Kemalizmin 'Târih Tezi' ve 'Güneş-Dil Teorisi' hurâfeleri (33)
İsmail Müştak Mayakon: “Türk Jenisinin gürbüz buluşu: Güneş-Dil Teorisi”
“Güneş-Dil âlimi” ve Mustafa Kemâl̃’in –Sâim Ali Dilemre’nin
tâbiriyle- “Selânik Yârânı”ndan olan İsmail Müştak Mayakon’u, evvelce, “Elâziz”
isminin “Mutlak Şef” tarafından “Elazık, Elâzığ”a çevrilmesi hâdisesini
anlatarken bahis mevzûu etmiştik. (Yeni
Söz, 8-13.2.2019/142-147; 6.8.2019/316; 10.8.2019/320)
“Siird Saylavı” Mayakon (Yenişehir/Larissa, Tesalya, 1882 –
Pâris, 9.10.1938), Üçüncü Dil Kurultayı’nda hem (Zerrin Dilmen’le berâber)
“sekreter”di, hem de, Kurultay’ın 27.8.1936 günki dördüncü celsesinde, ihtisâsı
olan “Güneş-Dil Teorisi”ni müdâfaa etti:
“Benden evvel söz söyliyen değerli bilginler, dil tetkik ve
araştırma yollarını yeni, zengin ve feyizli bir ışıkla aydınlatan Güneş-Dil
teorisini vazıh delillere dayanarak müspet ve ilmî bir şekilde izah ettiler.
“Etimoloji ilmine kuvvetli ve emniyetli bir iddia ile giren
Türk jenisinin bu gürbüz buluşu, yüce Kurultayınız yolile artık dünya
lengüistik [< Frz. “la linguistique”,
lisâniyât] âlemine de ilân edilmiş bulunuyor. [Fransızca “le génie”, hem “dâhî”, hem de “dehâ” demekdir. Ayrıca, “kâbiliyet”
ve “cin” mânâlarına da gelir. Mayakon’un “Türk Jenisi”nden kasdının “Dâhî
Başbuğ” olduğu âşik̃ârdır ve “Güneş-Dil Teorisi”ni de ona izâfe ediyor…]
“Üç gündenberi zevk ve alâka ile dinlenen tezlerden sonra
benim de söz alışım teorik reel ışıklarından faydalanarak bazı kısa etüdlerin
aydınlatıcı ve öğretici neticelerini göstermek içindi. Bu etüdler teorinin
tatbikata tam, sahih ve istisnasız surette mutabakatını gösteren terimler
mahiyetinde olacaktır. […]
“[‘İl’ ve ‘ilki’ kelimelerinin tahlîllerini yaptıktan sonra
devâm ediyor:] Türk dilinin dünya dillerine nasıl kaynak vazifesini gördüğünü
izah ve kelime unsurlarının manayı tayinde ne gibi roller oynadığını tesbit
etmeğe muvaffak olan Güneş-Dil teorisi bir taraftan bu vazifeyi yaparken, diğer
taraftan Türk kelimelerine yanlış mana veren yanlış metodlarla mücadele etmeği
de kendisi için bir zaruret telâkkî eder. Bu, hem kendi vazifesinin selâmeti,
hem de ilmin iffeti ve asaleti namına ihmali caiz olmıyan bir vazifedir.”
“Elektrik” de “Öztürkçe”
Cumhuriyet muhâbiri, Mayakon’un Tezinin devâmını hülâsa ederek onun
“elektrik” ve “yaltırık” kelimelerinin “morfolojik bakımdan birbirlerinin ayni
olduğunun ilmî îzâhını yaptığını” kaydediyor:
“İsmail Müştak Mayakon, Arab alimlerinin yanlış mana
verdikleri bazı ana kökleri zikrederek tashihlerini yaptı ve ilk insanların
ateşi nasıl keşfettiklerini izah eden bir Türk mitolojisini [“efsânesini”
olmalıydı] anlattı.
“Hatib, elektrik ve yaltırık kelimelerinin köklerini
araştırıp bunların morfolojik bakımdan birbirlerinin ayni olduğunu izahtan
sonra (otlamak) sözüne geçti…”
Muhâbire nazaran, Mayakon, “ilmî îzâhlarını bu sûretle
tamâmlıyor”. Son sözleri, bütün Türkiyeli “hatîbler” gibi, “Ebedî Şef”e arz-ı
ubûdiyet oluyor:
“Türke ve Türklüğe güneş altında her hakkı, lâyık olduğu her
feyzi, her nimeti, her kemali vermek azmile uğraşan Büyük Baş, Türkün
medeniyet, ilim ve irfan yollarında muhtac olduğu vasıtaları da gafletin ve o
haletin tahakkümünden kurtarmağa ahdetmiştir. Bu ahd bizim için en büyük müjde
ve en büyük inan [îmân] kaynağıdır.” (Cumhuriyet,
28.8.1936, s. 6)
(Cumhuriyet,
29.8.1936, s. 6)
Dil Kurumu’nun “Güneş-Dil İnk̆il̃âbı” lehinde
harâretli nutuklar îrâd eden üç mensûbu (soldan sağa): Tıb Dr. Mehmed Ali
Ağakay, İsmail Hâmi Danişmend, Agop Dilaçar…
***
Prof. Dr. Abdülkadir İnan: “Güneş-Dil Teorisinin V.+K. Eki
Kânûnu”
Mayakon’dan sonra, Dil ve Târih-Coğrafya Fakültesi’nde Dilmen
ve Hasan Reşit Tankut’la berâber “Güneş-Dil” dersleri veren, Güneş-Dil Teorisi Üzerine Ders Notları’nın
(1936) müellifi Prof. Dr. Abdülkadir İnan (Pirme, Başkırdistan, 1889 – Ankara,
1.10.1976), bu “teori”nin “V.+K.” eki kânûnunu îzâh ediyor. Buna göre:
“Hiçbir kelime vokalle [ünlüyle] bitmez, mutlak bir konsonla
[ünsüzle] biter. Yani vokal ek olmaz. Bu gibi görünen kelimelerin sonunda ‘ğ’
konsonu bulunmuş ve müruru zamanla aşınmıştır. Birçok kelimelerde bu ‘ğ’
konsonu ‘h, k, g, y, v’ konsonlarına dönmüştür. Türkçede sarı, kuru, ulu, darı
gibi kelimelerde ‘ğ’nin düştüğü, ‘tav, bav’ gibi kelimelerde ‘ğ’nin ‘v’ye ve
‘bay, sağış’ gibi kelimelerde ‘ğ’nin ‘y’ye döndüğü klasik ekole mensub
bilginlerce de malûmdur. Fakat ‘baba, aba, ata’ gibi kelimelerin sonunda bir
konson olacağını klâsik ekol hatırına bile getirmemiştir. Türk dilindeki bu
konsonu Güneş-Dil Teorisi keşfetti. İlh…” (Cumhuriyet,
28.8.1936, s. 6)
Mehmed Ali Ağakay: “Türkçenin Hind-Avrupa dil âilesi ve bu
arada grekçe ile olan menşêî münâsebeti artık müsbet hak̆îkat̃ler arasına
geçmiş bulunuyor”
Üçüncü Türk Dili Kurultayı’nın 29 Ağustos 1936 günki beşinci
celsesi, üç Cemâat̃ mensûbunun idâresi altında akdedildi: Nuri Conker, Zerrin
Dilmen (İbrahim Necmi Dilmen’in eşi) ve İsmail Müştak Mayakon… Bu celsede, Tıb
Dr. Mehmed Ali Ağakay (Hanya, Girit, 1893 – Ankara, 21.10.1965) “Dil Kurumu
adına hazırladığı ‘Güneş-Dil Teorisi Karşısında Grek Dilinin Bazı
Hususiyetleri’ mevzûlu tezinde”, “en az üç bin sene evvelki Yunancaya Türkçeden
birçok kelimelerle berâber birçok medenî mefhûmun da geçmiş olduğunu” müdâfaa
etti:
“Otuz asır evvel Ege havzasında konuşulan Grek lehçeleri Türk
dili için ihmal edilmiyecek bir araştırma sahası teşkil eder. Hind-Avrupa grupu
içinde mazisine en çok nüfuz edilen dil grekçedir. […]
“Türkçenin Hind-Avrupa dil ailesi ve bu arada grekçe ile olan
menşeî münasebeti artık müsbet hakikatler arasına geçmiş bulunuyor. [Cümle
bozukluğunu düzelterek ik̆tibâs ettik.]
Takım takım türkçe temlerin, hatta epeyce de gramatikal şekillerin
grekçede bulunması şüphesiz ehemmiyetli bir vâkıadır. Grekçe bize bir çok
mefhumların türkçe ifadesini otuz asırlık bir zamanın ötesinde görmek imkânını
veriyor. […]
“Grekçe menşei belli olmıyan pek çok kelime vardır. Türk
vokabüleri gözönünde tutulsaydı grekçe bu kadar çok kelimenin menşei meçhul
kalmazdı. […]
“İki dilde karşılaşan kelimelerin gösterdiği fonetik farklar,
Güneş-Dil teorisinin mantıkına arzedilince hakikî kıymet ve delâletleri
anlaşılıyordu. Ve göründükleri gibi ayırıcı değil, birleştirici birer vasıf
oldukları meydana çıkıyordu.”
Netîce:
“En az otuz asır evvel
türkçeden grekçeye bir çok kelimelerle beraber medenî mefhumların birçoğu da
geçmiştir. İlh…” (Cumhuriyet,
29.8.1936, s. 6)
İsmail Hâmi Danişmend
Aynı celsede tez
müdâfaa edenlerden biri de, Türklerle
Hind-Avrupalıların Menşe Birliği’nin (1. Cild: 1935, 2. Cild: 1936)
müellifi İsmail Hâmi Danişmend’dir (Merzifon, 1889 – İstanbul, 12.4.1967).
Tezinin mevzûu: “İşâret Dili ve Tasrîfsiz Fiil”… O da, insanoğlunun dilinin
menşêinin “Güneş-Dil sistemi”yle îzâh edilebileceği kanâatindedir; daha
doğrusu, öyle görünüyor:
“Güneş-Dil sisteminde
birdenbire göze çarpmıyan öyle mühim noktalar vardır ki, bunlar ilim tarihinde
tesbit edilebilecek birçok müeyyidelerle ispat edilebilir.
“Meselâ: İnsanların
sesle konuşmağa başlamadan evvel bir işaret dili kullanmış olduklarına aid olan
esasla konuşma dilinin ilk devirlerinde fiilin tasrif edilmeden kullanıldığına
aid olan esas böyledir. İlh…” (Cumhuriyet,
29.8.1936, s. 6)