Kemalizmin 'Târih Tezi' ve 'Güneş-Dil Teorisi' hurâfeleri (77)

Güneş-Dil İnk̆il̃âbı”nın banka isimleri mîrâsı

Mayakon’un şu mantık sefâletine ne demeli? “Şef”inden aldığı emir üzerine, aynı “mantık”la, El̃âziz’in “Elazığ”dan bozma olduğunu “isbât eden” de yine o değil miydi?

Sadri Maksudi’nin, daha evvel, Türk kavâidine muvâfık olarak, “Zirâat Bankası, İş Bankası, Merkez Bankası” gibi isimler verilmiş olmasını emsâl̃ göstermesine mukâbele olarak:

“İş bankası, Merkez bankası, Ziraat bankası terkiplerine gelince bunların da böyle olmaları ve kalmaları gramer icabıdır. Çünkü, bu üç kıymetli ve millî müessesemizin kanunî ünvanları Türkiye İş bankası, Cümhuriyet Merkez bankası, Türkiye Ziraat bankasıdır.” diyor!

Yânî g̃ûyâ bu husûstaki gramer kâidesini kânûn tesbît etmiş ve şimdi, bir başka kânûnla, bu gramer kâidesi değiştirilebilirmiş!

Nitekim, böyle olmasa imiş, onlara da pekâl̃â “İşbank, Merkezbank, Tarımbank” adları verilebilir ve bu da pek güzel olurmuş!

Vâ esefâ ki Kemalizmin bu hezeyânı dahi günümüzde realite olmuştur: İşbank, Ziraatbank, Halkbank, Akbank, Anadolubank, Finansbank, Şekerbank, Adabank, Alternatif Bank, Burganbank, Odeabank, v.s.

Mânevî linç ekibinin ikinci ismi Tankut, “bank”ın da “Öztürkce” olduğunu iddiâ etti!

Mânevî linç ekibinin ikinci ismi, “Denizbank” tâbirindeki “bank”ın dahi “Öztürkce” olduğunu iddiâ edecek kadar “Güneş-Dil ilmi”nde derinleşmiş olan Maraş Meb’ûsu Prof. Hasan Reşid (gazetedeki imlâ “Reşid” şeklinde; bilâhare bütün “-id”leri “-it”leştirdiler) Tankut’tur. Kemalizm nâmına konuşan Tankut, ayrıca, “Osmanlı grameri”nin reddedilip onun yerine yeni bir gramer ikâmesi için çalışlıdığını haber veriyor. Binâenaleyh onların “Denizbank”ın Türkce olduğuna dâir iddiâları da, ancak uydurma dillerinin uydurma gramerine nazaran vâriddir:

“B. Sadri Maksudinin itirazı yerinde olmadığı gibi ilmî de değildir. Ve bu itiraz beklenilmiyen bir şekilde beklenilmiyen bir profesörden geldi. Bay Sadri Maksudi Deniz Bank sözünün çok işlenmiş türkçemizin gramerine göre yanlış olduğunu, Sümer Bank isminin de ayni surette yanlışlığını zikretti. Bir defa teessüfle ve cesaretle arzetmeliyim ki, biz Türkçemizi lâyık olduğu veçhile hâlâ işlemiş bulunmuyoruz. Şunu da ilâve etmeliyim ki B. Sadri Maksudinin hepimiz gibi bellediği ve şimdi dayandığı Osmanlı grameri Türk dili grameri olmak kıymetinden o kadar uzak olduğu tebeyyün etmiştir ki, evet bu eski kitabın bellenmesine devam etmek Cümhuriyet gençliğini iğfal etmek olacağı kanaatile bu kitab bugün mekteblerden atılmıştır. Bugün türk dilini yeniden derin ve geniş servetine kavuşturmak, onun yeniden kamusunu, gramerini vücuda getirmek mecburiyetile karşı karşıya bulunmakta olduğumuzu ve Türk dilinin ihyasına aid mukaddes vazifemizi hâlâ başaramamakta bulunduğumuzu itiraf etmeliyim. […]

WhatsApp Image 2022-04-27 at 11.12.12.jpeg

(? târihli Cumhuriyet gazetesinden; https://9lib.net/document/9ynk6mpy-%C3%B6mer-as%C4%B1m-aksoy-un-an%C4%B1lar%C4%B1-tdk-de-y%C4%B1l.html; 14.12.2021)

Denizbank”taki Fransızca “bank (la banque)” kelimesinin Türkce asıllı olduğunu iddiâ eden “Güneş-Dil âlimi” Hasan Reşit Tankut, (Ömer Asım Aksoy ve aynı zihniyetteki –Velidedeoğlu gibi- sâir müfsidlerle berâber) meş’ûm 27 Mayıs İhtil̃âl̃inin mahsûl̃ü olan Esâsiye Kânûnundaki (“Anayasa”larındaki) Uydurmaca kelimelerin de îmâl̃âtçılarından biriydi… Uydurmacaya, bu metinle, kalıcı olarak Resmî Dil statüsü kazandırıldı…

***

“Bay Sadri Maksudinin merak etmeleri ihtimalini düşünerek şunu da ilâve edeyim ki, Deniz Bank mürekkeb adını teşkil eden sözlerden deniz kelimesi kadar bank kelimesi de türkçedir. Arzu buyururlarsa bunun uzun izahını Türk Dili Kurumundan ve Türk Dil fakültesi profesörlerinden tahkik buyurmaları çok kolaydır. Ben burada sadece hepimizin bildiğimiz –baç- ve kendilerinin de çok iyi bilmesi lâzımgelen –bân- sözlerini hatırlatmakla iktifa edeceğim. Türkçede bu kelimelere taahhüd, para taahhüdü ve borc manalarını verirler. Garb lisanlarındaki bank, banka, banko muahhar şekilleri eski kelt ve got dillerinden alınmadır. O devirlerde de –bân- şekilleri vardı.

“Her halde Deniz Bank çok yerinde ve tam Türk dili bünyesine uygun bir isimdir. Sayın Kamutayın bu ismi kabul buyurmalarında isabet olacağını derin hürmetlerimle arzederim.” (Anadolu Ajansı, Cumhuriyet, 28.12.1937, s. 7; Akşam, 28.12.1937, s. 8)

Mânevî linç ekibinin üçüncü ismi Uzgören’e nazaran, Sadri Maksudi, “Hiçbir şey bilmiyen”, buna rağmen, “cehlinin farkında olmıyan bir gâfildir”, “Türk gencliğine ders vermiye l̃âyık değildir”

Mustafa Vedid (bilâhare “Vedit”) Uzgören (İstanbul, 1897 – 30.1.1970), Başvek̃âlet Husûsî Kalem Müdürü iken, “Tek Şef” tarafından İnönü’nün yerine Bayar’ın geçirilmesi üzerine, yine onun tarafından, o esnâda boşalmış olan Kütahya Meb’ûsluğuna (V. Teşriî Faâliyet Devresi: 1935-1939) tâyîn edilmişti (7.11.1937; Akşam, 8.11.1937, s. 2). O, İnönü’nün en has adamlarından idi. “Tek Şef”, onu, kendisi ile “Râdife”si arasında irtibâtı têmîn etmesi için yakınına almış, işret sofrasının müdâvimleri arasına sokmuştu. Nitekim, Mehmet Soydan'ın Nöbet Defterleri üzerinde yaptığı araştırmaya nazaran, Uzgören, 1937'de 25 ve 1938'de 24, toplam 49 def'a, bu sofraların dâvetlisi olmuştur. (Mehmet Soydan, “Atatürk'ün Sofrasına Çağrılı Olanlar”, Milliyet, 13 Kasım 1981, s. 7. Kendisinden, “Mustafa Kemâl’in Hastalığı, Ölümü, Cenâzesi” başlıklı araştırmamızda, “Tek Şef”in, “Râdifesi” ile münâsebetleri ve onun yerine Bayar’ı geçirmesi mes’elesi üzerinde dururken bahsetmiştik: Yeni Söz, 24.12.2018/96; 6-7.1.2019/109-110)

Filhak̆îka, İsmet İnönü’nün kızı, (kayınpederi kadar Müslümanlığa hasım) gazeteci Metin Toker’in eşi Özden Toker’le (d. 1930) 2014’te yapılan bir mül̃âkattan, Uzgören’in, “Büyük Şef” ile “Râdife”si arasında bir nevi irtibât mêmuru gibi çalıştığı anlaşılıyor:

"Vedit Uzgören Atatürk'ün yanında vazife görmüş. Başbakan olunca Atatürk onun babamın yanına gelmesini istemiş. Babam Başbakanlık'tan ayrıldıktan sonra da bizim evde oturmaya devam etti. Bekâr bir adamdı. Bahçedeki müştemilatta oturur, yemeklerini bizimle yerdi. Bazen sofradayken koridorun başındaki telefon çalar, yardımcımız yaklaşır Vedit Bey'e bir şeyler söylerdi. Vedit Bey de babama gidip ‘Paşam beni yukarıdan çağırıyorlar’ deyip izin ister ve konuşmaya giderdi. Bazen daha biz sofrayı kaldırmadan geri gelir, tekrar babama bir şeyler söyler ve yerine otururdu. Sanki e-mailleşirlerdi!

“Aynı durum Sabiha Gökçen için de geçerliydi. O sırada Ankara'da görevli olmasına rağmen hafta sonları İstanbul'a gidip Atatürk'ü ziyaret ederdi. Dönüşünde muhakkak bizi ziyaret eder, Atatürk'ten haberler verirdi.

“Celal Bayar da aynı şekilde Ankara'ya geldikçe haber getirirdi.

“Babam ve Atatürk'ün askerlikten kalma ortak arkadaşları vardı. Babamdan haber almak için Atatürk onları eskisinden daha çok köşke çağırır olmuştu...

“İnönü ve Atatürk, siyasi tartışmalarının ötesinde iki iyi dosttu. Dargın oldukları günlerde Atatürk'ün tek merak ettiği şey, İsmet İnönü'nün siyasi faaliyetleri ya da kimlerle görüştüğü değildi. Gündelik hayatta neler yaptığını, nasıl vakit geçirdiğini de bilmek istiyordu...

"Köşke son kez Ülkü'nün yaş gününde gittim. Atatürk geldi, aramızda dolaşıp çocuklarla konuştu. Benimle hususi olarak ilgilendi. ‘Babanın İngilizcesi ne durumda? Tuttuğu hocadan memnun mu? Neler okuyor? Bahçede gene dolaşıyor mu? Ağaçlara merakı devam ediyor mu? Viyolonsel çalıyor mu?’ diye sordu.

“Belliydi ki Atatürk babamın bütün yaptığı şeyleri takip ediyordu!" (Kübra Par’ın röportajı, 7.9.2014; https://www.haberturk.com/yasam/haber/987633-ataturk-gozu-karaydi-ama-inonu; 10.12.2021)

Uzgören, “Millî Şef” devrinde de, Kütahya Meb’ûsluğuna devâm etti (VI. ve VII. Teşriî Devreler: 1939-1943 / 1943-1946).

14 Temmuz 1939 târihli Kütahya Gazetesi’nde, şöyle bir beyânâtı dikkat̃i çekiyor:

“Millî Şef’in milletimize yakınlığı ve milletin Şef’e bağlılığı kadar dünyanın hiçbir tarafında millet ve şef yakınlığı görülmemiştir; bu samîmî bağ ve birliğin tarihimizde de benzeri yoktur…” (Arda Erdeğer, İsmet İnönü Dönemi Kütahya Milletvekilleri ve Faaliyetleri -1939/1950-, Yük. Lis. Tezi, Dumlupınar Üni., 2018, s. 69)

1947’de Meksika Orta Elçisi tâyîn edildi:

“Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, dün, yeni vazifesine gitmek üzere bulunan Meksika Ortaelçisi Vedit Uzgören’i kabul buyurmuşlar ve öğle yemeğine alıkoymuşlardır.” (Anadolu Ajansı, Ulus, 7.10.1947, s. 1)

Bu vazîfesi üç sene sürdü: 29.9.1947 – 28.7.1952. (http://meksika.be.mfa.gov.tr/Mission/MissionChiefHistory; 10.12.2021)

Onu, 1954’te, “UNESCO Genel Sekreteri” sıfatıyle, UNESCO neşri Kültür Dünyası mecmûasının (15 Şubat 1954, sayı 2) Mes’ûl Müdürü olarak görüyoruz.

Faâliyetlerinin ve hayâtının sonraki safhaları, tamâmen mechûl̃ümüz…

Onunla al̃âkalı şu iki bilgiyi de kaydedelim:

Vedid Uzgören, kooperatifçilik sâhasında isim yapmış, Ankara Memurlar Kooperatifi’nin müessisi, 29 sene zarfında Türk Kooperatifçilik Kurumu Reîsi, 1948’de Halk Bankası Umûm Müdürü, bil̃âhare TC Merkez Bankası İdâre Hey’eti Âzâsı Nusret Uzgören’in (Niş, 24.5.1898 - 22.11.1991) (Nail Tan, “Ölümünün 20. Yılında Büyük Kooperatifçi Nusret Namık Uzgören’i Anarken”, Kooperatif Postası Karınca, Kasım 2011, sayı 899, s. 9; Selçuk Alparslan, aynı mecmûa, ss. 14-15) ağabeyi idi. Babasının arkadaşı olan Nusret Uzgören’i kendi çocukluk çağından îtibâren şahsen tanımış olan Prof. Dr. Güngör Uras’a nazaran:

“Nusret Uzgören, hali vakti yerinde bir Osmanlı ailesinin çocuğu idi. Ağabeyi Vedit Uzgören ile birlikte yabancı dadılar elinde büyümüştü… […] 1915 yılında, babası Namık Bey, [İtalya’daki] Brindizi Konsolosluğuna tayin edilmişti…” (Güngör Uras, “Nusret Uzgören”, Karınca, aynı sayı, s. 6)

TED Ankara Koleji’nde yirmi sene İngilizce muallimliği yapan, Kemalizme fanatik merbûtiyetiyle iftihâr eden Meral Uzgören (d. 1927), Nusret Uzgören’in kızıdır. Vedid Uzgören, bu yeğenini çok severmiş… (TED Ankara Koleji Mezunları Derneği Dergisi, Temmuz 2010, ss. 46-47)