26 Ekim 2015

Kentsel toprağın kapitalist nadasları

Kentin merkezinde sayılacak alanda yer almasına rağmen bazen “kentsel toprağın ıssızlaştırılması” politikası güdülür. “Kent içinde yoğunluğun azaltılması” kapsamındaki politik kararlar, hastaneleri, okulları, devlet dairelerini, adliyeyi yeni merkezlere taşımak şeklinde icraya konulur.

Bu kararlar sonucunda merkezde ekonomik değişikler yaşanacağı kesindir. Hastaneler, okullar, devlet daireleri ve adliye merkezden taşınır taşınmaz nüfus değişimi de beklenmelidir. Bankacılar, eczahaneler, avukat-mali müşavir büroları, ticaret zümrelerinin işyerleri “kamu hizmet binalarının yöntemli şekilde merkezden çekilmesi” ile bölgeyi terkederler. Böylece “mekân yoksullaştırılır.”

Sıra, “yoksullaştırılmış mekân”ın emlâk sahipleri ile kiracılarının değişmesine gelmiştir. Kent merkezinde böyle politikaların olabileceğinin en büyük kanıtı Ankara'da Hacıbayram, Hamamönü, Ankara Kalesi gibi semtlerin başına gelendir.

2. Dünya Savaşı'nın bitimi ile dünya ekonominin kurucu-yönetici aktörü Avrupa Batı'sının elinden çıkmış ve Amerika Batı'sının etkisine geçmiştir. Bu değişim bölgesel iktidar biçimlenmelerini değiştirmiştir. Türkiye de bu değişimden etkilenmiş ve siyasi erk “aşağıdan yukarı modernleştirme” yaklaşımına göre yeniden yapılandırılmıştır.

Bu yapılanma tarım kesiminden bir çok kişinin kentsel istihdam stoğuna katılmasını gerektirmiştir. Ankara, yoğun göç alan bir kent konumu kazanmıştır.

Ankara'ya yönelen kırsal göçün kendisine Ulus ve Kale civarını seçmesi bu eski merkezin çeperlerinin gecekondu mahalleleriyle dolmasına neden olmuştur. Ancak “kent merkezinin gecekondulaşması” yeni merkez Sıhhıye-Kızılay'ın cazibe merkezi kılınmasına ilişkin bir politika olarak da okunmalıdır.

Jansen Planı'nda Ankara Kalesi, planlama dışında bırakılmıştır. Hacıbayram semti de “Eski şehri restore etmek ve koruma amaçlarıyla dahi el sürülmemesini sağlamak” şeklinde yürütülen yasaklayıcı koruma kararlarına konu olmuştur. Ulus'a merkez özelliği kazandıran birçok devlet kurumu binaları, bakanlıklar, elçilikler, ticaret Kızılay'a doğru kaydırılmıştır.

1937 yılında Alman mimar Bruno Taut tarafından planı çizilen ve yapılan Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Binası da politik kent merkezinin Ulus'tan Kızılay'a kayması için tetikleyici olmuştur.

Ulus, 100. Yıl Çarşısı, Anafartalar Çarşısı gibi yapılarla ve Ulus Hali ile çevresindeki çarşılarla “ticari merkez”e dönüştürülmüştür. Göçle gelen değişim kentin kullanıcılarını da değiştirmiştir. Kent gelir gruplarına bağlı olarak mekânsal kimliklere uğramıştır. Ticarî ve dinî merkez Ulus'a terkedilmiştir.

Kızılay ise sinema, kitabevi, bankalar ile kültür ve finans merkezine dönüşmüştür.

“Havuzbaşı” olarak anılan Kızılay Parkı'nda Ankara Belediye Bandosu'nun verdiği konserler Kızılay'ın merkez niteliğini perçinlemiştir. Kızılay Parkı'nın yerinde bugün alışveriş merkezi bulunmaktadır. Kızılay, kültürel ikiliği Cumhuriyet değerleri lehine tahkîm etmiştir.

Kentsel kavramlarla bakıldığında H. Tarık Şengül (2009)'ün “Kentsel Çelişki ve Siyaset” kitabındaki dönemleştirme kayda değerdir. Şengül'e göre 1) Ulus-devletin topraksallaşması ve kentleşmesi (1923-1950), 2) Emeğin Kentleşmesi (1950-1980), 3) Sermayenin kentleşmesi (1980-?) şeklinde bir kentsel dönemleştirme yapılabilir. Bu son dönemleştirme (1980-2000) aralığıyla sınırlandırılmalı ve 4. bir dönemleme getirilmelidir: 4) Küresel Sermayenin Batı-Dışı Kentleşmesi.

Şengül'ün bir de “merkez-yerel yönetim” ilişkileri bakımından dönemleştirme önerisi bulunmaktadır: 1) Yerel Yönetimlerin Merkezi Yönetimlerin Uzantısı Olduğu Dönem (1923-1970), 2) Yerel Yönetimlerin Merkeze göre Özerkleşme Eğilimleri Gösterdiği Dönem (1970-1980), 3) Kentsel İşletmecilik ve Girişimciliğin Hakim Olduğu Dönem (1980-?). Bu dönemleme de (1980-2000) aralığıyla sınırlandırılmalı ve 4. bir dönemleme getirilmelidir: 4) Küresel Sermayenin Batı-Dışı Kentsel İşletmeciliği.

Kentsel merkezlerin hizmet bakımından yoksullaştırılması, eski kent mekânlarındaki hane ve işletmeleri metropolün göbeğini terketmeye zorlayan bir “nadasa bırakma” işlemidir. Kent toprağı “mutlak rant”a sahiptir ve mutlaka değerlenecektir.

Kent için “nadaslı toprak” büyük bir sermaye transferi kaynağıdır.

Kent, merkezdeki maliklerini kaçınılmaz olarak kapitalist kılar.