Karlı Bir Günde Güvercinler
Muallim şahsiyete temyiz yeteneği kazandıran bir hademedir. Merhamet şüphesiz Hakka dair bir sıfattır. İnsanlar için fazla iddialı ve fazla kibirli bir kavramdır. İnsanın insana merhameti her zaman kakafonik bir tecrübe oluşturur. Merhamet Tanrı kavramıdır. Bunu söylerken bu mefhuma çok dikkat etmek lazımdır. Zira insan insanla efendi köle ilişkisinde değildir. İnsan insana faydalı olup hizmet ettiğinde insanlık sıfatı teşekküle başlar. Yahut buna dair terbiye muallim tarafından verilip bunun enayilik olmadığını bilinçli bir amel haline getiren insan için kemal noktasında bir gelişmeden bahsetmek mümkün olabilir. İnsan insanın kurdudur diyen kudurmuş zihin yapısı yanında insanı insana kul eden bir başka azgınlık da vakidir. Lakin insan insana faydalı oldukça insan olur; merhamet etmek değil insanın insana hizmet ederek: iyilik, doğruluk ve güzellikle diğerine dair bir alanda ilişkinin geliştiği o yerde vicdani olan ve hikmete dair bilgece bir idrakin teşekkülünden söz edebiliriz. Merhametçilik oynamak bir dilenciye üç kuruş verip kendini kâinatı kurtardı zannetmek hamlık olsa gerektir.
Karlı
bir günde kuşlara, kedilere yiyecek bir şeyler verirken kendisinde merhamet
duygusunun makesini gören kişi meşrebimizce tövbe etmelidir. Allahın bir kuluna
yapılan her türlü katkı fayda odaklıdır, vecibedir ve iyililiğin yapılması
yoluyla kişinin kendi değirmenine su taşımasından ibarettir. Hak kimseye
merhamet bayraktarlığı bağışlamamıştır. O kuşlara atılan bir tutam buğday yahut
bulgur onlara merhamet değil insanlığın gereği yapılan bir hizmettir/ameldir.
Bilgelik yolunda minicik bir adım da olsa kendisinde o sessiz canlara karşı
merhamet hissettiğini zanneden kişi aslında kendisinden çalmıştır. Vakıf
medeniyeti kuran vicdanlar bir gösteriş ve itibar derdinde değil mütevazı bir
kulluk mahviyeti ile bunu yapıyorlardı. Kalpleri Allah bilir elbette kimin neyi
niye yaptığı yarın hak divanında zahir olacaktır. Lakin canlara fayda kişiye
itibar değil vecibedir. Bundan ötürü de kimse hanesine fazilet yazılmasını
beklenmemelidir.
İnsanın
fiziki olarak sabit kalan kütlesi şartlara göre ağırlık kazanır. Kimi zaman
birkaç kadehe meze olup yoka gider, çöp olur, kimi zaman ak kanatlarda göğe
çıkar şad olur. Muallim şahsiyetin insanın kütlesinde sabit olan umumiliği
öğretip merhamet zannıyla kendisini ağırlık kazandım zannederken yok olacağını
lakin beklentisiz bir fayda anında ise o kütlenin dünyaya bedel hale
gelebileceğini öğretendir. Töresini yitiren millet pusulasız gemi gibi çıkar
fırtınalarında savrulur durur. Kavramların içi boşalır, katılaşır; o eski
zamanlardan kalma itibarlı mefhumlar bir takım süfli emeller uğruna sömürülür,
istismara uğrar. Bu durumlarda işte merhamet şov aracı oluverir. Acınası haller
itibar vesilesi olur. Kütlesi birkaç okka et olan zeka ne yazık ki kainatı
içine alan akıl yanında yokluğa düşer. İşte insan kendisini bilme imtihanında
buna dikkat etmelidir. Bilgece kavramları, lafızları bilmek onları temessül
etmek değildir. Bir güvercin cana bir avuç buğday atan kendisine insanlık katar
ama bunu da bu sebeple yaparsa yine boşa bir gayretle debelenir durur. Kütlemiz
her yerde sabit canlar ama ağırlığımız amelimiz kadar sanki. Kelamın ve amelin
arkasındaki hali göremeyene ne güvercin fayda eder ne de evren. Ondan daha
önemlisi Hakk amele bile bakmayarak kalpteki niyete bakıyor. Kendini bilmek
için niyetini gözetmek zaruridir.
Mavi
gök yağız yer arasında var oldum sanma talib seni bir kadehe koyarlar da
ateşten denizlere atarlar. Mumdan geminde nereye varırsın onu da Hakk bilir
artık. Avazeyi bu âleme Davut gibi sal baki kalan hoş bir sada, bir de hâl
imiş… Hâlimizin yetmediğine kâlimiz ne yapsın talip! Güvercin canlar var olun
ihya ettiniz…
Vesselam