31 Ağustos 2015

Kemalizmin latent ulusçuluk oyununun iflası

Ulusçuluk 19. yy'da doğumundan itibaren imparatorlukları hallaç pamuğu gibi dağıtarak dalga dalga günümüze değin gelmiştir. Günümüz Türkiyesi Osmanlının son döneminde İttihat ve Terakkinin imparatorluktan Ulusçuluğa yönlendirici çabasıyla içeride farklı etkileşimler yaratıp başta milleti sadıka Ermeniler olmak üzere birçok kesimi karşı cepheye itip yeni sorunlar oluşturmuştur.

Türk Latent Ulus ırkçılığı modelinin modern yüzü Ziya Gökalp'in akıl hocası Doktor Yorgi Efendi tarafından Ziya Gökalp'in beynine nakşedilmiş, bir Zaza'dan Türk Milliyetçisi üretilerek İttihat ve Terakki'ye şartların dışında bir sima kazandırılarak Kürt milliyetçiliğinin yok edilmesi çabalanmış, yine de Avrupa'nın etkisindeki bazı Kürt aileler "Kürtlük Bilinci"ne kendilerince bir yorum getirmişlerdir.

Birinci dünya savaşı sonunda Barış Konferansında Kürt Şerif Paşa'nın çabaları bölgedeki Kürtlerin isteğiyle Osmanlı içinde sorunların çözülmesi görüşü ekseninde makes bulunca ittihat ve terakki eksenli politika başarılı olmuş ve Kürtler, Türklerin bir daha ayrılmaz kardeşleri olmuşlardır.

1925 Şeyh Sait kıyamı her ne kadar İslam eksenli olsa da dönemin Cumhuriyet Halk Fırkası tarafından hem İslamcılar hem Kürtler bu dönemin iç düşmanı kabul edilerek sözde iç barışı tesis etmenin düşman boyutunu oluşturulmasına fırsat verilerek Müslümanlar "yeni zenciler" olarak ilan edilmişlerdir bile...

1980 darbesine götüren süreçte ve sonrasında Diyarbakır Cezaevi çok büyük bir rol oynamıştır. Baskı ve yıldırmanın Latent Ulusçuluk oluşturmada olumlu rol oynayacağı düşünülürken Kemalist zihniyet bir daha çuvallamıştır.

Diyarbakır Cezaevinden çıkan birçok isim dağın yolunu tutmuş PKK bölgede "Talebe" olarak anılarak köy köy hâkimiyet alanı oluşturmuştur.

Gündüz devletin olduğu alanlar gece PKK'nın olmuştur. Devletin Köy boşaltma politikası, yakma, yıkma ve yok etme politikaları sorunu çözmemiş aslında acıların üstüne acılar ekleyerek, yeniden yeniden bölgeyi PKK'nın kucağına itmiştir.

Hiçbir çare çözüm yolunu açmamış hatta Öcalan'ın Suriye'den zorla çıkarılması Avrupa'da bir gezmeden sonra Kenya'da yakalanıp getirilmesi döneminde çözülebilecek sorun kasti olarak dondurucuya alınmış, çözüm üretilmemiştir.

Son süreçte "çözüm süreci" adı altında başlatılan her hafta ad değiştiren kervan yolda dizilir mantığıyla yol alınmaya çalışılırken örgütün eline koz verecek şekilde göz yumulması Örgütünde bu süreci çok iyi değerlendirerek özellikle şehirlere silah yığması ve devamında özerklik ilanları ve çatışmalar bölgede yeni bir döneme kapı açmıştır.

1 Kasım seçim sürecinde PKK'nın özellikle bölgede seçim yaptırmama yönünde ataklar yapacağı malum, Öcalan'ın bugün (1 Eylülde) Silahları susturun çağrısı yapacağı öngörülüyor. Peki, Öcala

n Kürt Milliyetçiliğinin oluşmuş sert duvarlarını aşabilecek mi? Yâda Öcalan Kürtler üzerinde eskisi kadar güçlü mü? Zira süreç zor ama kaybederse kaybeden sadece Türkiye olmayacak bu da kesin... Ellerine kan bulaşınca insan kör olur, belki de Keçecizade Fuat Paşanın Osmanlı için kullandığı ifadeyi Türkiye'ye uyarlamamız gerekirse "Siz dışarıdan, biz içerden yıkamadık şu devleti gitti" noktasına gelecek herkes ama ortada bir devlet kalmazsa birlerinin sığınacak yeri kalır mı?