Kan rüyayı bozunca

Öyle bir zaman ki yerkürenin kimi yerinde ölçü iyice kaçtı, kimi yerde eksik kaldı. Hep tartıyı eksik ya da fazla tutmaktandı bu. Eksiği yoksun/yoksul bırakmak, fazlası çıkar/zenginlik için olduğundandı.

Bu öykü gerçek...

Her sabah karşımızda bulduğumuz dünyanın bir türlü değişmeyen en gerçek hadisesi.

Bir hınç beldesine doğduk. Öyle ki ne zaman işler yoluna girse kıtlığı çağıran kuru ayazla bayatladı özsular, kısa zamanda damarları terk etti. Adalet en çok ihmal edilenler arasında oldu hep. Doğu toplumları olarak sınandığımız felaketleri tam idrak edemeyişimiz de bundandı.

İnsan ismini, cismini taşa kazırdı. Saltanatı, görkemi, gücü, meydan okuyuşları... Ne kadar sağlam yükseliyorsa taşlar, o kadar kudretli, o kadar baki görünürdü.

Taş Hakk için yükselmişse incitmezdi insanlığı, bilakis yükseltirdi. Ama harcı zulüm ile karılmış, özünden dönmüş suretleri gizleyen duvarlar ayırmaya ve parçalamaya azmetmişti. Birleşmeler bölünmelerin karşısında azaldığından beri dünyanın en konuşulan beldeleri bir duvara adını verenler oldu daima.

Çin Seddi, Berlin Duvarı, Babil Duvarı, Kudüs Ağlama Duvarı, Batı Şeria Duvarı...

Hep savaştan sebep, savaşa sebep duvarlardıi. Hiçbirine balyoz işlemiyordu. Yıkıntılarından sebep efsanesi sürdüren Soğuk Savaş'ın simgesi Berlin Duvarı'na bile. Her birine öyle köklü semboller kazınmıştı ki unutulmuyordu, yıkılmıyordu.

İnsan hıncını cebinde taşımasını iyi bilirdi. Bir avuç saçtı mı huzur toprağına, yanmaya başlardı çiğler. Gölgeye ateş bastığında ise Hakk için yükselen taş duvarların örttüğü mabetler ve haneler ne olursa olsun yıkılamazdı. Olur ya zahirde yıkılsa yürekte yıkılmazdı. Dost dostu, kardeş mahzunu unutunca iş değişti.

Dünya bu ya;

Acizliğin ölçüsü fazla kaçmış, feraset de eksik tartılmıştı.

Adaleti ihmal etmiş nesiller, bir gün kendini hem namlunun ucuna hem de ardına dizilirken buldu. Kardeş bilmenin kardeş olmaya yetmediği zamanlara erişilmişti artık. Masum ve mazlumun ayak izi bulunana kadar siniyordu gözyaşı. O ayak izlerinden geriye bir tek intikam kalıyordu.

Bu öykü gerçek...

Gökkubbenin altındaki kutuplar asırlardır kan davalı... Davanın getirdiği çatışmalar zamana göre yöntem geliştiriyor. Uzak kutuptan atılan kurşun hedefi ortadan ikiye bölüyor. Her atışta bir daha, bir daha…

Hep unutmaktan...

Hani derler ya; kan rüyayı bozar... Aynı yolun yolcularının hiç yoktan birbirlerinden dökükleri der damla kan, ahengi de aklı da kalbi de bozdu. Bu parçalanma oyunu, ikide bir sırnaşan din düşmanı hain yankesicilere meydan okuyacak cüreti verdi.

“Zaman kötü” der her nesil kendinden sonrakiler için. Çünkü bozuluşun payına her geçen zamanda daha fazlası düşer. Ama zaman iyileştiricidir de. İstikameti yaşamaktan başka yol bilmeyenler için şifadır, umuttur.

Her şey rağmen özsuyumuzda saklı unuttuklarımıza kavuşalım diye günler sabahtan akşama, akşamdan sabaha kavuşmaya devam ediyor.

Ölçüyü kaçırmışlığımız, eksik bırakmışlığımız, ihmal etmişliğimize bir deva diye geliyorlar.

İhmalkârlıktan can çekişen insanlığın kalpten haberi yok diye geliyorlar.

Bizim asırlara sığacak kadar kabahatimiz varken, affa zaman bırakmak, doğruya sevk etmek için geliyorlar.*

 

*Bütün bu cümleler, bugünün Hakk-batıl mücadelesi için temsilî bir düşünüştür. Allah Ümmet'in cümlesini Hakk istikametinde olanlardan eylesin.