28 Şubat 2019

Kelime-i Şehâdetin Anlamı ve Önemi

“Kelime-i Şehâdet” ifadesi, “kelime” ve “şehâdet” sözcüklerinden müteşekkil bir tamlamadır. “Kelime” söz, “şehâdet” ise, şâhitlik ve tanıklık etmek manasına gelir. “Şehâdet” yani şâhitlik ve tanıklık etmek ise, tanıkılık edilen şeyi; bilme, inanma ve dil ile ikrar etmeyi ihtiva eder. Dolayısıyla, “Kelime-i şehâdet”i, ne manaya geldiğini bilerek ve muhtevasına şühpesiz bir şekilde inanarak söylemek gerekir.

İslâm'a giriş, müslümanlar gibi iman etmekle gerçekleşir. Müslümanlar; Allahü Teâlâya, Allahü Teâlânın en son Peygamberi Muhammed aleyhisselama ve Muhammed aleyhisselamın tebliğ ettiği yüce İslam dininin tamamına tereddütsüz bir şekilde, kalbleriyle inanır ve dilleriyle tasdik ederler. Müslüman olmak isteyen bir kişi, bu iman ve tasdikini, “Kelime-i şehadet” denilen şu mübarek söz ile açıklar: “Eşhedü en lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resûlüh.” (Yani şâhitlik ve tanıklık ederim ki; Allah'tan başka İlah yoktur ve yine şehadet ve tanıklık ederim ki, Hazret-i Muhammed, Allah'ın kulu ve peygamberidir.)

“Kelime-i şehadet,” bir kişinin İslam'a girişinde ilk merhaledir. “Kelime-i şehadet,” Allah'ın varlığına, birliğine ve Muhammed aleyhisselamın Allah'ın son peygamberi olduğuna iman ve tasdiki ifade eden mübarek bir kelimedir. Bu itibarla “Kelime-i şehadet”, dinin temeli ve istinatgâhıdır. “Kelime-i şehadet” öyle yüce bir kelimedir ki, bütün insanlığın kurtuluş ve saadeti onun yüce mânâsında saklıdır.

İslâm inancının temelini, “tevhid”e (yani Allahü Teâlânın; zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bir oluşu)na ve “risalet”e (yani Rasulullah'ın, Allah'tan getirdiklerin tamamının doğru olduğu)na inanmak teşkil eder. Diğer bütün inanç esasları, insan ve toplum hayatını düzenleyen bütün emir ve yasaklar, Allah'a ve Peygamberine imanın içindedir.

“Kelime-i şehadet”, İslâm'ın en özlü ifadesidir ve bu kelimenin söylenmesi bütün İslâm'ın topluca kabulü mânâsına gelir. “Eşhedü en lâ ilâhe illallah,” bütün isim ve sıfatlarıyla Allah'ın varlığına ve birliğine iman etmeyi; “ve eşhedü enne Muhammeden abdühü resûlüh,” de, Muhammed aleyhisselamın Allah'tan getirdiği herşeye inanmayı bildirir.

Peygamber, Allâh'ın hükümlerini, bütün emir ve yasaklarını, vahiy yoluyla alarak, kullara bildiren yüce şahsiyettir. İşte biz, “Kelime-i şehâdet”i söylerken; Efendimiz aleyhisselamın, Allâh'ın Peygamberi olduğuna şahitlik ve tanıklık ederiz. Peygamber Efendimize iman etmek ise, aynı zamanda, O'nun bildirdiği her şeyin hak ve doğru olduğuna inanmak manasına gelir. Şüphesiz ki, bütün Peygamberler, Allâhü Teâlâdan haber verdikleri her konuda doğrudurlar; tebliğ konusunda onlardan asla hata meydana gelmemiştir. Bunun için her kim, Peygamber Efendimizin haber verdiği, herhangi bir şeye; mesela bir emre, bir yasağa inanmazsa veya bir hükme razı olmazsa, iman etmiş olmaz.

“Kelime-i şehadet”i söyleyen bahtiyar kimse, son İlahî kitap olan Kur'an-ı kerimi bütünüyle benimsemiş ve Allah'ın, son Peygamberi Muhammed aleyhisselama vahiy yoluyla bildirdiği ve O'nun da insanlara tebliğ ettiği herşeyi tamamen kabul etmiş ve benimsemiş demektir.

Bu sebeple, müslüman olmak için; Allahü Teâlânın varlığına ve birliğine imanın yanında; meleklerin varlığına, Allah'ın gönderdiği kitapların gerçek olduğuna, peygamberlere, âhiret gününe, herşeyin Allah'ın takdiriyle meydana geldiğine, kısacası Kur'an-ı kerimin ve Allah'ın son Peygamberi Hazret-i Muhammed'in bildirdiği herşeye inanmak gerekir.

“Kelime-i şehadet” bütün bunları topluca kabul ve tasdik etmeyi ifade eden bir anahtar kelimedir. Bu sebeple “Kelime-i şehadet”, İslâm'a giriş sözleşmesi gibidir. Bu sözleşmeyi yapan insan, Allah'a büyük bir söz vermiş, O'nun emirlerini tereddütsüz bir şekilde kabul edip yerine getirmeyi, yasaklarından da kaçınmayı kabul etmiş, demektir.

“Kelime-i şehadet”i, söyleyen kişi, İslam toplumunun şerefli bir üyesi olur. Artık İslâm hukukunun müslümanlara tanıdığı bütün haklardan o da istifade eder. Eğer bu kişi, müslümanlarla savaş halinde olan bir toplumun üyesi ise, artık dokunulmazlık kazanır; yani öldürülemez, esir edilemez ve mal varlığına el konulamaz.

Hiç kimse “Kelime-i şehadet”i söylemeye zorlanamaz; zaten zorlanan kişinin şehadeti geçerli sayılmaz. İslâm'a girmek isteyen kişi, kendi isteğiyle müslüman olur.

Kişi, iman etmeden önce araştırma yapılabilir, kafasında bulunan her türlü tereddüt ve şüphenin cevabını arayabilir. Ancak iman ettikten sonra iyi bir müslüman olabilmek için; kalpten her türlü şek, şüphe ve tereddüdü söküp atması gerekir. Çünkü iman ve tereddüt birarada olamaz; birisi varsa, diğeri yok, demektir. Bunun için iman, insanın kalbinin derinliklerine öyle kök salmalıdır ki, onu İslâm'a aykırı her türlü düşünce ve davranışlardan alıkoysun; ayrıca zihniyetinin, ahlakının ve davranışlarının İslâm'a göre şekillenmesine imkân versin…