"Kapı açılır, yeter ki vurmayı bilelim"
İslâm irfanında kapı inşirah bulma, yâni açılma ve ümittir. Bir halden bir başka hâle geçmenin mekânı... Her kalbe açılmayan ve kapanan kapılar vardır. Varmak istediğimiz kapıyı dostâne niyetle çalmalıyız. Kapı çok arayana… Şeriat Kapısı, Tarikat Kapısı, Marifet Kapısı, Hakikat Kapısı… Niyetimiz hâlis ise, gayemiz kalbimizi temizlemek, gönlümüze şifa aramaksa mânevî kapıları çalmamız lâzım.
KAPI İÇERİDEN
AÇILIR
Kalp aynası paslı olanlar önce
Kalp Kapısı’na müracaat etmeli. Dili ham olanlar Dil Kapısına gitmeli. İhlâsı
elden bırakmadan çalmalı kapıyı. Hz. Mevlânâ’nın dediği üzere kalbin kapısı,
yâni gönül kâbesi içeriden açılır. Hz. Pîr bu yüce kapıda acemilik edene diyor
ki: “Duydum ki kapıma gelmiş, tokmak olmadığı için kapıya vurmadan geri
dönmüşsün. Bilmez misin, kalp kapısının tokmağa ihtiyacı yoktur; o ancak
içeriden açılır.”
KAPIYI DOĞRU ÇALMAK
GEREK
Bu ulvî ihtardan dolayı vardığımız kapıyı çokça çalmalı, açılmazsa veya
kabul edilmezsek hemen ümitsizliğe kapılmamalıyız. Eşiğinde sabırla beklemek
dahi kârdır. İçeriye kabul edildiğimizde kapı sahibinin dizinin dibine
oturmalıyız... Bir şey daha var, kapıyı doğru
çalmayı da bilmek gerek. Kibirli ve aceleci değil, sabırla, ama mutlaka
ihlâs ve vecd ile açılacağı vakte kadar şikâyet etmeden beklemek… İstikametsiz,
hele de aşksız ve cezbesiz bir şekilde kapı aramak nafile arayıştır.
“Taptuk’un tapusunda / Kul olduk kapısında / Yunus miskin çiğ
idik / Piştik elhamdülillah” diyen Yûnus Emre Hazretlerinin çektiklerini
bilmeden mürşid-i kâmilin kapısından girmek zor. Hz. Mevlânâ’nın sözleriyle
söyleyelim: Kapı açılır, yeter ki vurmayı ve o kapıda durmayı bilelim. Mürşidin
kapısı zâhiri gibi görünse de semadan ilham alan kapı olarak görmek lâzım.“Yer kapısını çalma, gök kapısın çal!” derken bunu
kastediyor. (Dîvân-ı Kebîr-3, s.414)
KAPIYI ÇALDIĞIMIZDA
“KİM O?” DERLERSE…
Daha önemlisi, kapıyı çaldığımızda, “Kim o?” derlerse “Ben geldim” dememek lâzım. İçeridekinin
“Gelen sen isen, var git, biraz daha yan öyle gel!” nasihatiyle
buruklaşabiliriz. Mânevîyatımızı toplayıp hâl dilinin gücüyle “Sen geldin”
dediğimizde kapı ardına kadar açılır. Üstad Necip Fâzıl’ın buhranlı yıllarında
maddeden mânaya yürümesine vesile olan ve “Anladım işi, sanat Allah’ı
aramakmış…” dedirten “Büyük Kapı” Abdülhakîm Arvâsî Hazretleriydi.
KAPISIZLIK AÇIKTA KALMIŞLIKTIR
Bu abd-i âciz kalbini tezkiye etmek, “dilini kalbine yanaştırmak” ve
feyz almak istedikçe Bir Hocam’ın kapısına, yâni Fikir ve Gönül Dükkânı dediğim
Cuma Kapısına varır, eşiklikte bekler. Kapısız
olmak istikâmetsizlik, yâni
rehbersizlik, açıkta kalmışlıktır. Kalbin, gönlün, hazret-i insanın düşmanı
olan modernizmin karşısında sığınılacak tek yer gönlümüze şifa veren Kapılardır.
*****
AHLÂK VE İSTİKAMET DERGİSİ
Yazar Haki Demir’in idaresinde çıkan Ahlâk
ve İstikamet / Aylık Fikir ve Siyaset dergisi” nin(www.ahlakveistikamet.com) Ağustos 2022 / 15. sayısı, Türkiye’de
en çok tartışılan meselelerin başında gelen gençlik meselesini gündeme taşıyor.
Bu sayının kapak konusu: GENÇLİK MEFKÛRESİ”
“Gençlik, bir mefkûre
olarak ele alınmalıdır. ‘Gençlik mefkûresi‘ olmayan bir millet, gençliğine
mefkûre kazandıramaz. Gençlik meselesi, temel mefkûrenin mütemmim cüzüdür. Öyle
bir mütemmim cüzdür ki (tamamlayıcı parça), vazgeçilmez, yerine başka bir
varlık veya mevzu ikame edilemez… Zira her mefkûrenin istikbali (ve istiklali)
gençlik ile kaimdir. Gençliği asli hedefleri arasına almayan hiçbir mefkûrenin
istikbali yoktur, istikbali olmayanın istiklali de olmaz. Gençlik mefkûresinin
dört temel sütunu; iman-inkâr denklemi, itaat-isyan denklemi, akıl inşa süreci
ve şahsiyet inşa sürecidir. İtaat-isyan denklemi, iman-inkâr denkleminin temel
tezahürlerinden ve tatbikatlarındandır bu sebeple esas olan iman-inkâr
denklemidir. Keza akıl inşası da şahsiyet inşasının merkezi meselelerindendir,
yani ona dâhildir, bu sebeple esas olan şahsiyet inşasıdır. Muhakkak ki gençlik
mefkûresinin binlerce meselesi vardır fakat tüm meseleler, bu dört temel mevzu
ile ilgilidir.”
Bu sayıda “Siyasî rejimin kimliği”, “Hasta devlet”, “Medeniyet devleti fikri”,
“Câhilleştirme” ve “Kültür kuvvetleri” başlıklarıyla, iki asırdır bitmeyen
ve Cumhuriyet Döneminde müzminleşen meseleleri ele alan yazılar içtimaî ve
kültürel yaramıza neşter vuruyor.
Bu
sayının mündericatı şöyle: