Karne, tatil ve yeniden çocuk olmak
Uzun ve yorucu bir dönemin daha sonuna geldik. Milyonlarca öğrenci yarın karne alacak. Velilerde ve çocuklarda karneye dair bir merak ve heyecan yok gibi. Çünkü herkes e-okul uygulaması sayesinde karnesindeki notları biliyor zaten. Teknolojinin kolaylıkları ve konforu gibi duyguları ve manaları azaltan bir yanı da var elbet.
Her karne aldıklarında biraz daha
büyümüş, çocukluk masumiyetinden ve çocukluk coşkusundan biraz daha uzaklaşmış
olacak çocuklar. Sahi;
Neydi çocukluk sevinci?
Neydi çocukluk coşkusu?
Bugünkü çocukların hayatında eksik olan
bir şey varsa ki bence var; o da çocuk olmaktır. Evet, bugünkü çocukların hayatında çocuk
olmaya fırsat yok. Sınav stresiyle ve
gelecek kaygısıyla kuşatılmış bir çocukluk var bugün adeta. Ortaokulda veya
lisede öğrenim gören ve sınava hazırlanan çocukların pek çoğunun günlük rutini
şu şekilde: Okul, okul sonrasında kurs/etüt merkezi veya özel ders, akşam
123456789 adet soru çözme, uyku, sabah henüz gün aydınlanmadan tekrar okula
gitme…Birbirinin aynı olan ve mütemadiyen tekrar eden bu döngünün içinde bir
şeye yer yok; “çocuk olmaya”.
Oysa, hakkıyla yaşanmamış bir çocukluğun bireyin yaşamındaki olumsuz
etkileri tüm yaşamı boyunca sürüp gidiyor. Çocukluğun
hakkıyla yaşanması, çocukluk sevinci veya çocukluk coşkusu; bunlarda ne? Diyebilirsiniz.
Bunlar, insan denen varlığın gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık döneminde
dünyanın kahrına tahammül edebilmesini ve sorunlarla başa çıkabilmesini
sağlayan bilgi, beceri, duygu, inanç ve değerleri öğrenmesini sağlayan olumlu
çocukluk yaşantıları.
Özgüveni yüksek veya özgüveni düşük, dışa
dönük veya içe dönük, atılgan veya çekingen, merhametli veya merhametsiz,
sosyal becerileri güçlü veya sosyal becerileri zayıf, problem çözme becerileri yüksek
veya problem çözme becerileri düşük bir insan oluşumuz üzerinde erken çocukluk
yıllarının, bu kritik yıllarda geçirilen deneyimlerin, ebeveynlerin ve
öğretmenlerin çok belirgin bir etkisi var.
İnsan yaşamın en değerli yıllarının beton
binalar ve dört duvar arasında geçiyor olması, çocukluğun sınav kıskacında can
çekişiyor olması beni hayli yaralayan ve üzen bir durum. Bu kadar uzun ders
saatine de bu kadar fazla okul süresine de ihtiyaç olmadığını düşünüyorum. Tüm
okul yaşamım boyunca ezberlemek zorunda kaldığım bilgilerin çok azı işime
yaradı ve pek çoğunu bugüne kadar ki yaşamımda hiç kullanmadım. Büyük muallim
ve mütefekkir Nurettin Topçu okulu eleştirirken; “diploma dışında bir şey vermeyen okul” der.
Okul bahçelerinde, 10 dakikalık kısacık
teneffüslerde adeta devasa bir kafesten gökyüzüne salınan kuşlar misali sağa
sola koşuşturan çocuklarla her karşılaşmamda yüreğim acıyor. Oyun terapisinin
kurucusu Garry L. Landreth: “Kuşlar uçar,
balıklar yüzer, çocuklar oynar” derken aslında çocuk için oyunun,
özgürlüğün, hareketin anlamını, vazgeçilmezliğini anlatmıştı. Bugünkü haliyle
okul dediğimiz kurum çocukların gelişimine, ilgilerine ve ihtiyaçlarına ne
kadar uygun.
Bırakalım şu kısacık ara tatil,
çocukların yeniden çocuk olmaları, çocukluk sevincini ve coşkusunu yaşamaları,
kaygısızca sevinmeleri, dağların, denizin, güneşin ve yıldızların sırrını ve
sahibini öğrenmeleri için bir fırsat olsun. Şu kısacık yaşamak yolculuğunda
geri dönüp hatırlayacakları anıları ve sevinçleri olsun. Anne babalar olarak
kendi hedeflerimizin ve hırslarımızın ağır vebalini çocuklarımızın zayıf ve
güçsüz omuzlarına yüklemeyelim. Eksik bilgiler öğrenilir, düşük notlar yükselir.
Peki hakkıyla yaşanmamış bir çocukluk
neyle ve nasıl telafi edilir?
Çocukların mutlu olamadığı bir çocukluğu,
hangi kırık notla hangi çarpıcı cümle ile ve karnenin neresine yazalım?
Çocukları biraz rahat bırakalım ve
yeniden çocuk olmaları için onlara daha fazla fırsat, daha fazla zaman verelim.
Yaşam zaten ileriye doğru akıyor, yarın istesek de çocukluklarına geri
dönemeyecekler…
Vesselam…