Kemalistlerin ezana yaptıkları zulümler-2
Kemalist Cumhuriyetin en şedit yılları olan Altı Ok Tek Parti döneminde “Minaredeki yabancı sesten” gökler ve yerler eza çekiyor, milletin yüreğine ateşler düşüyordu: “Tanrı uludur tanrı uludur…”
Müslüman
Türk milletini “basit ruhlu halk” olarak gören Kemalist CHP’nin azılı genel
sekreteri Recep Peker 18 Ocak 1933 tarihinde parti teşkilâtlarına gönderdiği
yazıda “Bâzı illerde özellikle Türkçe ezan ve Türkçe Kur’ân dolayısıyla irticai
nitelikte propagandaların yapıldığının haber alındığını, cehalet ve fena
fikirlerin mahsulü olan böyle propagandalar karşısında parti örgütünün halkı
aydınlatmasını ve mahalli hükümet rüesası ile birlikte hareket ederek basit
ruhlu halkın aldatılmasının önüne geçilmesini” ister. (Türkçe Ezan ve Menderes
/ Mustafa Armağan)
Peker, 8 Şubat 1936 tarihinde CHP başkanlıklarına hususi olarak gönderdiği
yazıda ise şu uyarılarda bulunur: “Geçen ramazan ve bayramda Arapça ezan
okumak, salâ vermek, tekbir getirmek, bazı yolsuz telkinlerde bulunmak, gizli
tarikat toplantıları yapmak gibi geri hareketlerin geçen senelere nispetle daha
çok olduğu ve bu hareketlerde tariki mensuplarının ileri gittikleri
anlaşılmıştır. 6 Haziran 935 tarihli ve 510 numaralı genelge ile de bildirdiğim
gibi yurtta inkılâbı ve ileri gidişi koruma ve yayma ödevini üstüne alan ve bu
gibi devrim ve durumu müteessir edecek geri hareketlere karşı çok yakından
ilgili ve duygulu olması icab eden partimizin bu hareketlere karşı duygulu
bulunarak Hükümetle el ve iş birliği yapmalarını, alacakları haberleri vakit
geçirmeden Hükümete bildirmelerini, bu vesile ile bir kere daha tekrarlamayı
değerli bulurum.” (Armağan, a.g.e.)
Ezanın Türkçe okunmasına Bursalılar isyan ettiğinde, M. Kemal, “Allah’ın belâsı
yobazlar, kara yobazlar, câhil mürteciler” demişti. Öyle ki, İslâmî değerleri
“redd-i miras” eden Kemalistlerin ezan sesine düşmanlıkları şuur altlarında yer
eder ve Yaşar Nabi’nin şiiriyle başka sesler ararlar: “Motorların şarkısı
olsun yeni bestemiz / Yeni din ezanları minareler yerine / Bulutları püskürten
bacalardan okunsun.” (Batılılaşma İhâneti, D. Mehmet Doğan).
CHP’Lİ ŞAİR EZAN YAZIYOR:
“ATATÜRK EKBER ATATÜRK EKBER…”
Bu kadarla da kalmazlar. CHP’li Kemalist şair Behçet Kemal Çağlar, “Kemalizm
dini” nin kurucusu olarak gördüğü M. Kemal için “ezan” yazar: “Atatürk
ekber! Atatürk ekber! /Ancak O var Atatürk! / Evliya odur, peygamber odur,
sanatkâr Atatürk / Talihe hâkim, zekâya önder, doğma serdar Atatürk /
Bunları geçti insan büyüğü: Kendi kadar Atatürk! / Atatürk ekber! Atatürk ekber
/ Bizde O var, Atatürk! / Ne evliya, ne de peygamber / Halkına yar Atatürk!”(D.
Mehmet Doğan, a.g.e.)
CHP’LİLER “EZANA ZULMETTİK MİLLET
AFFETSİN” DİYEBİLİRLER Mİ?
Bu mısralar
Müslüman millete hakaret olduğu gibi Heyet-i Temsiliye ve kanaat önderleri
huzurunda “Millî Mücadele Dîn-i Mübin-i İslâm üzere muvaffakiyetle
neticelenecektir” diyen 1919 ve 1920’deki M. Kemal Paşa’nın pozitivist
inkılâpçı olmadan önceki kişiliğiyle tezattır. Ezanın Türkçe okutulmasıyla
yetinmeyen Kemalist Cumhuriyet oligarşisi CHP’lilerin yirmi yedi yıllık kanlı
ve karanlık iktidarlarında birçok câmiyi de ahıra çevirdiklerini unutanlar
gaflet içindedirler. CHP, diğer isimleriyle Atatürkçüler, Kemalistler,
ulusalcılar maazallah iktidarı ele geçirdikleri gün yapacakları ilk iş ezanın
Türkçe okunması zulmünü yeniden başlatmaktır. Bu şüphenin kalkması için basın
huzurunda ve miting meydanlarında “ezana zulmettik millet bizi affetsin”
diyerek beyanat vermelidirler.
KEMALİSTLER DEVRİMLERE “DİN
ZEHİRDİR” DİYEREK BAŞLIYORLAR
“Din zehirdir” diyen CHP yandaşı
koyu Kemalist gazeteci Ali Naci Karacan 4 Şubat 1949’da Tan gazetesinde ezan
hakkında şunları yazar: “Bâzı kimseler din avukatlığının insanı kalabalıklara
sevdireceğine inanmışlar ve demokrasiye yeni giren memleketin içinde sanki
Atatürk’ün yıktığını yapmak ister intibaını bırakan bir tavır takınmışlardır.
Bu zevat komünizme karşı en iyi mücadele çaresi olarak din propagandasını
tavsiye bile etmişler ve zehri zehirle tedavi etmek yolunu işaret suretiyle
akıllarının bütün ölçüsünü de ayrıca göstermişlerdir.” (M. Ertuğrul Düzdağ,
Düşman Acımaz)
“EZANIN YABANCI DİL ARAPÇA İLE
OKUNMASI DEVRİMLERE AYKIRIDIR”
27 Mayıs
darbesinden sonra CHP’li Altan Öymen, Coşkun Kırca ve Oktay Ekşi, “ezanın
tekrar Türkçe okunması” için imza toplarlar. Uludağ Üniversitesi Rektörü
Mustafa Yurtkuran,“Namaza çağrının Arapça yapılmasına tepki göstererek, ezanın
Türkçe okunmasını ister: “Ezan yabancı dil olan Arapça ile okunuyor, niye
Türkçe okunmuyor? Atatürk ilke ve devrimleriyle bu çağda bizi namaza bile
çağırmaya yabancı dilde devam ediyorlar, namaza Arapça çağrılıyoruz. Eğer
insanın ibadete kendi dilinde çağrılması haksa, bunu en çok hak eden Türk
milletidir.” (06.10.2007 tarihli gazeteler).
Avrupa
Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu Dursun Atılgan, Türk çocuklarının
kendi dînini anadilinde öğrenmesi gerektiğini söyler ve Başbakanın Demokrat
Parti iktidarında ezanın Türkçe'den yeniden Arapça'ya dönüştürülmesiyle ilgili
övücü sözlerine tepki gösterir: “Laikliği dinsizlik ilân eden bu köhne ve gafil
zihniyet, Atatürklü günlerde düzenlenen Türkçe ezan uygulamasını da neredeyse
dinsizlik ilân edecek. Soruyoruz: Türk dili ezan okumaya ve ibadet yapmaya
yetmeyecek küçük bir dil midir ki, ya da Allah Türkçe anlamıyor mudur ki, dînimizin
gereğini kendi dilimizde yapmaya izin vermiyorlar. Türk halkı kendi dili
Türkçeye nasıl olur da bu kadar yabancılaştırılmak istenmektedir?” (17 Nisan
2012, Toplum, internet gazetesi)
YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN:
“BİLAL HABEŞİ’NİN OKUDUĞU EZAN DİN KURALI DEĞİLDİR”
Anayasa
Mahkemesi ve Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanlığı yapan Yekta Güngör Özden de
Türkçe ezan yandaşıydı: “Bilal Habeşi’nin duvar üzerinden okuduğu ezan din
kuralı değildir. Ayet, sûre, hadis değildir. Dine bir çağrıdır. Kendi
dilimizden olması daha anlamlı ve çekici olur.” (Türk Solu Dergisi, sayı:
139)
CHP İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın 4 ve 5 Ocak 2011 tarihli bütün gazetelerde haber
edilen “Türkçe ezan okutulsun” başlıklı beyanatı Tek Parti dönemindeki tavrı
hatırlatıyordu: “Ezanın Türkçe okunmasından yanayım. Türkiye`de halkın İslâm`ı
değil, Arap kültürünü benimseyip yaşadığını düşünüyorum. İnsanlar ibadetlerini
kendi dillerinde de yapabilmeli. Allah’la iletişim kendi dillerinde de mümkün
olmalı. Geçmişte bunun denemesi de yapıldı. Herkes istediği dilde, kendi
dilinde ibadet yapabilir. Önemli olan, Allah’la iletişim kurmaktır. Ezanın
Türkçe okunmasının Arap etkisini azaltacağına inanıyorum.”
KEMALİSTLER EZANI “ARAP
EMPERYALİZMİ” OLARAK GÖRÜYORLAR
Ezan, solcu
ozanların sözde türkülerinde de “Hey Arapça okuyanlar Allah Türkçe bilmiyor
mu?” şeklinde ideolojik malzeme yapılmıştır. Şu sözler Atatürkçü zorbalara aittir: “Arapça ezan Arap
emperyalizminin Türk milleti üzerinde ustaca kullandığı bir araçtır. Batılı
emperyalistlerin üslerine, radarlarına, topuna, tüfeğine nasıl karşıysak Arapça
ezan denen sömürüye de o denli karşı olmalıyız.” (Düzdağ, a.g.e.)
EZANIN YANINDA VE KARŞISINDA
OLANLAR
M.
Armağan’ın “Türkçe Ezan, Minaredeki Yabancı” kitabında anlatılan ezanın gördüğü
zulümler yüreğimizi kanatıyor. 1950’de Adnan Menderes, Başbakan olur olmaz ilk
iş olarak ezanı aslî diline çevirmek için kollarını sıvar. Cumhurbaşkanı Celal
Bayar ise “İlk iş olarak ezanı Arapça’ya çevirirsek CHP’nin eline bir koz
vermiş oluruz. Acele etme, sonraya kalsın” şeklinde itiraz eder. Bayar, DP
milletvekillerine de, “Yahu arkadaşlar, kararımızla Atatürk'ün ruhu azap duymaz
mı?” diyerek tereddüdünü ortaya koyar. Menderes birkaç gün küsüp ortalıktan
kaybolur. Bayar’ın onu Mersin’de buldurarak “Tamam, gel halledelim şu işi” diye
çağırır. Ezanın aslına çevrilmesi hususunda Adnan
Menderes şu açıklamayı yapar: “Umumî âdaba ve âmme nizamına hiçbir aykırılık
göstermeyen ezan meselesinde memnu'iyetin devamı lâiklik prensibini menfi
cihetten zedelemek mânasını tazammun eder. Tekrar edelim ki, irticaa, taassuba,
geriliğe karşı mücadeleyi ancak prensiplere sıkı sıkıya bağlı kalmakla mümkün
görüyoruz... Hükümet olarak ezan meselesi hakkında görüşümüz bundan ibarettir.”
EZANIN ASLINA
ÇEVRİLİŞİNE İSMET İNÖNÜ KARŞI ÇIKIYOR
Demokrat
Parti’nin kanun teklifine CHP’liler karşı çıkar: “Sabık iktidarın lâikliği din
aleyhinde tefsir etmesi suretiyle ve bu cümleden olarak iman ve amelden
mürekkep Müslümanlık dininin amele taallûk eden ezan ve kametin Türkçe
okutulmasını mecbur tutması lâiklik prensibini ihlâl ve Anayasanın verdiği
vicdan hürriyetine tecavüzdür.” İsmet İnönü de aleyhte tavır alır. “Atatürk
İnkılâbını zedeleyeceğini” ifade eder. CHP'nin yayın organı olan Ulus
Gazetesi’nde ezanın aslına çevrilmesinin inkılâplara karşı yapıldığı haberleri
yazılmaya başlar. Maksatlı ve yanlış haberler verilir: “Gençler ve münevverler,
Atatürk'ün inkılap yapısında bir gedik mevzubahis olduğunu belirterek
teessürlerini ifade etmekte ve birçokları da işin bu kadarla kalıp
kalmayacağını sormaktadır.” (Armağan, a.g.e.)
Devrin CHP Meclis Grubunda Yusuf Ziya Ortaç, Cevdet Kerim İncedayı,
Hasan Reşit Tankut gibi bâzı milletvekilleri Arapça ezan aleyhinde konuşurlar.
“Bu değişikliğin inkılaba ihanet olduğunu, irticaın avdeti için bunun ilk adım
teşkil edeceğini, binaenaleyh, Halk Partisinin mutlak suretle bunun aleyhinde
bulunması icap ettiğini, bu memlekette millî devlet ve millî şuur politikası
Cumhuriyetle kurulmuş ve CHP bu politikayı takip etmiştir. Ezan meselesi daima
bir dil meselesi, bir millî şuur meselesi olarak telakki edilmiştir. Devlet
politikası mümkün olan her yerde Türkçe konuşulmasını emreder. Türk vatanında
ibadete çağırmanın da öz dilimizde olmasını bu bakımından daima tercih
ettiklerini” söylerler. (Armağan, a.g.e.)
CHP’Lİ MEBUSLAR
“TÜRKÇE NAMAZDA” ISRAR EDİYORLAR
CHP Trabzon
Milletvekili Cemal Reşit Eyüboğlu, “Ezanın bir dil meselesi olarak telakki
ettiklerini, milli devlet politikasının mümkün olan her yerde Türkçenin
kullanılması gerektiğini” söyleyerek bu konuda “münakaşa açmaya taraftar
olmadıklarını” ifade eder. Seyhan Milletvekili Sinan Tekelioğlu ise, “Ezanın bir dil meselesi olmadığını, İslâm
dini ve Müslüman dili kaidelerine göre olması gerektiğini” söyler. CHP içinde
az sayıda milletvekili, “Seçimi Türkçe ezan uygulamasından dolayı
kaybettik” görüşündeydi. Devrin CHP Grup Başkanvekili olan Faik
Barutçu şöyle anlatıyor : “İnönü'nün telkinleri para etmemişti. (…) Bunun bir
millî dil ve bilinç meselesi olduğunu, millî devlet politikasının mümkün olan
her yerde Türkçe konuşmayı emrettiğini, bu yüzden Türkçe namaza davet
yapılmasını tercih ettiğimizi kabul ettirinceye kadar akla karayı seçtik.”
(Armağan, a.g.e.)
18
Yıl süren bu düşmanca uygulama Demokrat Parti'nin teklifiyle son bulur. Bu
kutlu günün 1950 Ramazan ayı’na denk gelmesi milleti sevince boğar. Kanunun
yürürlüğe girmesiyle Kur’anî ezan okuma suçundan mahkûm olanların cezaları,
Mareşal Fevzi Çakmak'ın cenazesinde Kur’ânî ezan okuyup tekbir getirenlerin
takibatları kaldırılır. Bundan dolayı Anadolu’da mütedeyyin kitle Menderes’e
“Ezan şehidi” demiştir.
“EZANIN KURTULUŞU BAYRAM OLARAK
KUTLANSA”
“Ezanın
din dili ile okunması” serbestliğinin radyo ve gazetelerden verildiği gün
müezzinler iki kişi hâlinde ezan okumaya başlarlar. Türkiye’nin her yerinde
millet ve hocalar birlikte dua ederek kurbanlar keser ve ağlayarak
birbirleriyle kucaklaşırlar. Köylerde ve kasabalarda ezan vakti kadınlı erkekli
gruplar câmileri doldururlar ve Kur’ânî ezanı ağlayarak dinlerler. Mustafa Armağan’ın, 16 Haziran
1950 tarihini “Ezanın Kurtuluşu bayram olarak kutlansa sezadır” demesi
bundandır. Onun, “Türkçe Ezan ve Menderes"
kitabında ezanın zulümden kurtuluşu üzerine anlatılanları unutmamak
gerek:
Trabzon'dan
Kutuz Hoca'yı dinleyelim: “Yeni karardan haberim olmadığı için ezanı Türkçe
okumaya başladım. Caminin önünde oturan cemaatten haberi duyanlar vardı; bana
bağırmaya başladılar. İlk anda ne olduğunu anlayamadım, anlayınca da şaka
zannettim. Ciddi olduğuna kanaat getirince Arapça okumaya başladım.
Minaredeyim; bir de ne göreyim, kadın erkek herkes camiye doğru koşarak gelmeye
başladı, uzak evlerde ise insanlar avluya çıktılar. Bir bayram havası, bir basü
bade'l-mevt (yeniden diriliş)yaşandı o gün.” (Armağan, a.g.e.)
18 YIL SÜREN ZULMÜN ARDINDAN
SEVİNÇ GÖZYAŞLARI
Ezan zulmünü
yaşayanlardan Mehmet Kırkıncı hocanın anlattıkları da yüreğimizin üstünden
geçiyor: “İkindi vaktinden itibaren ezanın aslıyla okunacağını haber alan
Erzurum halkı, sokaklara döküldü. Caddelerde ve sokaklarda adeta bir bayram
havası yaşanıyordu. Kadınlar ehram ve çarşaflarıyla toprak evlerin üstüne
çıkmış, ezanın okunmasını bekliyorlardı. Kurban Bayramı'nda her köşede bir
hayvan kesildiği gibi, o gün de insanların ekserisi Tebriz Kapı mevkiinden Lala
Paşa Câmii'ne kadar dizilmiş, kurban edeceği hayvanları dışarı çıkarmış, ezanın
okunmasını bekliyorlardı. Kiminin elinde bir koyun, kiminin elinde bir koç,
bazılarının yanında tosun ve bir kısım insanların yanlarında da deve olduğu
halde büyük bir iştiyak ve hasretle ezanın okunmasını bekliyorlardı.
Minarelerden Ezan-ı Muhammedî okunmaya başlayınca herkes sonsuz bir sürur
içerisinde bıçağını kurbanının boğazına çalmıştı. İnsanlar tekbirlerle
kurbanlarını kesiyor, kadınlar ve yaşlı insanlar da gözyaşı döküyorlardı. Bütün
bunlar sevinç ve şükür gözyaşları idi. Zira tam 18 yıl devam eden bir zulüm
bitmiş ve o büyük hasret sona ermişti.” (Armağan, a.g.e.)
Hülâsa-i
kelâm: Kemalistler ve CHP’liler ezana yaptıkları zulümle Türk vatanının ve
milletinin sinesinde büyük bir yara açtılar. Unutanların ve meşru görenlerin
mensubiyet şuuru sorgulanmalıdır.
*****
“MİLLÎ DÜŞÜNCE”
Sosyal,
iktisadî ve kültürel meseleleri ele alan, muhtevası ve zihniyetiyle millî, yâni
İslâmî çizgide bir yayın anlayışına sahip “Millî
Düşünce” adıyla 3o sayfalık hem elektronik, hem matbu gazetenin Ocak 2022,
6.sayısının PDF’si e.adresimize ulaştı. “Millî Düşünce” gazetesinin Genel Yayın
Müdürü Mustafa Şatıroğlu zihniyeti
ve fikriyle gerçek mânasıyla “millî” fikre sahip bir insan. Milliyetçi
mukaddesatçı camianın içinde bulunan ve bu çizgide 1996’lı yıllarda Haftalık
''Kurultay'' gazetesini çıkaran, birçok gazete ve dergilerde makâle yayınlayan
velut bir şahsiyet. “Millî Düşünce” gazetesinin bu sayısının mündericatı şöyle:
“Millî
ekonomi modeli” yazısı Mustafa Şatıroğlu, “Millî ekonomi üzerine aksülamel
röportajlar dosyasında Prof. Dr. Ertuğrul Yaman, Prof. Dr. Nurullah Çetin,
Prof. DR. Orhan Çeker ve Dr. Veysel Erken yapılan röportajlar Türkiye’nin
bugünkü ve yarınki iktisadî politikaları hakkında yeni ve olumlu bilgiler
sunuyorlar.
Prof. Dr.
Süleyman Akdemir’in “Faizin yarattığı toplumsal sorunlara yönelik alternatif
arayışlar” başlıklı yazısı Türkiye’nin ve Hükümetin faiz konusunda yaşadığı
meseleleri yorumluyor ve alternatif görüşlere ortaya koyuyor.
Yaşar
Gören’in “Dünyanın en zayıf generali ve Türkiye’nin en büyük sanayicisi…”
başlıklı yazısı çarpıcı bilgileri haiz bir yazı…
Prof. Dr.
Mirzahan Hızal’ın “Allah ticareti helâl, faizi haram kılmıştır” başlıklı yazısı
bu konuya dair İslâmî açıdan iktisat politikalarının hatâlarını ve nasıl olması
gerektiğini ortaya koyan bir yazı…
Barbaros
Nasün’ün “ Dünden bugüne şeytan ve dostları” başlıklı yazısı fert ve toplumun
İslâm ölçülerinden nasıl koptuğunu
Sıtkı
Abdullahoğlu’nun “Faiz, ekonomi politikaları üzerine” röportajı elan yaşanılan
faiz ve ekonomi ilişkisindeki çarpıklığı sorguluyor.
Süreyya
İyilik “Müslüman, para ve imtihan” başlıklı yazısı Müslüman fert ve toplumun
parayla olan imtihanda sınıfta kaldığını, çelişkilere düştüğünü anlatan
dokunaklı bir yazı…
(ilbeyali@hotmail.com)