VF kat sol
VF kat sağ


Kemalizmin 'Târih Tezi' ve 'Güneş-Dil Teorisi' hurâfeleri (71)

D. Bekir şehrinin isminin etimolojisine dair etüt var mıdır? Esasta bu şehrin ismi Bakır memleketi manasına olan Diyarbakır olması gerektir ve artık bu isimle tanınacaktır. Dil Kurumunun bu hususta Tarih Kurumu ile işbirliği yaparak historik ve lengüistik [târihî ve lisânî] tetkikatta bulunması emrediliyor. Balıkesir Saylavı İsmail Hakkının da [Uzunçarşılı] mesai birliğine davet edilmesi faydalı olacaktır. Tetkikatın tezlikle yapılmasını ve mümkün ise neticelerin takiben bildirilmesini saygılarımla dilerim.

Riyaseti Cümhur Hususî Kalem Müdürü Süreyya Anderiman.” (Türk Dili Belleten 29-30/Haziran 1938: 68)

Büyük Şef”in 17 Kasım 1937, sabah 3.45’teki telgrafla tâlimâtı üzerine, “iki kardeş Kurum”, aynı gün, pürtel̃âş toplanıyorlar

Bu telgraf üzerine hemen Kardeş Türk Tarih Kurumu ile haberleşilerek o gün Türk Dil Kurumu merkezinde iki Kardeş kurumun ortak bir toplantısı yapılıyor”. (mezkûr mêhaz, s. 68) 17 Kasım 1937’de, sâat 15.00’te başlıyan müşterek ictimâa, Tarih Kurumu’ndan, Hasan Cemil Çambel, Halil Ethem, Yusuf Ziya Özer, İhsan Sungu, Hasan Fehmi Turgal, Muzaffer Göker, Şevket Aziz Kansu, Hamit Sadi Selen, Faik Reşit Unat, Naşit Uluğ İğdemir ve Dil Kurumu’ndan, İbrahim Necmi Dilmen, Ahmet Cevat Emre, Naîm Hâzım Onat, Ali Canip Yöntem, Besim Atalay, Refet Ülgen, Agop Dilaçar, Mehmet Ali Ağakay, Abdülkadir İnan, Saim Ali Dilemre, Şükrü Akkaya, Veli Necdet Sünkitay iştirâk ediyor (aynı mêhaz, s. 71) ve Tarih Kurumu Başkanı Çambel’in riyâset ettiği ictimâda, bütün iştirâkciler, Prof. Abdülkadir İnan’ın verdiği îzâhata meylediyorlar. İnan’a nazaran:

Diyârbekir’in eski adı olan “Amida”, “Güneş-Dil Teorisine göre Amidağ”, Yâkutçada “Amiday şekline girmiş olup bakır veya bakır sikke demektir”. Kezâ “diyar kelimesinin de menşei itibariyle Türkçeden uzak olmadığı görülmektedir… Yakut mitolojisindeki Dierde Bahsınat, ev sahibesi tanrı demektir…”

Bu îzâhat üzerine, “Ahmet Cevat Emre, Profesör İnan’ın görüşünün doğru olduğunu söylüyor” (aynı mêhaz, s. 73) ve herkes de bu îzâhatı “mâkûl̃” buluyor… Bu meyânda Profesör Naîm Hâzım Onat, “şehrin adının Bekir İbni Vâil’e izafe edilişinin çürütülmesi icap ettiği” îkâzını yapıyor; Ahmet Cevat Emre, bu iddiânın zâten “çürütülmüş bulunduğunu” ifâde ediyor; ayrıca, “lengüistik malûmatın vazıh olduğunu, bu malûmatla bu akşam bir rapor yapılabileceğini söylüyor”… Dilmen, mes’elenin “Güneş-Dil Teorisi yoluyle” daha fazla derinleştirilmesi için bir “komisyon teşkilini” teklîf ediyor ve müteâk̆ib isimlerden mürekkeb bir encümen teşkîl edilmesi karârıyle, ictimâ, 16.45’te nihâyete eriyor: “Prof. Hasan Reşit Tankut, Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Bay Veli Necdet Sünkitay, Prof. Yusuf Ziya Özer, Prof. Abdülkadir İnan, Bay Ahmet Cevat Emre, Bay Mükrimin Halil Yinanç”.

Güneş-Dil âlimleri”nin müzâkeresinin ilk netîcesi: Diyârıbekir’e “Diyarbakır denilmesi, pek yüksek bir buluş eseridir ve şükrânla karşılanmaktadır”

İctimâ sonrasında, Dilmen, derhâl̃, çekilen bir telgrafla, ictimâda ortaya çıkan “sevindirici” îzâh tarzını, Riyâset-i Cumhûr Kalem-i Mahsûs Müdürlüğü’ne (onların dilinde: “Cumur Başkanlık Özel Büro Direktörlüğüne”) rapor ediyor:

Ankara, 17.II. teşrin 1937

Cumur Başkanlık Özel Büro Direktörlüğüne

Takiben

C. Diyarı Bekir adı üzerine elde hazır bir etüt yoktu. Telgrafınız üzerine hemen Tarih Kurumuyle görüşülerek iki Kurumun buradaki Üyeleriyle yirmi iki kişilik bir toplantı yapıldı. İstanbulda bulunan İsmail Hakkı Uzunçarşılı ile Hasan Reşit Tankut ve Mükrimin Halil Yinanç yarın geleceklerdir. Bunlarla Yusuf Ziya Özer, Ahmet Cevat Emre, Abdülkadir İnan ve Veli Necdet Sünkitaydan mürekkep bir komisyon yarın çalışmaya başlıyacaktır.

Genel toplantıda şehrin eski adı olan (Amida) sözünün Yakut lûgatinde bakır sikke demek olduğunu ve (diyar) sözünün de Yakutçada ev manasına (dier) den geldiğini Abdülkadir İnan gösterdi. Bu esas bütün arkadaşları sevindirdi.

Bu yerlerin neolitik çağlardan beri maden mıntakası olarak tanındığı ve bakırın insanlığın gözüne çarpacağı en mühim yer buraları olmak lâzım geleceği, bu yerlere ‘Bakır eli’ anlamiyle Diyarbakır denilmesi pek yüksek bir buluş eseri olduğu bütün toplantıda bulunanlar tarafından şükranla karşılanmaktadır.

Güneş-Dil âlimleri”: “Ulu Önderin sonsuz saygılarla ellerinden öptüğümüzün arzını dileriz”

Buralara Bekir-ibni-Vail kabilesinin gelmesinden dolayı Diyarı Bekir dendiği yolunda klâsik kitaplarda görülen kayıtların membaını araştırmağa devam edilecektir. Bu şehrin o zamanlardan çok evvelden beri kurulu olduğu bazı eserlerde görüldüğü de anlaşılmıştır. Bütün kitaplar araştırılacak ve kelimenin etimolojisi ve toponomisi de yapılacaktır.

Fakülte elemanlariyle Kültür Bakanlığı ve Dil Kurumu uzmanları da bu iş üzerinde araştırmalar yaparak buluşlarını komisyona vereceklerdir. Elde edilecek verimler yine bildirilecektir.

Ulu Önderin sonsuz saygılarla ellerinden öptüğümüzün arzını diler, saygılarımı sunarım.

Türk Dil Kurumu Genel Sekreteri İbrahim Necmi Dilmen.” (Türk Dili Belleten 29-30/Haziran 1938: 68-69)

Komisyon”un yıldırım hızıyle yürüttüğü “araştırma”lar ve aralarındaki “harâretli” (?) müzâkereler netîcesinde yine “Dâhî Başbuğ” haklı çıkıyor

Ertesi gün, 18 Kasım 1937 sâat 11’de, mezk̃ûr “Diyarbakır Sözü Üzerine Tetkik Komisyonu” taplanıyor. “Komisyon”, bekleneceği üzere, bin dereden su getirerek, “Dâhî Başbuğ”un “tez”ini haklı çıkarmanın yollarını arıyor ve “Güneş-Dil usûl̃ü”yle bu yolları buluyor; hattâ Arabca asıllı “mâden” kelimesi ile Fransızca “métal” kelimelerinin de “Türkce” “amid” veyâ “âmid”den bozma olduğunu keşfediyor; netîce olarak, Profesör Hasan Reşit Tankut’un teklîfiyle, şu ictimâ hül̃âsası bilittifâk kabûl̃ ediliyor:

Eski kayıtlara göre Diyarbekir kıtanın ve Amid kasabanın adıdır. Âmid maden ve metal kelimelerinin de ürediği Türkçe bakır demektir. Şu halde Türkçe iki bakır kelimesinden biri sahanın, diğeri şehrin adı idiler. İslâmdan sonra imlânın verdiği imkân ve halk etimolojisi bakır kelimesini Arap şivesiyle Bekir şekline sokmuş, muahhar coğrafyacıların islâm gayreti bunu Bekr-ibni-Vail adına bağlamak gayretini teşvik etmiştir.” (Türk Dili Belleten 29-30/Haziran 1938: 83)

Böylece, yıldırım hızıyle yürütülen “araştırma”lar ve Encümen âzâlarının kendi aralarındaki “harâretli” müzâkereler, her dâim olduğu gibi, “Tek Şef”i haklı çıkarıyor; Dilmen, ictimâ sonrasında, heyecân içinde, “Büyük Şef”e arzedilecek bir telgrafla bu mes’ûd gelişmeyi haber veriyor:

Ankara, 18.II. teşrin 1937

Cumur Başkanlık Özel Büro Direktörlüğüne

Takiben

Dünkü telgrafa ektir. İstanbuldan İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Hasan Reşit Tankut, Mükrimin Halil Yinanç bu sabah geldiler. Komisyon toplandı.

Diyarıbekir adı, milâdın 8-9 asırlarında, şehrin değil, havalinin adı olarak islâm kaynaklarında görülmeğe başlar.

Şehrin adı yakın zamanlara kadar (Amid) ve (Karaamid) olarak gösterilir.

(Amid) ve (Amida) isimleri, Yakut dilinde bakır demek olan (Amiday) dan gelmektedir. Rusçada bakırın adı (Med) dir. (Maden) ve (Metal) kelimelerinin orijini de bu sözlerde görülmektedir.

(Amiday) Yakut lûgatinde bakır sikke diye gösteriliyorsa da maden adının ondan yapılan paraya da verilmesi Türkçe (Altın) kelimesinde de görülen bir haldir.

Diyarıbekir’deki (Bekir) sözünün gûya oralarda yerleşen (Bekr-ibni-Vail) kabilesinin adından alındığı yolundaki izahlar, islâmî devirde uydurulmuş olduğu, bu izahın ancak onuncu asırdan sonraki eserlerde görülmesiyle de anlaşılmaktadır. Bu (Bekir) sözünün (Bakır) dan geldiği ve Arap yazısının ve şivesinin tesiriyle Araplarca (Bekr) gibi okunduğu kanaati elde edilmiştir.

Pr. Yusuf Ziya Özer, (Bakır) sözünün sert taş anlamına olduğu ve (Amid) adının da (Amat) kabilesinin isminden geldiği kanaatindedir. B. Ahmet Cevat Emre, gerek (Bakır) ve gerek (Amıday) sözlerinin, aslında eski mübadele vasıtası olan hayvan adlarından geldiğini ileri sürmüştür. [“Âmid”in g̃ûyâ Yâkutça mukâbili olan kelimeyi, hem “Amiday”, hem de “Amıday” iml̃âsıyle yazıyorlar…]

Fakülte ve Kurum uzmanları bütün kitapları araştırmakta ve etimolojik ve toponomik analizler de hazırlanmaktadır. Komisyon yarın tekrar toplanacaktır. Mühim verimleri arzederim. Ulu önderin sonsuz saygılarla ellerinden öptüğümüzün arzını diler, saygılar sunarım.

Türk Dil Kurumu Genel Sekreteri İbrahim Necmi Dilmen.” (Türk Dili Belleten 29-30/Haziran 1938: 69-70)

Güneş-Dil âlimleri”nin kat’î karârı: “Diyârıbekir’in aslı, Diyarbakır’dır”

19 Kasım 1937’de “Diyarbakır Sözü Üzerine Tetkik Komisyonu”, ikinci ve son def’a olarak toplanıyor. “Başkan”, Prof. Yusuf Ziya Özer’dir. Dilmen ve “Uzmanlardan Dr. Şükrü Akkaya ile Muzaffer Ramazanoğlu” da ictimâda hazırdırlar. “Komisyon”, kat’î karârını verdiği için, bir daha toplanmıya lüzûm kalmamıştır:

Diyarbakır kelimesinin, bakır anlamına gelen eski Türkçe Amiday tercemesi olduğuna tetkikler neticesinde tam kanaat hâsıl olmuştur. İlkin bakır diyarı anlamiyle Amiday denen bu yerlere sonradan gelen Türkler, bu eski Türk sözünü bakıreli manasiyle Diyarbakır şekline koymuşlar ve bu söz de sonradan Arap dili gayretiyle ve avam etimolojisiyle Diyarı Bekir şeklini almıştır.” (Türk Dili Belleten 29-30/Haziran 1938: 87)

Bu karâr üzerine, “Komisyon”, çalışmalarını nihâyete erdiriyor, bu meyânda, “Diyarbakır Sözünün Orijinleri Üzerine Etimolojik Analiz” ile “Diyarbakır Adı Üzerinde Toponomik Bir Tetkik” hakkında birer rapor tanzîmi işini -sırasıyle- Dilmen ve Tankut’a havâle ediyor…

Büyük Şef”in yeni tâlîmâtı: “Bekr-ibni-Vâil’i, (bakır, ebin, avıl) şeklinde tahlîl edin!”

20 Kasım 1937’de, “Güneş-Dil âlimleri”ne, “Büyük Şef”in Eskişehir’den yeni bir tâlimâtı ulaşıyor. Buna göre, Bekr-ibni-Vâil, (bakır, ebin, avıl) şeklinde tahlîl edilecekdir:

Eskişehir, 20.XI.1937

Çok tez

Türk Dil Kurumu Genel Sekreteri İbrahim Necmi Dilmen, Ankara

(Bekribni Vail) ile (Bakır, ebin, avıl) sözlerini karşılaştırarak elde edeceğiniz anlamı Ankaraya vardığımızda bize bildirmeniz, ricasiyle sunulmuştur. Müşkülünüzü halle Dergi kâfidir.

Riyaseti Cümhur Kalemi Mahsus Müdürü Süreyya Anderiman.” (Türk Dili Belleten 29-30/Haziran 1938: 70)