Kemalizmin 'Târih Tezi' ve 'Güneş-Dil Teorisi' hurâfeleri (12)
Tedhîş Mahkemesinin Hâkimi, “Türkce Ezân”a îtirâz eden Hâfız Âsım Efendi’yi haşlıyor: “Sen, Türkce sözlerin Arabcaya karşılık olmıyacağını anlıyacak kadar âlim misin?”
Yukarıdaki
haberin hemen altında ikinci bir haber var. Bunda da, “Şarkî Karahisar’lı”
[Şebinkarahisarlı] Hâfız Âsım Efendi’nin muhâkemesinden bahsediliyor. Hâfız
Âsım Efendi’nin “cürmü”, “Türkce Ezândan bir şey anlaşılmıyor!” şeklinde bir
kanâat̃ beyân etmek! Bunun üzerine, Sul̃h Cezâ Hâkimi onu azarlıyor: “Sen,
Türkce sözlerin Arabcaya karşılık olmıyacağını anlıyacak kadar âlim misin?”
Öyle ya, kim o “Türkce Ezân”ı tertîb eden “Büyük Şef” kadar “âlim” olabilir ki!
“Asliye ceza
mahkemesi bugün Şarkî Karahisar’lı Hafız Asım Efendiyi muhakeme etmiştir. Hâkim
Ali Rıza Bey suçlunun hüviyetini tesbit için sorduğu suallere cevaben Hafız Ali
Efendi, Karahisar’ın Kuyu mahallesinden, evli, okur yazar, beş çocuğu olduğunu
bildirmiştir. Hafız Asım, ‘türkçe ezandan bir şey anlaşılmıyor, iyi değil, içim
kan ağlıyor’ demekten suçludur.
“Şahitler,
suçlunun böyle söylediğini ifade etmişlerdir. Suçlu, bu ifadelere karşı:
‘- Ramazanın
27 sinde davetli olduğumuz iftarda söz ezana geçince türkce mukabilleri doğru
değildir. Allah büyüktür, ekberin karşılığı değil, bir heyet tam karşılık
bulmalı, dedim. İçim kan ağlıyor, diyişim başka bahiste idi. Maişet darlığından
söylerken, bayram geliyor, bir şey kazanamadım, içim kan ağlıyor, demiştim.
Yanlış anlamışlar.’ dedi. Hâkim Bey:
‘- Sen,
türkçe sözlerin arapçaya karşılık olmıyacağını anlıyacak kadar âlim misin?’
diye sorunca, suçlu kekeledi ve bir cevap veremedi.
“Müddeiumumî,
suçluya istinat [isnâd] edilen cürmün ağırceza mahkemesine gönderilmesini
istedi. Bu talebe karşı suçluya ne diyeceği soruldu. Suçlu:
‘- Kimseyi
tahrik ve teşvik etmedim’ dedi. Ve davanın ağırcezaya nakline karar verildi.”
Engizisyon Mahkemesinin Müddeiumûmîsi:
“Umûmî bir mahâlde, ‘Millet şapka giyeli bozuldu, Allâh’ını unuttu!’ demekle
kavlen, şapkasız gezmekle fiilen dînî hissiyâtı âlet ederek halkı şapka
aleyhine tahrîk etmiştir. Suçu 163 üncü maddeye uygundur!”
Çorum’daki
Engizisyon Mahkemesinde, hem Uydurma Ezâna îtirâz etmek, hem de başka
sûretlerde (mesel̃â şapka giymemek sûretiyle) “irticâî isyâna tahrîk edenler”
muhâkeme ve mahk̃ûm oluyorlardı. Emre Hasan’ın 5 Nisan 1933 târihli Cumhuriyet’teki haberi (s. 3), buna
misâl̃dir:
“Çorum
Ağırceza mahkemesi bugün Bartın’lı Feyzullah ile Hasan’ı ve Rodos’lu Ali’yi,
Zile’li Muharrem’i tekrar muhakeme etti. Biga’dan gelen Bosna’lı Boşnak
Abdi’nin oğlu Hacı Ali ile Asliye ceza mahkemesinden gelen Bursa’lı Hacı Emin
ve İzmir’de Salepçi camisi imamı Mehmet oğlu İlyas hocanın muhakemesine
başladı. […]
“Şahitler
Feyzullah’ın Cuma günleri namaz kıldırdığını ve yanılarak arapça başlayıp
türkçeye çevirdiğini söylüyorlardı. Şahit Ahmet Efendi, resmî tebligata rağmen
maznunun arapça ezan okuduğunu, kendisinin namaza gitmediğini fakat av
maksadile civarda gezerken işittiğini söyledi. Hasan da bir gece ezanı arapça
okumuş. […]
“Bundan
sonra Çorum altıncı daire muhtarı Emin istiçvap [isticvâb] edildi. Emin, yalan
havadis uydurmaktan, Camiikebir’de meyzin Akif’le İskender’e ‘gözünüz aydın.
Bundan sonra ezan her tarafta arapça okunacak’ deyip meyzinleri arapça ezan
okumağa teşvik etmekten suçludur. […]
“Emin’den
sonra Rodos’lu Ali’nin istinabeleri gelmediğinden muhakemesi talik olundu.
Biga’lı Ali çağrıldı. Zengin nüfuzlu bir adam olan Ali bağcılık yapmaktadır.
[…] Sakarya mahallesindeki Bican oğlu Mustafa Efendinin kahvesine giderek
‘kimse borcunu vermiyor. Halk şapka giyeli dinini, vicdanını unuttu’ demiş.
Şapkasız gezer, camide takke ile namaz kılarmış. Bigadaki sorgusunda ‘kahveciye
yastık ısmarladım, para verdim. Sormağa gittiğimde kahvem şekerim yok, halk
para vermiyor diye sızlandı. Oğlumun borçlarının inkârlarını söyledim.
Müslümanlar inkâr etmezler dedim. Şapkaya gelince: İlk çıktığı gün ben kendi
elimle yapıp başıma giydim. Dışarıda polisler tutup melon giyeceksin diye
çıkardılar. Bana hakaret ettiler. Gücüme gitti. Altı ay sokağa çıkmadım.
Hakarete gücendiğimden başı açık gezdim.’ […] Müeddeiumumî Tahsin B. söz
alarak:
(Cumhuriyet, 2.4.1933, s. 2)
“Türk Ortodokslarının Reîsi Papa Eftim Efendi”, Cumhuriyet gazetesine verdiği
mül̃âkatta, “Gâzî’nin izinde yürüyerek” Tükce İbâdet İnk̆il̃âbını tamâmen
benimsediklerini ve bu istikâmette çalıştıklarını beyân ediyor:
“- Biz, dil inkılâbını eskidenberi düşünüyor ve çalışıyorduk.
Müslüman Türk’ler nasıl ibadetlerini kendi dillerile yapıyorlarsa, ortodoks
Türk’lerin de ibadetlerini kendi öz dillerile yani türkçe yapmalarından daha
tabiî bir şey olabilir mi? Bunun için bir encümen toplandı, ortodoksluk dinine
ait bütün dualar türkçeye tercüme ediliyor. Kendi dilimizle ibadet etmemiz, dua
okumamız daha müessir, daha tabiî, daha iyi oluyor. Biz mes’elede müslüman
kardeşlerimizden daha ileri gittiğimizi zannediyoruz. Çünkü camilerde yalnız
ezan ile kamet türkçedir. Biz ise bütün ibadetimizi türkçe yapıyoruz ve
yapacağız. Diğer ortodoks kiliselerinin de bizim bu hareketimize ayak uyduracaklarını
zannediyoruz. Türk ortodokslar bu inkılâpta da Gazi’nin izinde
yürüyüceklerdir.”
Evvelce delîlleriyle ve
mufassalan îzâh ettiğimiz vechiyle, Kemalist strateji, “Türkce Ezân”, “Türkce
Kur’ân” hamleleriyle adım adım bütün isl̃âmî ibâdeti “Öztürkceleştirmek” ve bu
sûretle topyek̃ûn ve iki kademeli bir “Dîn İnk̆il̃âbı”nı tahakkuk ettirmekdi.
Bunun içindir ki Mustafa Kemâl̃ ve Yunus Nadi’nin gazetesi, “Papa Eftim”in bu
projeye muvâfık beyânâtını “Bravo Papa Eftim’e!” manşetiyle alkışlıyor…
***
‘-
Amme namına dinlenilen şühudun beyanatına nazaran maznunun umumî bir mahalde
‘millet şapka giyeli bozuldu, Allahını unuttu.’ demekle kavlen, şapkasız
gezmekle filen dinî hissiyatı alet ederek halkı şapka aleyhine tahrik etmiştir.
Suçu 163 üncü maddeye uygundur.’ diyerek buna göre cezasının tayinini istedi.
[Bozuk cümle!] […]
“Bundan
sonra Bartın’lı Feyzullah, [yine Bartınlı] Hasan, Biga’lı Boşnak Ali’nin birer
sene ağır hapse mahkûm oldukları tebliğ edildi. Ali 68 yaşını mütecaviz
bulunduğundan cezası altıda bir indirildi.”
Bir vâizin Uydurma Ezâna îtirâz
ettiğini başkasına nakletmek de suç!
“…Yenişehir’in
Manastır nahiyesinden Yusuf ile Ali, Köyiçi camisi hatibi Ali, Yeni mesçit
imamı Yusuf Efendiler hakkındaki zabıtlar okundu. Zapta nazaran, bunlar, İzmir’in
Hisar camisinde Habip Hocanın türkçe ezana dair verdiği vaızdan [vaazdan]
bahsederek ifadatta bulunmuşlardır.
“Bu hususa ne
diyeceği sorulan Yusuf şunları söyledi:
‘- Ramazanda
Hisar camisine namaz kılmak için gitmiştim. İki hoca vazetti [vâzetti]. Ben
dinlemedim. Tunuslu Habip hocanın polisler tarafından türkçe ezan meselesi için
tutulduğunu sonradan anladım. Köyüme dönünce benden evvel İzmir’den gelen Mümin
oğlu Yusuf’un Habip meselesini anlattığını öğrendim. ‘Türkçe ezan için bir şey
söylemeyin’ demişti. Onu da söyledim. Üç gün sonra nahiye müdürü Osman Bey beni
odasına çağırdı. O meseleyi sordu ve ben de anlattım. Ne arapça ezan için bir
şey söyledim, ne de başkasına anlattım. Nahiye müdürü beyle görüştükten sonra
tevkif edildim.’
“Maznun Ali de ayni tarzda ifade verdi. Mahkeme heyeti, bunların tevkifleri hakkındaki kararı kaldırarak serbest muhakemelerine karar verdi…” (Emre Hasan’ın haberi, Cumhuriyet, 6.4.1933, s. 3)