ın adıyla başlanarak tutulan kalemin yazdıkları, tutanın gönlünü aydınlattığı gibi, toplumu da aydınlatır.Kalem demek yazı demektir. Kağıda dökülen her hurufat yığınına yazı denmez. Yazı ilim, hikmet ve kalplere sürur veren edebiyatı havi metinlerdir.Kalemi tutan el bu istikâmette yazdıkça kelimeler kırkikindi yağmurları yağmaya başlar. Kalemi mümince tutanın dimağına düşen kelimeler “kıyl u kâl” değil, ilim ve irfan taşır. Kalemin yaratılışını ve vazifesini bilen yazıcı, onu Allah ve Resûlünün istikâmetinde ilim, hikmet ve edebiyat üzere tutabiliyorsa kalem güzel bir vasıta. Kalem ve yazıyı Allah’la irtibatlandıran yalnızca İslâm medeniyetidir. Bundandır ki bizim medeniyetimizde kalem hürmete şâyandır.

 

KALEM EHL-İ KALEMİN EMRİNDE OLMALI

Ehl-i kalem olmak her yazıcının harcı değil. Ehl-i kalem sıfatının devlet kademesindeki yazışmaları yapan memurlar için kullanılması yanlış. “Kalemiyye” yahut günümüzde bürokrasi denilen ceberrut ve ham ervah zümresinin pâye olarak kullandığı sıfatla hiçbir alâkası yoktur. “Kalem efendisi” tâbiri de “kâtip” mânasındadır ki bu zümreye de “ehl-i kalem” denmez. Kalem ehli üdeba, ulema ve şuara sınıfına girmeyi hak etmiş olanlara, yâni âlim, edip ve şair vasfını haiz olanlara denir. Kalem, kelâm, kemâl ehl-i kalemin sıfatlarındandır. Bu sebeptendir ki kalem kemâlin emrinde olmalı. Yoksa kalemin değeri olmaz. Kalemin kemâl mertebesinde olan ehl-i kalem elinde yazdıkları cevhere dönüşür.

Kalem kendini satmaz; sahibi satar. Kalemi Allah ve insanlık yolunda kullananlar da var, kötü yolda da… Kalemin efendisi de var, haydudu da… Kalemden doğan şikâyet kalemden değil, onu kullananın fikrindedndir. Kalem kendini tutana tâbidir.Kalem, sahibinin elinde kalp ve dimağa şifa vereni yazdığında yaratılış gayesine hizmet etmiş olur. Hâlis niyetle kullananlar için kalem hasbî bir dosttur; hizmetinin karşılığını istemez. Elimize her alışımızda onun ulvî ve dünyevî hâl tercümesini hatırlamalıyız.

 

“KALEM HAYIRLIDIR, HAYIRDA KULLANANLAR İÇİN”

Âlimlerin dediği üzere “Kalem hayırlıdır, ancak hayırda kullananlar için.” İyi yolda kullananın dünyasına ve ahretine yardımcıdır. İnsanın sırrını, gönlünü, fikrini paylaşan, dağarcığındaki kelimeleri hurufata dökerek, başkalarına taşıyan gönüllü bir işçidir. “Kalem cömert olur, ne dilersen yaz” sözü boşuna söylenmemiş. Ceddimiz “Kalemin yaptığını kılıç yapamaz” demiş. Demek ki kullanmasını bilenler için “Kalem kılıçtan keskin.” Kaba kuvvetin varlığı kalem kadar kalıcı ve tesirli değildir. Kitap ve ilim tarihimizin üstad-ı âzamı Kâtip Çelebi’ye kulak verelim: “Kalemin mürekkebiyle öyle bir vuruş var ki, kılıcın şarabından, yâni döktüğü kandan daha keskindir. Harap olup gitmeyecek bir yazar yoktur; ancak onun elinden yazdıkları dünya durdukça durur.” (Kitap Postası dergisi, Nisan 2005)

 

KALEM UNUTMAZ

Kalemin hikâyesi uzun ve derin; ulvî hâl tercümesinin safahatını yazmak haddimiz değil. Kadîm zamanlardan bugüne insanoğlu kalemle yazılanlar sâyesinde fikrî ve zihnî dünyasını tekâmül ettirmektedir. Kalemin yazdıkları unutulmaz. Ceddimizin dediği gibi, âlim unutur, kalem unutmaz. Dünya ne zaman yok olursa, “insan kalemi” de o zaman yok olur. Dilin hükümdarlığı sürene kadar kalemin hükmü sürecektir.

(ilbeyali@hotmail.com)