Kemalizmin 'Târih Tezi' ve 'Güneş-Dil Teorisi' hurâfeleri (76)

WhatsApp Image 2022-04-26 at 10.11.51.jpeg

(Tan, 28.12.1937, s. 1)

Sel̃ânikli Yalman, Sertel’ler ve Dördüncü’nün gazetesi Tan’ın manşetinden: “Denizbank, Öztürk Gramerine Tam Mânasile Uygun, Canlı ve Çok Güzel Bir Terkiptir… Bu Hususta Mütalealarını Söyliyenler, Sadri Maksudi’nin Cehaletini Ortaya Koydular…”

***

Bu meyânda, topu birden aynı mihrâka hizmet eden gazeteler dahi, bu ekibe dâhil oluyor, bu edebsizlikleri manşete taşıyarak efk̃ârıumûmiyeyi Sadri Maksudi’ye karşı iyice tahrîk ediyorlar…

Hak̆îkaten, adamcağızı, gazeteci Ali Kemâl̃ (İstanbul, Süleymâniye, 1867 – İzmit, 6.11.1922) gibi linç ettirmediklerine şükretmek l̃âzım!

Yine de bahis mevzûu olan, bir mânevî linçtir. Buna kânî olmak için, Sadri Maksudi’yi ve onun şahsında, onun gibi düşünen Milletin büyük ekseriyetini sindirmek üzere vazîfelendirilen ekiptekilerin mütecâviz nutuk ve beyânâtlarına dikkat̃ etmek kâfîdir…

Mânevî linç ekibinin bir numaralı ismi: Mayakon

“Mânevî linç ekibi”nin ilk ismi, Meclis’de uzun bir nutukla Sadri Maksudi’ye taarruz eden Siird Meb’ûsu İsmail Müştak Mayakon’dur.

(Dilemre’nin tâbiriyle) “Sel̃ânik Yârânı”ndan Mayakon’u hem “Mustafa Kemâl’in Hastalığı, Ölümü, Cenâzesi” başlıklı vâsi araştırmamızda, hem de yukarıda bahis mevzûu etmiştik.

Mayakon’un hücûmları, kendisine “linç” tâlimâtı verenden aldığı cesâretle, gâyet seviyesizdir, küstahçadır: Kazanlı olmasını îmâ ederek, (genc yaşta kitablardan Osmanlı Türkcesini öğrenen, birkaç Türk diliyle berâber İstanbul Türkcesine dâir de derin araştırmaları, fikrî mesâîsi bulunan, Berlin, Pâris Üniversitelerinde türkiyât kürsülerinde ders veren, on iki senedir Türkiye’de ikâmet eden, Ankara Hukûk Mektebi’nin müessis hocaları arasında yer alan, İstanbul Türkcesiyle birçok kitab ve makâle têlîf eden, Türkceye, hiç şüphesiz, o “Güneş-Dil” maskaralarının topundan daha fazla vâkıf olan) Sadri Maksudi’yi, İstanbul şîvesine yabancı olmakla, Türk gramerini bilmemekle, muhayyel ve zevk̆siz bir gramer anlayışına göre hüküm vermekle, “Türk gramerinin yapraklarını karıştırmadan bu davaya karışmak garâbetiyle”, “nâtıraşide” (yontulmamış) bir lisân telâk̆k̆îsine sâhib olmakla, v.s. ithâm ediyor:

“Arkadaşlar, geçen Cuma günü Deniz Bank kanun lâyihasının müzakeresi başlangıcında söz alan Sadri Maksudi arkadaşımız kanunun ve müessesenin ünvanını teşkil eden Deniz Bank terkibine ilişti. Bu terkibin Türk gramer kaidelerine uymıyan bir garibe olduğunu söyledi. Bundan sonra Sümer Bank terkibini yakalıyarak ayni mantık ve mülâhaza ile onu da çürüğe çıkarmaya uğraştı. Nihayet, bir takrir vererek Deniz Bank yerine Deniz Bankası denilmesini teklif etti. O gün bütçe encümenine havale buyurduğunuz bu takrir şimdi bir karar ile yüksek huzurunuza gelmiş bulunuyor. [Hâl̃buki Meclis, Kânûnu, “Denizbank” isminin “Deniz Bankası” şeklinde tashîh edilerek yazılması karârıyle tekrâr Bütçe Encümeni’ne sevk̆etmişti; yoksa bu husûstaki karârı Encümen’e bırakmamıştı! Lâkin Zirveden gelen tâlimât üzerine, Encümen, Meclis’in karârını hiçe saymış, “Denizbank” isminin doğru olduğu iddiâsıyle aynı metni tekrâr Meclis’in reyine arzetmiş, bittabi, bu def’a, Meclis’ten, “Tek Şef”in tâlimâtına muvâfık karâr çıkmıştır…]

“Sadri Maksudi arkadaşımıza göre, Türk dilinde hiçbir vakit Sümer Bank, Deniz Bank gibi terkipler olamazmış. Eğer Sümer sanat manasına geliyorsa o vakit bu bankaya sanat bankası demeli imiş. Deniz Bank tarzında bir terkip Türk dilinde katiyen yer bulamazmış. Eğer buna cevaz verilecekse o takdirde İş Bankasına İş Bank, Merkez Bankasına Merkez Bank demek lâzım gelirmiş. Hulâsa Sümer Bank, Merkez Bank tabirleri hiç bir vakit gramer kaidelerine uymıyan garîbelerdenmiş.

“Kanunları doğru, temiz ve düzgün bir Türkçe ile tedvin edegelen bu meclisin yüksek kürsüsünden bu derece cesur ve katî bir dil davası ileri sürebilmek için insanın kuvvetli bir gramerci ve ihtisasile tanınmış bir dilci olması şarttır. Bir hukuk âlimi olarak ihtisasına hürmet ettiğim Sadri Maksudi arkadaşımın Türk dili grameri ile pek uğraşmamış olduğunu geçen günkü ifadelerinden çok iyi anladım. Türk dili şivesile alâkasına gelince, bu da söz götürmiyecek kadar mahduttur. […]

“…Ortada bir garabet varsa bu garabet Deniz Bank terkibinde değil Türk gramerinin yapraklarını karıştırmadan bu davaya karışan arkadaşımızın mantığındadır. Hayır arkadaşlar, Sümer Bank, Eti Bank gibi Deniz Bank terkibinde de gramer bakımından hiç bir kaidesizlik yoktur. Bu terkibler kıvrak bir ifade kabiliyetinin, ve güzel bir dil elâstikiyetinin mahsulüdür. Tezimiz, bilirsiniz ki, bir dilde gramer kaidelerini cansız ve tatsız birer kalıp olmaktan kurtararak onlara fikrin türlü türlü ihtiyaçlarile hissin çeşit çeşit ihtizazlarile mütenasip bir seyyaliyet veren en kuvvetli amil, şive tekâmülüdür. [Bozuk cümle!] Bu tekâmülün seyrini takip etmiyen bir gramer hayatın icablarına cevab veremiyen kaskatı bir çerçeve mahiyetini geçmez. Nasıl ki, bu tekâmüle küçük yaştan beri alışık olmıyan bir kulak da ondaki incelikleri mümkün değil sezemez. […]

“…Sümer Bank, Eti Bank, Deniz Bank […] gramer sayfalarında kaideleşmeden evvel dilde müeyyideleşmiş birer dil kıvraklığıdır. [Demek ki “gramer sayfalarında” böyle bir kullanış kâidesi bulunmuyormuş!] Türk zekâsının, Türk zarafet ve hassasiyetinin birer muvaffakiyetidir. […]

“…Türkçede kulağa çok hoş gelen böyle yüzlerce terkip vardır. Meselâ, Galatasaray, Ayvansaray, Bahçekapı, Kumkapı, Topkapı, Duatepe, Maltepe, Tınaztepe, Hisartepe, Kadifekale, Çanakkale, Dağkale, Rumkale, Bakırköy, Erenköy, Kadıköy, Malıköy, Sincanköy ve nihayet en büyüğümüzün makarrı [makarr-ı] fazilet ve asaleti olan Çankaya…

“Eğer Maksudi arkadaşımızın hayalinde yaşıyan gramere uymamız lâzım gelseydi Ayvansarayı, Kumkapısı, Topkapısı, Maltepesi, Çankayası dememiz icab ederdi. Ayvansarayda bir hâdise deriz, Ayvansarayında bir hâdise demeyiz. Kumkapıdan tren kalktı deriz, Kumkapısından demeyiz. Duatepede zafer töreni yaptık deriz, Duatepesinde demeyiz. Türk ordusu düşman savletini Çanakkalede kırdı deriz, Çanakkalesinde demeyiz. Gözümüz ve gönlümüz Çankayadadır deriz, Çankayasındadır demeyiz.

“Evet, Sadri Maksudi arkadaşımızın dediği gibi Türkçe iyi işlenmiş bir dildir, fakat çok şükür ki, kendisinin gramerine ve zevkine göre değil, büsbütün başka zevklere göre ve gayet mahir eller tarafından işlenmiştir. Yoksa eski bir tabirle nâtıraşide [yontulmamış] bir dile bağlı kalır giderdik.

“İş bankası, Merkez bankası, Ziraat bankası terkiplerine gelince bunların da böyle olmaları ve kalmaları gramer icabıdır. Çünkü, bu üç kıymetli ve millî müessesemizin kanunî ünvanları Türkiye İş bankası, Cümhuriyet Merkez bankası, Türkiye Ziraat bankasıdır. Böyle olmasaydı onlara İşbank, Merkezbank, Tarımbank adları verilebilir ve pek güzel olurdu. […]

“Görülüyor ki, Sümerbank ve Etibank gibi Denizbank terkibi de kaideye muvafık, şiveye uygun, iktisadî ve malî bir firmanın ünvanında bulunması lâzım gelen bütün vasıfları haizdir. Yapılan şey doğrudur. Kabulünü yüksek heyetinizden rica ederim.” (Akşam, 28.12.1937, ss. 1 ve 8; Cumhuriyet, 28.12.1937, s. 7)