Kemalizmin 'Târih Tezi' ve 'Güneş-Dil Teorisi' hurâfeleri (68)

WhatsApp Image 2022-04-16 at 15.31.26.jpeg

(Cumhuriyet, 5.2.1935, s. 1)

Büyük Şef”, 4 Şubat 1935’te, “Türk ulusundan itimat istiyen” bir beyânnâme neşretti. Yukarıdaki gazetede, hem “Beyânnâme”, hem de “Kamâl” kelimesi hakkında Anadolu Ajansı vâsıtasıyle efk̃ârıumûmiyeye duyurulan “Atatürkün özadı” başlıklı îzâhat mündericdir. “Beyânnâme”nin metni, Millete dayatılan uydurma kelimelerle doluydu: “Ulus, ulusal̃, uluslarası, ideyel (< Frz. ‘idéal’; metinde, mûteriza içinde: ideal), saylav, önder, acun, ayırd, genel, ürün, kurum, yurd, yurddaş, kuşku (‘endîşe’ mukâbili), kanığ (‘kanâat’ mukâbili), güzey, nisbetle (‘nisbeten’), düşkünlük (‘düşme’), ayırdım, belge (‘delîl’), insel (metinde, mûteriza içinde: insanî), amac, siyasa, özel (metinde, mûteriza içinde: hususî), güvenc, yüküm (‘mükellefiyet’), seçmen, erkinlik (metinde, mûteriza içinde: hürriyet), koruma (‘müdâfaa’), bilim, erdemli (metinde, mûteriza içinde: faziletli), onurlu, aramsız”… Ayrıca, Frz.: “ekonomi (‘ik̆tisâd’ mukâbili), sosyal (‘ictimâî’ mukâbili)”…

***

Şu var ki, bu Barbarca tel̃affuzlu kelime (“Kamal̃”), bir Anadolu, hassaten bir İstanbul Türkü için tam bir tenâfür nümûnesidir. Hak̆îkat̃en, kelime, halk arasında tiksintiyle karşılanmış, onun tarafından benimsenmemiş, onun yerine, ya sâdece “Atatürk” ismi, ya da “Büyük Şef”, “Ebedî Şef”, “Ulu Önder”, “Dâhî Başbuğ”, “Cumhûr Reîsi” gibi ünvânlar kullanılmıştır. Hâl̃ böyle olunca, resmî sâhada da geri adım atılmak zorunda kalınmış, daha 1938’de ve “Ebedî Şef”in ölümünden evvel, bu isim tedâvülden kalkmıştır. Bu vâkıanın en bâriz şâhidi, On Beşinci Yıl Kitabı’dır; yukarıda da naklettiğimiz vechiyle, Kitab, “yaratıcı kudretile Türk milletini yeniden hayata kavuşturan Ulu Önder [Kamal̃ değil] Kemal [Kemâl̃] Atatürk’e” ithâf edilmiştir (s. IV)…

Güneş-Dil İnk̆il̃âbı”na kurban giden şehirlerimiz, semtlerimiz

“Güneş-Dil İnk̆il̃âbı”, Resmî Dilin umûmî kelimelerine münhasır kalmadı, bâzı coğrâfî isimlere de tasallut etti. Bunlardan tesbît edebildiğimiz birkaçı, El̃âziz, Diyârbekir, Ahî Mes’ûd, Kadıköyü, Erenköyü, Mecdiyeköyü, v.s.’dir. Bu husûsta sistemli bir araştırma yürütülse, muhtemelen başka isimler de tesbît edilecekdir.

- 1. Alt Fasıl: “Güneş-Dil İnk̆il̃âbı”nın Kurbanı Şehirlerimizden El̃âziz

El̃âziz şehrimizin zarîf isminin nasıl “Güneş-Dil İnk̆il̃âbı”na kurban gittiğini, “Mustafa Kemâl̃’in Hastalığı, Ölümü, Cenâzesi” başlıklı vâsi araştırmamızda tafsîl etmiştik. (Yeni Söz, 9-11.2.2019/143-145 ve 15.2.2019/148) Hül̃âsaten:

El̃âziz, dağlık arâzîdeki kadîm Harput şehrinin cenûbî garbinde, ovada kurulmuştur. Menşêi, 1834’te Harput’a vâlî tâyîn edilen Mehmed Reşîd Paşa’nın, ovadaki “Uluâbâd nâhiyesine bağlı Muzafferiye mezrâında kendisine tahsîs edilen konağın” etrâfında îmâr faâliyetine girişerek bu mıntıkada birçok resmî binâ inşâ ettirmesi ve halktan bir kısmının bu civâra hicret etmesiyle, burada yeni bir şehirleşmenin vücûd bulmasıdır. Şehir, 20. asırda iyice genişleyince, Harput’u da içine alacaktır.

El̃âziz’in târihinde bir dönüm noktası, (Farmason ve –Éd. Drumont’a göre- Dönme Midhat Paşa ile çetesinin maktûl̃ü) Şehîd Abdülazîz Hân merhûmun vâlî tâyîn ettiği Ahmed İzzet Paşa’nın büyükçe bir göçebe topluluğunu şehirde isk̃ân etmesi ve Pâdişâh’ın yardımları sâyesinde geniş îmâr faâliyetlerinde bulunmasıdır. Halk, bu hizmetlere karşı Pâdişâh’a şükrân borcunu, 13 Ocak 1867’de ictimâ eden Vilâyet İdâre Meclisi’nin şehre “Mâmûretü’l-Azîz” ismini verme karârıyle ödemiştir. Mezkûr Meclis’in karârının bir istidâ ile Sadâret makâmına arzedilmesi ve 13 Şubat 1867 târihli İrâde-i Seniyye’nin de bu karârı tasvîb etmesiyle, bu târihten îtibâren, şehrin ismi, “Mâmûretü’l-Azîz” olmuş, bil̃âhare, halk, bu ismi, mûsık̆îli bir tel̃affuzla, “El̃âziz” şeklinde kısaltmıştır.

Şehir yetmiş senedir bu güzelim ismiyle zikredilirken, 18 Kasım 1937’de, El̃âziz’i ziyâret etmekte olan “Tek Adam”ın, Halkevi’nde tertîb ettirdiği toplantıda, Siird Meb’ûsu tâyîn etmiş olduğu “Güneş-Dil âlimi”, “Sel̃ânik Yârânı”ndan İsmail Müştak Mayakon ile El̃âziz Meb’ûsu tâyîn etmiş olduğu Farmason Zındık şâir Fazıl Ahmed Aykaç’a –kendi notlarına istinâden- îrâd ettirdiği nutuklarla, şehrin isminin –mâl̃ûm “Güneş-Dil mantığına istinâden”- aslında “El-Azık” olup “El̃âziz”in bu birleşik isimden bozma olduğunu iddiâ etmesi, binâenaleyh Şehrin bundan böyle “El-Azık” olarak anılacağını îl̃ân etmesiyle, hemen ertesi günki gazeteler, ondan, “Elazık” diye bahsetmiye başlamış, akabinde, -devrin Totaliter Rejim şartlarında- El̃âziz Belediye Meclisi ve Vil̃âyet İdâre Hey’eti’nden bu istikâmette çıkartılan karâr ve Şûrâ-i Devlet Reîsliği’ne hazırlatılan 2.12.1937 târihli tezkereye istinâden (g̃ûyâ “istinâden”), mâhûd Celâl Bayar Riyâsetindeki İcrâ Vekîlleri Hey’eti, 10 Aralık 1937 târihli ictimâında, El̃âziz şehrinin isminin (“Güneş-Dil”in Barbarca tel̃affuzuyle) “Elazığ” olarak değiştirilmesini tasdîk̆ etmiştir. Halk, zamânla, bu tel̃affuzu, -“El̃âziz”e benzeterek- “El̃âzığ” şeklinde –bir derece- inceltmiştir…

Bu sûretle, “Dâhî Başbuğ”, âdetâ “Her gün bir ink̆il̃âb!” şiârıyle, “ink̆il̃âblar silsilesi”ne yeni bir “ink̆il̃âb” eklemiş, o günden beri, Şehîd Abdülazîz Hân’ın hâtırasını yaşatan “El̃âziz”, artık Barbarca bir isimle zikredilir olmuştur: “Elazığ”…

Büyük Şef”in “El̃âziz” ismini “Elazığ”a çevirmesi hakkında bir vesîka daha

“Büyük Şef”in “El̃âziz” ismini “Elazığ”a çevirmesi hakkında,Yeni Söz’deki -yukarıda tasrîh ettiğimiz- evvelki neşriyâtımızda 18 Teşrînisânî (Kasım) 1937 târihli Akşam gazetesinin birinci sayfasındaki al̃âkalı habere istinâd etmiştik. Aynı vâkıayı têyîden, Ulus gazetesi muhâbirinin haberini de ik̆tibâs ediyoruz. Bu muhâbir dahi, aynen Akşam gazetesi muhâbiri gibi, gâyet vâzıh bir ifâdeyle, Aykaç’ın, “Atatürkten aldığı direktif ve emir üzerine” “Elâziz” isminin “Elazığ”dan bozma olduğuna dâir “bir musâhebede bulunduğunu” ve musâhabesinde, “Atatürkün dikte ettirdiği notlarını okuduğunu” kaydediyor (ki, tekrâr edelim, “Mutlak Şef”ten başkasının böyle bir tasarrufta bulunması zâten düşünülemezdi):

“Arabca sanılan Elâziz kelimesinin aslı Elazık’tır.

“Elazık, 18 (Hususî surette giden arkadaşımızdan sabaha karşı) – Halkevinde Elâzık mebusu Fazıl Ahmed Aykaç, Atatürkten aldığı direktif ve emir üzerine bir müsahabede bulundu. Arabca sanılan Elâziz kelimesinin türkçe memleket manâsına gelen el ile gıda manâsına gelen azıktan terekküb ettiğini, bu itibarla kelimenin mümbit, mahsullü, feyizli, bereketli manâsına geldiğini söyledi. Atatürkün dikte ettirdiği notlarını okudu. Dakikalarca alkışlandı.

“Bundan sonra Atatürk B. İsmail Müştak Mayakonu çağırarak, osmanlı edebiyatı hakkında, verdikleri direktif dairesinde bir hitabe yapmalarını emir buyurdular. B. İsmail Müştak Mayakon şunları söyledi:

‘- Osmanlı edebiyatında, muayyen bir devirden sonra türkçe kelimeleri medrese diline çevirmek edebî bir sanat hükmünde idi. Elâziz kelimesi bunun bir örneğidir. Cumhuriyet edibleri, şairleri bu noktaya çok dikkat etmek ödevindedirler. Türkün malını ilmî vesikalarda ortaya koymak bir taraftan türkün büyük cevherinin orijinal kültür vasfını gösterecektir…’ (Bundan sonraki cümle telgrafta okunamamıştır.)