Kemalizmin 'Târih Tezi' ve 'Güneş-Dil Teorisi' hurâfeleri (82)

WhatsApp Image 2022-05-04 at 16.32.26.jpeg

Akşam, 28.12.1937, s. 1)

Gazetenin sol tarafında, aşağıda resmi görülen, Kütahya Meb’ûsu Nâşid Uluğ’a da, mânevî linç ekibi içinde, (Sadri Maksudi’yi haklı bulan) Peyami Safa’ya taarruz vazîfesi verilmişti… Her totaliter rejim, böyle tedhîş estirerek fikirleri baskı altında tutar…

***

Sadrî Maksudi’nin mağdûriyeti

Hiç şüphesiz, Sadrî Maksudi’nin en büyük mağdûriyeti, şeref ve haysiyetine tecâvüz edildiği, hayâsızca hakâretlere mârûz kaldığı hâlde, bunlara cevâb verme, nefsini müdâfaa etme imk̃ânlarından mahrûm bulunmasıydı. Meclis’de, ayrıca Radyo ve matbûât vâsıtasıyle kendisine dört bir taraftan hücûm ediliyordu; mânevî bir linç vak’asıyle karşı karşıyaydı; l̃âkin, çâresizdi: Hiçbir müdâfaa vâsıtasına sâhib olmaması bir tarafa, bu mânevî linç seferberliğini bizzât tertîb eden, Memlekette her şeyin irâdesine râm olduğu “Mutlak Şef”le nasıl başa çıkabilirdi?

Mâmâfih, tahammül etmek mecbûriyetinde kaldığı tecâvüz, mânevî linçe de inhisâr etmedi; Üniversitedeki kürsüsü de elinden alındı…

Zâten, dil sâhasında olduğu gibi hukûk sâhasında da cehâlet damgası yiyen, profesörlük ünvânına ve Türk talebelerine ders vermiye lâyık olmadığı Çankaya’nın tepesinden bütün memlekete îl̃ân edilen bir zât, nasıl kürsüye çıkabilirdi?

Hemen o günlerde, Üniversite Hocalığından istîfâ ettiğine dâir şâyia çıkarılmış, bununla, muhtemelen, bizzât istîfâya zorlanmıştır. Mesel̃â 30 K̃ânûnuevvel (Aralık) 1937 târihli Akşam gazetesinin 2. sayfasında şu habere tesâdüf ediliyor:

B. Sadri Maksudi, Ankara Hukuk fakültesi profesörlüğünden istifa mı etti?

Ankara 29 (Telefonla) – Giresun mebusu B. Sadri Maksudi Arsalın Ankara hukuk fakültesi profesörlüğünden istifa ettiği hakkında rivayet çıkmıştır. Rivayetin aslı olup olmadığını kendisinden öğrenmek mümkün olmamıştır. Bunun üzerine Hukuk fakültesi dekanı profesör B. Bahadan sordum; haberi olmadığını söyledi.”

Üzerindeki ağır baskıya rağmen, Sadri Maksudi, istîfâ etmedi.

Hakkında mevsûk ve mufassal bir tercümeihâl̃ makâlesi têlîf eden kıymetli târihçi Prof. Dr. Ali Birinci (d. Balıklı Şeyh Köyü, Hendek, Sakarya, 25.8.1947), onun Üniversitedeki Sicilinden, 21 Mart 1938 târihinde, yânî Denizbank Hâdisesinden takrîben iki buçuk ay sonra “vazîfeden affedilmiş” olduğunu tesbît etmiş bulunuyor. (Birinci 2017: 83)

Yalnız, Giresun Meb’ûsluğunun o devrenin sonuna, yâni Mart 1939’a (Birinci’nin tesbîtine nazaran, tam olarak, 2 Nisan 1939’a) kadar devâm ettiği anlaşılıyor. (Göstermelik yeni millet vekîli seçim târihi, 26 Mart 1939’dur. Bu meyânda, buradaki “göstermelik” tâbirini, Millet noktainazarından kullanıyoruz; yoksa, elbette “Ebedî ve Millî Şefler” bildikleri insanlar arasında bir seçim yapıyorlar ve bu seçime, yânî tercîhe nazaran kimi tâyîn ederlerse Meclis, onlardan teşekkül ediyordu. Bütün totaliter rejimlerde, “seçimler” bu sûretle yapılır. Ve il̃âve etmek lâzım: Bütün totaliter partilerde de… Misâl̃ mi istiyorsunuz? Türkiye’nin siyâset sahnesini ibretle temâşâ ediniz!)

Mârûz kaldığı muazzam hakâret karşısında Meb’ûsluktan istîfâ ettiğine veyâ Memleket hâricine hicret teşebbüsünde bulunduğuna dâir bir bilgi yok. Dahası, bildiğimiz kadarıyle, bil̃âhare bu Denizbank Hâdisesi üzerinde duran bir kitab veyâ makâle têlîf etmiş değil; bir senelik bir uzaklaştırmadan sonra, “Millî Şef” devrinde, tekrâr Üniversite Hocalığına kabûl̃ ediliyor; sonraki hayâtının seyrinden, Denizbank Hâdisesinin dahi, onun, Kemalist Rejime merbûtiyetini sarsmadığı anlaşılıyor… (Kızı Âdile Ayda’nın siyâsî hattı da aynı…) Hâsılı, “kahraman” diyebileceğimiz bir ilim adamından bahsedemeyiz. L̃âkin, bir Türkce mes’elesinde hak̆îkat̃i îl̃ân ettiği, müteâk̆iben başına gelenlere rağmen bu husûsta geri adım atmadığı, ayrıca “Tek Şef”le yakın münâsebetleri sebebiyle olsun “Güneş-Dil İnk̆il̃âbı”na destek olmak seciyesizliğini göstermediği için hürmete şâyândır. (Bittabi bu gibi hükümler, şahsî kanâat̃ mahsûl̃üdür… Kendi nâm-ı hesâbımıza, aramızdaki ideolojik tezâdd, bizi, onun büyük ilmî birikimine de hürmet duymaktan alıkoymuyor…)

Sadri Maksudi’nin Üniversiteye (üstelik yüksek bir maaşla) tekrâr kabûl̃ edilmesinde Hamdullah Suphi Tanrıöver’in ciddî têsîri olabileceğine dâir, elimizde, Birinci’nin gün ışığına çıkardığı çok kıymetli bir vesîka bulunuyor. Bunu, aşağıda tam metin hâl̃inde nakledeceğiz. Bu meyânda, “Millî Şef”in, (el yazması birkaç sayfalık Hâtırât’ında bizzât tasrîh ettiği vechiyle) ik̆tidâra geçince, “Ebedî Şef” devrindeki mağdûr ve küskünleri (Kâzım Karabekir, v.s.) kazanma siyâseti güttüğünü de unutmamak l̃âzım. Birinci’nin topladığı mevsûk mâl̃ûmâta nazaran:

Sadri Maksudî’nin mebusluğunun 2 Nisan 1939 tarihinde sona ermesi, kadim ve vefalı dostlarından bilhassa Hamdullah Suphi’nin harekete geçmesine sebep olmuş ve [o,] tekrar üniversite hayatına dönme imkânını bu sayede bulmuştu. Kültür Bakanlığı’nın 1 Mayıs 1939 tarihli kararıyla İstanbul Hukuk Fakültesi Türk Hukuku Tarihi ve Edebiyat Fakültesi Türk Tarihi profesörlüğü ile tekrar üniversite hayatına döndü.

Bu vazifesini yeniden Ankara’ya nakleden Sadri Maksudî, aynı senenin sonunda, 7 Eylül 1939 tarihinde, yine ilk hocalık mahâllinde, Ankara Hukuk Fakültesi’nde, [Umûmî] Hukuk Tarihi ve Türk Hukuk Tarihi profesörlüğü ile vazifesine başla[dı].

Bu sıralarda kendisine üniversitedeki en yüksek maaş (350 lira) veriliyordu. Bu maaşı, II. Dünya Harbi esnasında, 31 Mayıs 1940’ta, üçüncü dereceden yüz lira aslî bir maaş (400 lira) olarak tespit edilmişti[r]. Bu miktar maaşla, aynı tarihte, kendisine Hukuk Tarihi, Türk Hukuk Tarihi ve Hukuk Felsefesi ord. profesörlüğü unvanı tevcih edilmişti. Sadri Maksudî’nin Ankara’daki meslek hayatı 28 Ekim 1943 tarihinde hitâma ermiş ve bu tarihte İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi kadrosuna Hukuk Tarihi ve Felsefesi ord. profesörlüğü unvanı ile dahil olmuştu[r].” (Birinci 2017: 83-84)

Kemalist târihçi Halil İnalcık’a nazaran, Sadri Maksudi’nin Mustafa Kemâl̃’le münâsebetleri ve Denizbank Hâdisesi

Bilhassa muâsır Türkiye târihini Kemalist Totaliter Rejimi meşrûlaştıran bir perspektifle tedk̆îk̆ ettiği için eserlerinden ihtiyâtla istifâde edilmesi, bununla berâber, Osmanlı târihi hakkında, yine l̃aik bir perspektifle de olsa, çok kıymetli bir târihî malzemeyi önümüze serdiği için takdîre şâyân bir târihçi sayılması l̃âzım gelen Prof. Dr. Halil İnalcık (İstanbul, 1916 – Ankara, 25.7.2016, İst. Fâtih C. Hazîresi), kendisi henüz çocukluk çağındayken, Sadri Maksudi’yi ve âilesini pek yakından tanımış. Zîrâ aslen Kırımlı olan İnalcık’ın âilesi ile aslen Kazanlı olan Sadri Maksudi’nin âilesi Ankara’da komşu imişler ve aralarında büyük dostluk varmış. İnalcık, genclik çağında ve ileri yaşlarında da bu âileyle dostâne münâsebetlerini muhâfaza etmiş, bu meyânda Sadri Maksudi’nin engin bilgisinden müstefid olmuş.