11 Haziran 2017

Katar[sis]

Katar meselesi bir takım fırsatlar ve risklerle karşımızda duruyor.

Mısır'da yaşanan devrim sonrası Türkiye, demokrasi yanında koyduğu tavır ile Mısır başta olmak üzere Suudiler ve Körfezle gergin bir sürece girmişti. Şimdi Katar meselesindeki tavrı ile bir kere daha bu güçlerle gergin dönemin söz konusu olması muhtemeller arasındadır. Suudi Arabistan ile Mursi üzerinden yaşanan gerginliğin Temim üzerinden söz konusu olması da olasıdır. Bu bakımdan konuya aktör üzerinden değil de mesele ve çözüm üzerinden dâhil olmak bu riski azaltabilir.

İran'a ile doğrudan ve İran'ın Hamas ve Hizbullah gibi birlikte hareket ettiği devlet altı gruplarla ilişkileri münasebetiyle veto yiyen Katar olayında Türkiye, İran ile Suriye nedeniyle açılan mesafe sonrasında Katar üzerinden uluslararası tavra paralel olarak İran ile yeni bir gerginlik yaşayabilir. İran'ın kalbine(Humeyni Türbesi) ve aklına (meclis) karşı yapılan manidar saldırılar sonrasında İran Dış İşleri Bakanının Türkiye'ye gelmesi bu noktada bir gergin sürece karşı tedbir söz konusu olabilir. Bu sürecin bir Türkiye-İran gerginliği doğurması riskler arasındadır ve bu kaçınılması gereken bir durumdur.

Türkiye'nin ihvana dair desteği olarak gösterilen algı üzerinden Türkiye'ye karşı yeni bir komplo oluşturulabilir. 8 Haziran tarihli el-Ahram gazetesindeki ihvan üyelerinin Türkiye'de üstü düzey yetkililerle toplantı yaptıklarına ve Katar'da ihvan üyelerinin acilen orayı terk edip Türkiye, Malezya, İngiltere ve Sudan gibi ülkelere gitmeleri söylendiği tarzı haberlere bakılarak uluslararası kapı arkalarında da bu ve benzeri gündemlerin ısıtılmaya çalışıldığı söylenebilir. CHP tarafından dillendirilen rabia işareti itirazı da bu cümleden bir hassasiyeti kaşımanın iç politikacası olduğu söylenebilir.

Obama söylemi ile demokrasi üzerinden şekillenmeyen bölgemiz şimdi Trump'un islamofobik terör noktasında kutuplaştırılarak yönetilebilir bir hale getirilmek isteniyor. Türkiye bu noktadaki bir kutuplaşmanın odağına konularak ötekileştirilebilir. Terör desteği gibi çok esnek bir ithamla süren operasyonun nereye ulaşacağını öngörmek zor. İran bu konuda zaten sicili kabarık bir ülke buradaki risk Türkiye'nin de bunlarla aynı çuvala atılmasıdır.

Risklerin en dikkat edilmesi gerekeni ise, Irak ve Suriye'de kurgulanmak istenen etnik yapının bu toz duman arasında yolunun açılıp oldubittiyle bazı gelişmelerin yaşanmasıdır. Barzani dayatmaları, YPGye verilen destekler bunu gösterir mahiyettedir.

Bu riskler yanında Türkiye bölgenin demokrasi ve hukuk devleti olarak mezhep taassubundan uzak, etnik ön yargılardan azade bir devlet olarak burada İran, Suudi Arabistan ve batılı ülkelerle bu kriz üzerinden kuracağı diyalog ile uzlaşmanın merkezi devlet konumunu yenileyerek sürdürebilir. Bu bakımdan tüm bu risklerin ortasında söz konusu olacak makul tutum ile hem bahsedilen islamofobik terör ile mesafesini açıkça ortaya koyan ülke olmak hem de bölge barışı için arabulucu olarak İran-Suudi Arabistan ve Katar-Suudi Arabistan arasındaki mezhepsel ve siyasi krizlerin aşılmasında etkin rol oynayabileceğini gösterebilir.

Bu kriz ile Türkiye İran'ı Suriye'de makul bir yere çekerek mevcut krizin ve kaosun aşılması için bu durumu bir fırsata dönüştürebilir. İran umulur ki mezhepsel gerginlik üzerinden alan kazanma mantalitesinin üstüne çıkarak başta Suriye olmak üzere bölge için makul bir tavra dönüş yapabilir. Suriye meselesinin çözümünde bu krizin ve İran'ın son saldırılar sonrasında Kürt asıllı vatandaşlarının Suriye ve Irak'ta eğitilip kendisini vurmasından gereken dersi çıkarıp egosantrik siyasetinde en azından bir süreliğine bölge merkezci bir yaklaşıma geçmesi herkesin menfaatına olacaktır. Bu noktada Türkiye Katar ablukasının kalkması için Katar'a ve muhataplarına doğru adımların atılması, Suudilerin ortaya koydukları şartların müzakeresinde doğru zaman ve mevsimin söz konusunu olmasına çalışma bir uzlaşma ortamı olarak ısınan ortamı soğutucu etki yapması faydasınadır. Türkiye burada terör konusundaki ithamlara dairde doğru bir retorik, kamu diplomasisi ve fiili tavırlarla mevcut havayı dağıtabilir. Burada dengelerin bozulmadan düzenin aranması gereği açıktır.

Bölgedeki gerginliğin aslında odak ülkesi İran ile tarihi geçmişimizde pek çok olay var. İran geçmişte kendi bölgesel siyasi ve ekonomik beklentileri için asimetrik hareketlerden geri durmamıştır. Bugün yanında Rusya varken geçmişte de başkaları olabilmiştir. Bu bir ön yargı ve algı oluşturma çabasından çok tanıma ve anlama adına bir tespittir. “Şah Abbas reformlarıyla Safevileri merkeziyetçi bir yapıya kavuşturup güçlü bir ordu teşkil ederken, bütün bunları ipek gelirleri sayesinde finanse ediyordu. Bununla birlikte ipek ticareti Osmanlı Devleti için de önemli bir gelir kaynağı olduğundan, bunun nimetlerinden onları mahrum bırakmak için yoğun bir çaba içerisine girdi. Hatta bu uğurda Avrupa hükümdarlarıyla ittifak yapmaya kalkışarak onları batı komşusuna saldırmaları için kışkırtmaktan bile çekinmedi. S.204.Kuyucu Murad Paşa'nın İran üzerine yürüme hazırlıkları yaptığı sırada Şah Abbas bir kez daha Avrupa'ya elçi gönderdi. Önce Prag'da Habsburg İmparatoru ile görüşen Robert Sherley 1609 yılı sonlarında İtalya'ya ulaştı ve Papa tarafından kabul edildi. İranlılar gibi giyinen, kadife kumaştan altın işlemeli siyah bir pelerin takan ve üstünde haç bulunan sarığıyla aynı zamanda samimi bir Katolik olduğu izlenimini vermeye çalışan Sherley, Safevi Şahı'nın Papa'ya iyi dileklerini iletti. Özenle hazırlanmış konuşmasında Şah Abbas'ın Türklere karşı kazandığı zaferlerden bahsetti ve Papa'nın liderliğinde oluşturulacak bir Hıristiyan ittifakının Türklerden İstanbul'u alabileceğini ileri sürdü.s.19(Özer Küpeli, Osmanlı Safevi İlişkileri başlıklı tezinden)” İbn Haldun geçmişler geleceğe suların sulara benzediği kadar birbirine benzer derken yaşananlardan yaşanacakları öngörebilenlerin tarihten gerçek dersi alacaklarını anlatmak ister. İran siyasi ve ekonomik rekabette dün olduğu gibi bugünde farklı tercihler üzerinden hareket etmeye devam ediyor. Farklı olansa Türkiye Cumhuriyeti'nin doğasından kaynaklanan mezhepsel gerginliğin en azından Türkiye açısından söz konusu olmamasıdır. Suriye meselesindeki tüm asimetrik durumlar bir yana bölge artık başka bir kritik eşiğin alarmını verirken herkes bildiğini okumaya devam ederse kimse için asayiş ve emniyet imkânı kalmayacaktır. Bu bakımdan riskler ve fırsatlar bağlamında düşünülmesi gereken son gelişmeleri Türkiye Cumhuriyeti'nin geleneksel diplomatik tecrübe ve derinliği ile güncel imkânları birleştirerek aşmaya çalışmak gereklidir.

Katar, İran ile ilişkileri ve Yemen'de Şii eksenine, Mısır, Suudi Arabistan, Libya vesair karşısında sünni eksenine hamas, el-kaide, daeş ve ihvan üzerine dokunmak gibi paradoksal mütenakız sebeplerle ablukaya alındı. Ortadoğu'daki bütün mezhepsel çatışma dinamikleriyle birden ilişki kurmayı başarmak gibi bir durumla itham ediliyor. Buradan bakımca Katar dokunanın yanacağı bir ilişkiler çıkmazı ile suçlanıyor. Bölgedeki tüm eksenler üzerinden denge kurmaya çalışan Katar tam bir kaosun ortasında kaldı. Burada Türkiye olaya kendi dinamikleri ile dahil oluyor. Atatürk'ün “Türkiye'nin güvenliğini gaye tutan, hiçbir milletin aleyhinde olmayan bir barış istikameti bizim daima prensibimiz olacaktır” sözlerini burada hatırlamak isabetli olacaktır. Bunu hatırlarken O'nun, “En uzakta sandığımız bir olayın bize bir gün dokunmayacağını bilemeyiz. Bunun için insanoğlunun hepsini bir gövde ve bir ulusu bunun organı saymak gerekir. Bir gövdenin parmağının ucundaki acıdan öteki bütün organlar etkilenir. Dünyanın filân yerinde bir rahatsızlık varsa, bana ne dememeliyiz. Böyle bir rahatsızlık varsa tıpkı kendi aramızda olmuş gibi onunla ilgilenmeliyiz. Olay ne kadar uzak olursa olsun bu ilkeden şaşmamak gerekir, işte bu düşünüş, insanları, ulusları ve hükümetleri bencillikten kurtarır” sözlerinin yüklediği sorumluluğu da göz ardı etmemek gerekir. Güvenlik ve sorumluluk dengesini unutmadan Katar'a bakmakta fayda var.

Bölgemizin bir katarsis (iç çatışma yaşayarak arınma/tdk sözlükte acıma ve korku duygularıyla iç arınmaya, dolayısıyla duygusal adalete yönelme durumu) yaşadığı ortadadır. Korku ve dehşet sarmalı yeniden tetiklendi. Lakin bu olayları izleyenlerde bir adalet duygusunun hasıl olup olmayacağı belirsiz, zira Ortadoğu'daki her dehşet dengesi sadece bazı doymaz iştihaları kabartmaya yarıyor. Başlıkta ima edildiği üzere Katar üzerinden yaşanan boşalmanın bir arınmayı mı sağlayacağı değilse şüphe sisleriyle kaplı bu durumun yeni fay hatlarını tetikleyip tetiklemeyeceğini zaman gösterecek lakin Katarın sisleri arasında görmeye çalıştığımız geleceğin bölge için umut olmasını diliyoruz.