08 Haziran 2017

Katar’ın Gidişatı

Dünyada mevcut bir İslamofobya ittifakına Yeni Söz'de daha önceki bir yazıda temas etmiştik. Bu cümleden olarak teolojik söylem içeren şiddet unsurlarının İslam ile özdeşleştirilmesinden ortaya çıkan bir terör İslamı algısı, cihadist şiddet kültürü vurgusu hülasa İslamofobik bir realitenin söz konusu olduğu ortadadır. Bu bakımdan terör kavramı üzerinden bir araya gelen barışmaz kardeşlerin ittifakı söz konusudur. Bir de bu ittifakın yerel yandaşları vardır. ABD Başkanı Trump'ın "Ortadoğu'ya ziyaretim sırasında, radikal ideolojinin daha fazla fonlanmaması gerektiğini söyledim. Liderler Katar'ı işaret etti." sözleri bunu aşikâr etmiştir. Ülkelerinde yaşadıkları siyasi gelişmeler bağlamında, küresel rüzgârın da etkisi ile bir takım gruplarla yaşanan sürtüşmeler, siyasi aktörleri bu ittifakın yanında gönüllü olarak yer almaya itmektedir. Katar'da son yaşanan gelişmelerin bu bağlamda, Suudi Arabistan önderliğindeki bir perspektifin hareket geçmesiyle ortaya çıktığı görülüyor. Terör ve aşırıcılığa destek vermek iddiasıyla Katar bir ablukanın içine düşmüş oldu. İslamofobik küresel söylemin malum yaklaşımını bölgede bazı aktörlerin dilinden işitmiş olduk. Meselenin bir yönü böyle bir üst çerçeveden görülebilir.

Arap Baharı olarak adlandırılan halk hareketleri, özellikle Mısır'da yaşanan kırılma ile bu süreçte öne çıkan değişim isteyen aktörleri değiştirip dönüştürmeye başladı. Mısır bu noktada bir darbe ile hizaya gelirken, Suriye içinden çıkılmaz bir kaosun içine düştü. Arap Baharının aktif güçlerinden olan Türkiye ise bir takım kumpaslar ve hain Feto darbe girişimiyle sarsılmaya, dengeler değiştirilmeye ve nihai olarak oyun dışı bırakılmaya çalışıldı. Bu noktada nihai olarak Arap Baharında Mısır seçimleri ile özellikle öne çıkan ihvan gibi unsurlar İslamofobik çerçevenin dikkatine dokunup rahatsızlığa yol açtı. Bu noktada hamas, ihvan gibi örgütler malum terör söylemiyle topun ağzına konuldu ve bunlarla yan yana gelmekte doğal olarak küresel aforoz vesilesi oldu. Bu bakımdan Katar olayındaki açıklamalara bakılırsa bu tip aşırılıkları desteklemek odağında her ülke kendi gerçeğine dair bu noktadaki itirazını dile getirerek Katar ile alakasını kestiğini açıkladı. Bu noktada Arap Baharının son faturasının çıktığını söylemek yanlış olmayabilir.

Bu cümleden olarak, ABD yönetimi ve İsrail'in bölgedeki en büyük rahatsızlıklarından biri olan İran meselesinin Katar olayında da gündeme geldiğini görüyoruz. Katar, İran ile inişli çıkışlı olsa da Körfezdeki diğer aktörlere göre görece bağımsız sürdürdüğü İran politikasının politikasının sonuçlarını bu ilişki kesme olayında yaşadı. İran bölgede, Suriye odağında görüldüğü üzere, varlığıyla söz konusu kıldığı kutuplaştırıcı menfi etki yanında, İslamofobik algı çevrelerinin/küresel aktörlerin hareketlerini bölgede meşrulaştıran sebeplerinden biri olageldiği için Katar olayında da bu etki imkânının kullanılmaktan geri durulmadığı ortadadır. Bu bakımdan yaşanan İslamofobik kuşatma mantığı çerçevesinde, ABD'nin yanında ve müttefiki olan Katar'ın işler değiştiğinde, bir anda hizaya getirilmek için bu noktada da itham edildiği, İran söyleminin devreye sokulduğu görülüyor.

Daeş, el-Kaide gibi teolojik görünümlü kurgusal şiddet taşeronu vekaletçiler ise Katar olayında masaya sürüldü. Mısır, Yemen, Bahreyn ve diğer aktörler bu noktadaki desteğe vurgu yaparak ilişkilerin kesildiği açıklandı. Hamas yetkililerinin Katar'da bu gelişmeleri sonrasında ayrılması ise Katar'ın mesajı aldığını küresel ve bölgesel aktörlere vermesi olarak görülebilir. İslamofobik çerçevenin bölgesel yandaşları bu noktada harekete geçerek bölgemizde yeni bir yapılanmanın düğmesine basmış görünüyorlar. Böylece kendi milli güvenliklerini terör karşısında garantiye almış oldular!

Katar meselesi bir Körfez sorunudur. Müstakil dinamikleri olmayan bir bölgeye aklı selim ile müdahale beklenen sonucu ve faydayı sağlamayabilir. Türkiye burada çözümün ve diyaloğun garantörü olmalıdır. Yukarıda bahsedilen can acıtan çerçeve içinde İslamofobik bir ablukaya maruz kalan Katar için çok fazla çıkış görünmediği gibi bir darbe ile yönetim değişimi olması muhtemeller arasında görünüyor. Burada mesele, Katar'ın İran'ın ve bağlaşıklarının bölgede yeni bir manevra alanı getirilmeden çözülmesidir. Türkiye açısından ise son dönemde ekonomik derinliği artan ilişkilerin siyasi ve kültürel bir takım vurgulardan daha önemli görülerek davranılması gerekir.

katar ile ilgili görsel sonucu

Kurgulanmış Ortadoğu Projesi kapsamında yaşanan bu gelişmeleri aklıselim ile karşılayıp, meselenin arz edilmeye çalışılan çerçeveleri de göz ardı edilmeden mümkün mertebe çabuk kapanmasına çalışmak gerekir. Türkiye'nin Suudi Arabistan ile mevcut olumlu ilişkilerinin buna imkân tanır mahiyette olması da bir avantaj olarak kullanılıp bölgede yeni bir istikrarsızlık alanının daha oluşmaması için çaba sarf etmek şimdilik doğru yol gibi görünüyor. Bu noktada yol haritamız tansiyonu düşürme, tarafları bir masa etrafında birleştirebilmeye katkı sağlamak ve nihayet çözüm olmalıdır.

Katar meselesinde iki gidişat gözüküyor: Ya Katar mesajı alır ve gereğini yapar ki bu yapılan harekâtın bir düzenleme/terbiye operasyonu olduğunu gösterir ki bu noktada Katar artık yeni bir vesayet düzeni içinde hareket etmeye başlar ya da Katar'da yönetim değişir ki bu sonuçları çok daha fazla olacak kritik bir sürece işaret eder. Son tahlilde, muhtemelen, Katar teröre destek vermediğine dair ispat-ı vücut edecek hamleler yapacak, kardeşleri ile diyalog vaziyetine geçecek ve kriz büyümeden çözüm yoluna girecektir gibi görünüyor. Katar basını incelendiğinde de mevcut yazılarda bu açıkça görülüyor. Katar'ın el-Vatan gazetesinde, Alman Dışişlerinden Kırgızistan Dışişlerine varıncaya kadar krizin barışçıl yollarla aşılması dileğine dair açıklamaların paylaşılması ve diplomatik çabaların ifade edilmesi bu beklentiyi gösteriyor. Umulur ki kurt kuzuyu yemeye niyetlenmiş olmasın.