VF kat sol
VF kat sağ

19 Mart 2021

​Kapatma Davasının 13. Yılı Münasebetiyle

AK PARTİ’YE BÜYÜK YARGI KUŞATMASI ve KAPATMA TEZGAHI (2)

 

 (……) Gazeteci Mehmet Acet yargının derin bir tezgahın nasıl parçası haline geldiğini şöyle anlatır:14 Mart 2008 akşamı, dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın elindeki ‘google iddianamesi’ ile Anayasa Mahkemesi’nin kapısını çalmasından hemen sonra, ziyaretime gelen bir kişi bütün hikayeyi özetleyiverdi. Ziyaretçim, “Dur ben sana anlatayım bu dosyayı kimler nasıl hazırladı?” diye iddialı bir giriş cümlesinden sonra, davanın açılmasında rol alan isimleri ve dosyanın hazırlanış hikayesini bir bir anlatmaya başladı.(Hikayede geçen isimlerin bir kısmını kodlayarak yazacağım ama bütün isimlerin kamuoyunun yakından tanıdığı kişiler olduğunu söyleyebilirim.)

 “Şubat ayı dosyanın içinin doldurulmasıyla geçti. Bu arada İstanbul’da yaşayan ve kapatma davasının açılmasında büyük rolü olan İ.S. Ankara’da A.N.S ile konusu kapatma davası olan birkaç ayrı görüşme yaptı. Bu trafik içerisinde bu iki isim dışında, yüksek yargı organlarından birinde görev yapan O.P. ile o organlardan birinden emekli olan O.Ş de vardı. Bu isimler davayı açan Abdurrahman Yalçınkaya ile dirsek teması içerisindeydi. Bu isimlerin bir kısmı, o günlerde hayatını kaybeden emekli bir yüksek bir yargı mensubu bir araya gelip, kapatma dava açılması konusunu ve dosyanın içeriğini konuştular. ‘Kapatma dosyasının arz edildiği makam’, karmaşık çizgiler arasına gizlenmiş üç boyutlu bir vesikalık resmiyle kabak gibi karşımıza dikilmişti. Ben bu hikayeyi dinlediğimde, 2008 yılının Mart ayının üçüncü haftası içerisindeydik (Acet,2012).

Yıllar sonra 26 Nisan 2010'da, saat 12.53'te, Habervaktim isimli internet sitesine, bir Anayasa Mahkemesi üyesine ait olduğu ileri sürülen ses kaydı düştü. Burada çok ciddi iddialar mevcuttu. Anayasa Mahkemesi üyesi şahıs, 2 üyeyle birlikte, 30 yıllık dostu olduğunu söylediği Genelkurmay Adli Müşaviri Tuğgeneral ile yemekte bir araya geldiğini belirtiyor. Özetle şöyle diyordu: "Asker bizden AK Parti'yi kapatmamızı istedi. Yani öyle bir niyetleri var (Habervaktim,2010). 

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, AK Parti’nin ‘laikliğe aykırı fiillerin odağı hâline geldiği’ gerekçesiyle kapatılması ve Başbakan Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, şimdiki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dâhil 71 kişinin 5 yıl süre ile siyasetten uzaklaştırılması talebiyle iddianame hazırladı. Anayasa Mahkemesi iddianameyi 31 Mart 2008 günü kabul etti. Darbeciler, AK Parti’nin kapatılması için dava açtırma sürecinin ardından partinin kapatılma sonrası hesaplamaları içine girmişlerdi. 367 tezinin mimarı Yargıtay eski Başsavcısı “Sabih Kanadoğlu’nu kurulacak yeni laik partinin başına getirmek istedikleri bunun için Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay ile Türk Metal İş Sendikası Başkanı Mustafa Özbek’in beyin jimnastiği yaptığı kayıtlara geçiyordu”(aktifhaber:2009).

Eş zamanlı olarak Cumhuriyet mitingleriyle sokaklara taşan ve temposu yüksek medya kampanyalarıyla köpürtülen benzersiz bir gerilim üretilmişti. Bu sırada bir başka gelişme oldu. İstanbul ve dışındaki 43 adrese yapılan baskınlarda başta emekli Tuğgeneral Veli Küçük olmak üzere Gazeteci Güler Kömürcü, Ortodoks Kilise Sözcüsü Sevgi Erenerol gibi popüler isimlerin de aralarında bulunduğu 35 kişi gözaltına alındı.

Temmuz ayında Medyanın ‘dalga’ dediği operasyonlar ardı ardına gelmeye başladı ve Jandarma eski Komutanı Orgeneral Şener Eruygur ile 1. Ordu eski Komutanı Hurşit Tolon da gözaltına alındı. Orgeneral Levent Ersöz bilahare yakalandı. Dalga bir süre sonra İşçi Partisi çevresine kaydı. İP Genel Başkanı Doğu Perinçek de gözaltına alınanlar kervanına katıldı. Generaller Kandıra Cezaevi’ne konulurken, siviller Silivri cezaevine konuldu.

Cezaevine düşen generallerin kısa bir süre sonra kendilerini GATA’ya sevk ettirmesi ve buranın raporuyla tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edilmeleri kamuoyunda ‘GATAkulli’ olarak alay konusu yapıldı.

Müteakiben Cezaevindeki diğer iki general olan Veli Küçük ve Levent Ersöz’ün de tedavi için GATA’ya sevk edilmesi bu kez kamuoyunda şaşkınlıkla karşılandı. Generallerin GATA kadar bazı yargıçlarla iç içe olduğu telefon konuşmalarıyla gündeme geldi.

5 Haziran 2008 günü Anayasa Mahkemesi, üniversitelerde eğitim özgürlüğü getiren Anayasa’nın 10 ve 42. maddelerinde yapılan değişikliği iptal etti. Anayasa değişikliklerini yalnızca şekil yönünden denetleme yetkisi bulunan mahkeme, esas denetimi yaparak Anayasa’nın 148. maddesindeki “Anayasa Mahkemesi anayasa değişikliklerini sadece şekil bakımından inceler ve denetler” hükmüne aykırı davrandı. İptal kararının, yetki gaspıyla Meclis iradesini yok saydığı ve Anayasa’yı işlevsiz hale getirmişti.

30 Temmuz 2008 günü Anayasa Mahkemesi AK Parti’nin kapatılma talebini reddederken  kamuoyuna yapılan açıklamada, partinin temelli kapatılmaması, fakat hazine yardımının belirli bir oranda kesilmesi kararına varıldığı açıklandı. Mahkemenin 6 üyesi Parti’nin kapatılması, 5 üye kapatılmaması yönünde oy kullanmışken, hazine yardımının kesilmesi hakkındaki oylamada 11 üyenin 10'u hazine yardımının kesilmesi yönünde oy kullanmıştı.

…….

Yukarıda İktidar Partisi, Ak Parti’ye dönemin derin devletinin kurduğu kapatma ve tasfiye planını anlatmaya çalıştım. Türkiye’de parti kapatma gündemi hiç tükenmiyor. Bu günlerde de HDP’nin kapatılması gündemde. Konuyla ilgili psikolojik altyapı da medyada ve sosyal medyada olgunlaştırılıyor.

Yaklaşık 5 partisi kapatılmış, oy verdiği Ak Parti  de  kapatılma ve darbe saldırılarına uğramış bir seçmen olarak bendeniz parti kapatılmasına karşıyım.

Dünün avı bugünün avcısı olmamalı…

Türkiye’nin parti  kapatmalarla  bir yere varamadığı ve varamayacağı açıkça ortadadır. Türkiye, parti kapatmalarla anılan bir devlet olmaktan artık çıkmalıdır.

Parti kapatmak,  hukuk  felsefesi anlamında ‘suçların şahsiliği’ ilkesine de aykırıdır. 10 parti yöneticisinin şahsi yanlışından dolayı partiyi kapatmak, 10 milyon seçmeni  cezalandırmak anlamına gelmektedir.

Bir de kapatılan partinin binaları, tabelaları, evrakları, malvarlığı adeta artık kullanılamayan 2.el eşya haline gelmektedir ki bu da sahipleri için büyük bir eziyettir.

Sapla saman ayırılmalı, teröre destek veren HDP yöneticileri tıpkı Demirtaş gibi Ceza Kanunun kapsamında cezalandırılmalı, ancak parti kapatılma tuzağına düşülmemelidir.