21 Eylül 2017

Kerkük davamız

Kerküğün zindanına attılar meni Mazlumlar sürüsüne kattılar meni…

Kerkük özelinde yaşanan tartışmalar Irak ve genelde bölgede söz konusu olan gelişmelere dair iki hususu dikkate sunuyor.

Bölgede düzenleme yapan güçler, vekâlet savaşları ve terör kartını kullanarak ateşi maşa ile tutarak yollarına devam ediyor. 

Bölgedeki Arap ve Türk varlığının tarihi ve aktüel varlığını yok sayan bir akıl Kürt ve Şii kimliğini bu çoğunluğun üstünde tahakküm aracı kılarak elini ateşe sürmeden bölgenin siyasi ve sosyal fay hatlarından istifade ile hareket ediyor. Selefi içerikli terör etkinliği ise diğer bir mecrada akıyor.

Irak'ta duruma bu zaviyeden baktığımızda, Daeş ve Peşmerge/PKK üzerinden yürütülen alan açma harekâtının önce bayrak asma krizi ile başlayan sonra referandum olayı ile zirveye tırmanan bir süreçte Kerkük'e de sıçrayacak şekilde devam ettiği görülüyor. Arap ve Türkmenlerin yok sayıldığı bu süreçte, Iraklılık kimliğinin/müştereğinin yok sayıldığı ortamda etnik ve mezhepsel kimliklerin öne çıktığı görülüyor.

Kerkük'e dair daha önce bir yazımızda temas ettiğimiz Irak Türkmenlerinin şehit ismi Prof. Dr. Ekrem Pamukçu 2004'te Türkmen Meclisi üyesi iken yaptığı açıklamasında bugünlere dair ve yaşananların manası hakkında işin esasına dokunan şu tespitlerde bulunuyor: “Kerkük'teki Türkmen ve Arap göstericilerin yürüyüşü esnasında Kürt grupların saldırıları ile başlayan olaylara daha önceki gelişmelerle birlikte baktığımız zaman oldukça çarpıcı sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki 31 Aralık günü Kerkük'te Türkmenler ve Araplar bir araya gelerek Kerkük'ün ne bir Türk ne de bir Arap kenti olduğunu dile getirdiler. Onlar Kerkük'te çoğunluğu oluşturmalarına rağmen Kerkük'ün bir Irak şehri olduğunu söylediler. Ancak Kürt gruplar sergiledikleri saldırgan tavır ile niyetlerini apaçık ortaya koydular. Şu bir gerçek ki; Kürt gruplar ne demokratik bir Irak'tan ne de etnik yapıların eşitliğine dayanan bir oluşumdan yanadırlar. Kürt grupların bugün için attığı adımlar sadece ve sadece gelecekte kurmayı düşündükleri Kürdistan devletinin tohumlarıdır. Bu sebepledir ki ekonomik bağımsızlıklarının da teminatı olarak gördükleri Türkmen yerleşim bölgelerini kendi hâkimiyet alanları içine sokabilmek için hiçbir çirkin saldırıdan geri kalmamaktadırlar. Kürtler, bu niyetlerini dün "Kerkük bir Irak şehridir" diyen Arap ve Türkmenlere "hayır Kerkük bir Kürt şehridir" saiki ile saldırarak çok net ortaya koydular. Biz ABD'nin Irak'a yönelik harekâtının ilk başladığı günlerden bu yana sürekli söyledik. Kürt gruplar ABD'nin desteğinden aldıkları güvenle yıllardır gözlerine kestirdikleri Türkmen yerleşim bölgelerini hayalini kurdukları Kürt devletine katabilmek maksadıyla hiçbir saldırıdan geri kalmayacaklardır. Kürt gruplar Türkmenlere yönelik niyetlerini gerçekleştirdikleri saldırılar ile çok daha net ortaya koymaktadır. Daha önce yine aynı Kürt gruplar tarafından gerçekleştirilen saldırıları münferit saldırılar olarak nitelendirerek ABD'nin ve Kürt grupların Irak politikalarını makro boyutta göremediklerini ortaya koyan ve pasif tutumlarıyla Kürt gruplarını cesaretlendiremezler. Kürt devleti sadece Türkmenler için değil tüm bölge ülkelerin ulusal bütünlüğü için de bir tehlikedir.

Rahmetli Hoca bunları söylediğinde kimseye sözünü dinletemeyip, duyuramadığının ben canlı şahidiyim. Bugün Kerkük özelindeki hassasiyetin bölgedeki gelişmelerin esas kırılma hatlarını taşıdığına dikkat etmek gerekiyor.

Bölgede ABD, Rusya, İran vs istediği stratejik amaçlara bir şekilde ulaşırken kaybeden sürekli Türkiyemiz ve Türkmenler oluyor. Tam burada Nihat Atsız'ın 1965'teki Ötüken Dergisinde Kerkük ile alakalı Kıbrıs'tan sonra Kerkük yazısını bugünlerde hatırlamak faydalı olabilir: “Kerkük demekle Irak Türklerini anlatmak istiyorum. Aslına bakılırsa Kerkük davası, Kıbrıs davasından öncedir. Birinci Cihan Savaşının sonunda, Osmanlı İmparatorluğun içinde Türkler için teknik bir sınır çizilirken o zaman ki Musul vilayeti bu sınırın içinde sayılmış, fakat Lozan barışında ve ondan sonraki Musul anlaşmasında İngilizlerin sonuna kadar direnişleri yüzünden Irak Türkleri yabancı hâkimiyeti altında bırakılmıştı… Bugün durum değişmiştir. Son Dışişleri Bakanlarından Fatih Rüştü Zorlu ile Feridun Cemal Erkin'in şahıslarında, bu ikisinin eksiklikleri ne olursa olsun, milli bir dış siyasetin kuvveti gibi gözüküyor. Demek ki milli şuur dış Türklere yöneltilmiştir. Zaten yaşamak isteyen millet, güçlü millet, siyasi sınır dışındaki ırktaşlarını unutmayan, unutamayan millettir. Geçmişi unutmak, soydaşını ve kardeşini hatırlamamak, bilmemek hayvanlara mahsus bir özelliktir… Bugün Kerkük Türkleri dediğimiz 1.000.000 Irak Türkünün mukadderatı ile ilgilenmek milli görevimizdir. Çünkü altı yıl önce, 14 Temmuz bu Türklere karşı girişilen kırgın hareketi, Irak Türklerinin asla emniyet altında bulunmadıklarını gösteren korkunç bir delildir. Bir yandan İsrail'e yenilmesinin suçunu Türkiye'ye yüklemeye çalışarak Türk düşmanlığını milli bir siyaset haline getiren Arap devletlerinden biri olan Irak, öte yandan Moskova'da yetiştirilmiş önderleriyle komünist düşüncelerini benimseyen ve bağımsız devlet hayali ardından koşan iptidai kürtler bu 1.000.000 Irak Türkünü yok etmek için fırsat bekliyor. Bu Türklerin, Irak'ın petrol bölgelerinde yaşamaları da hem önemlerini, hem de kendilerini tehdit eden tehlikeyi arttırmaktadır… Kerkük Türkü'nün de desteğe ihtiyacı var. Üstelik Kerkük Türkü daha da talihsizdir. Nasıl talihsiz olmasın ki Barzani adında bir kürt eşkıyası devlet kurmaya kalkıyor… Yaşamak ve güçlenmek isteyen insan da, millet de iştahlı olur. Bu gerçek ortada iken tarihi hakların dile getirilmesini emperyalizm diye şamataya alan alıklara söz hakkı verilmemelidir. Unutulmamalıdır ki bir milletin meseleleri yalnız iktisadi değildir. İktisadi problemler birer vasıtadan ibarettir. Kafalara ve gönüllere kazılması gereken başka bir gerçek de şudur: Türkiye 67 ilden ibaret değildir.

Hadiseleri, yakın ve görece daha uzak geçmişteki bu ikazlar ve bunlara bigâne kalınmasının bizi bugün getirdiği sonuçları yaşayan insanlar olarak ellerimizi başımızın arasına alıp düşünme vakti gelmedi mi? Şii/Kürt ve vekaletçi terör jeopolitiği içinde madun kılınan bölgemiz savrulmaya devam ediyor. Arif Nihat Asya'nın Kerkük şiirindeki “Bulamazsınız ey turnalar artık Çocukluğumuzu gölgeleyen söğüdü Arasanız da bucak bucak Dağılsanız da bölük bölük Ki yıllar analarla babaları gömdü Biz Kerkük'ü gömdük… Perdeleri örtük Lambaları sönük Sırtında yıllar yük Hatıraları kırık dökük Bir yer olacak orada Adı Kerkük” hüznü yaşayan gönüllerimiz, sözlerimiz ve dualarımızla, Kerkük ve bölgemiz için kanamaya devam ediyor. Türk Kerkük ağlıyor.

Gök kubbeyi sarsar mazlum feryadım! Elbette bir gün güler bize seneler…