23 Kasım 2015

Kardeşlik türküsü

Aslında “kardeşlik ağıtları” olmalıydı bu yazının başlığı. Yine de bir umut kırıntısı kalsın istedim bombalar altında, idam sehpalarında un ufak edilen kardeşliğimiz için…

Bayırbucak, iki haftadır ateş altında. Bombardımandan kaçan katliam tehdidi altındaki 20 bin Türkmen, canlarını kurtarmak için sınıra ulaşmaya çalışıyor.

Suriye'yi anlatmaya, konuşmaya ne hacet.

Bomba üstüne bomba yağıyor Suriyeli sivillerin üzerine yıllardır.

Açlık, yokluk, ölüm ve yalnız bırakılmışlık kol geziyor Suriye şehirlerinde…

Bangladeş'te bir yanda evsiz barksız inanılmaz zor şartlarda yaşamaya çalışan Arakan Müslümanları, diğer yanda hukuk eliyle katledilen siyasi liderler…

İkisini daha bu hafta sonu kaybettik.

Cemaat-i İslami liderlerinden Ali Hasan Muhammed Mücahid ve Bangladeş Ulusal Partisi liderlerinden Selahaddin Kadir Çavdori…  44 yıl önce Bangladeş'in Pakistan'dan ayrılmasına karşı çıktılar ve savaşın gerçekleşmemesi için yoğun çaba sarfettiler. İki Müslüman liderin bu çabası Savaş Suçları Mahkemesi tarafından idamla ödüllendirildi! Bangladeş Yüksek mahkemesi kararı onadı. İnfazlar Cumartesi akşam gerçekleşti. İki lider, asılarak hakka yürüdü.

Bangladeş'in ilk ayıbı değil bu. Abdulkadir Molla, Muhammed Kameruzzaman ve diğer şehitlerin acıları küllenmeden geldi yeni idamlar. Yüzde 90'ı Müslüman bir ülkede üstelik…

Bunlar hafta sonunun olayları.

İslam coğrafyası benzer acılarla her gün yüzleşiyor.

Filistin, Mısır, Doğu Türkistan, Myanmar ve onlarca yaralı bölge…

Bütün bunlar yaşanırken biz ne yapıyoruz?

Sosyal medyada aslanlar gibi cihada çıkıyoruz…

Tweetlerimizin “top tweet” olması için eşzamanlı mesajlar yazıyoruz.

WhatsApp gruplarımıza fotoğraflı duygusal metinler gönderiyoruz.

Facebook sayfamızdan zulme ve zalime lanet okuyoruz.

Oturduğumuz sıcak koltuktan kalkmadan, leziz çay ve kahvelerimizi keyifle yudumlayarak, yüreğimizi sarsan(!) acıdan dakikalar sonra kumandaya uzanıp en sevdiğimiz diziyi açarak üzülüyoruz kardeşlerimize…

“Kardeş” mi dedim?

Öz kardeşimiz Bayırbucak'ta yürüyor olsaydı şimdi?

Öz ağabeyimiz olsaydı darağacında tekbir getirerek son nefesini veren…

Öz bacımız gerçek mermilerle katledilseydi kontrol noktalarında…

Myanmar'da bir teknede bilinmezliğe giden, hadi vazgeçtim kardeşten, öz kuzenimiz olsaydı…

Aynı üzüntüyü mü yaşayacaktık?

Aynı tepkiyi mi gösterecektik?

Gözyaşlarımız gözlerimizi sulandırıp geçip gidecek miydi?

Yoksa feryad-ü figan ederek sokaklara mı dökülecektik?

Kimseyi kınamıyorum yanlış anlaşılmasın, hal-i pür melalimize vurgu yapıyorum kendimi de içine katarak.

Zira her gün katledilen; kadınlar ve bebekler ve masum gençler değil bütün bir insanlık onuru…

Yıkılan, yerle bir edilen, binalar ve şehirler değil dilimizden düşürmediğimiz kardeşliğimiz…

Ayet açık; “ancak inananlar kardeştir”…

Şu durumda bize düşen ya inancımızı ya kardeşliğimizi sorgulamak…