28 Ağustos 2017

Kibir, felaket tellallığı ve İstanbul

Atalarımız ne derdi bilirsiniz: Büyük lokma ye, lakin asla büyük söz söyleme!

O devrin en mütekebbiri olan İngilizler, 1900'ün başlarında bir gemi yapmış, gemiye Yunan putlarından birinin adı olan Titanik adını vermişler “böylesini kimse yapamaz” demişlerdi.

Titanik'in kaptanı sefih Smith ise "Bu gemiyi Allah bile batıramaz" demişti.

Allah (c.c.), her günahı affeder, ancak büyüklenme ve şirk hariç.

Ahlaksızlığın diz boyu olduğu Titanik bu sözlerden kısa bir süre, okyanusta bir buzdağına çarparak, sulara gömülmüştü.

BAKANLAR NE DEMEK İSTİYOR?

Kibir, büyüklenme insana yakışmaz, Müslüman'a ise hiç. Bize yakışan tevazu ve haddini bilmek yani hiçlik…

Orman ve Su İşleri Bakanı, geçtiğimiz Mayıs ayında Afyon'da yaptığı basın toplantısında “Bizde, barajlarda depremsellikle alakalı analizler yapılır. Özellikle yaklaşık 9 büyüklükteki depreme dayanacak şekilde barajın durumuna göre ve bunlar genelde fay hatları üzerinde inşa edilmez, fay hattına belli uzaklıkta ve baraj tipi de deprem olacak bölgeler de ona göre seçilir. Biz normal depremsellik hesapları yaparak barajlarımızı ona göre inşa ediyoruz

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı ise 17 Ağustos 1999 depremi münasebetiyle yaptığı açıklamada “Deprem kuşağında yer alan Türkiye'de Yavuz Sultan Selim ve Osmangazi köprüleriyle Avrasya ve Marmaray tünelleri gibi dev yapıların 2 bin 500 yılda bir meydana gelebilecek çok büyük şiddetteki depremlerde bile ayakta kalabilecek şekilde tasarlandı” diyor.

Geçtiğimiz hafta sonu ise bir TV kanalında konuşan Çevre ve Şehircilik Bakanı'nın gündeminde de deprem vardı. Ama bu kez felaket tellallığı cinsiden... Bakan diyor ki: “Deprem uzmanı değilim. Ne kadar uzman varsa ortalamalarını çıkardım. Hepsi şunu söylüyor, 7'nin üzerinde deprem olacak. En geç 2030 tarihinde olması bekleniyor…”

FELAKET TELLALLARI SAHNEDE

Arama motoruna girip “deprem uzmanlarından korkutan uyarı” başlıklı bir arama yaptığınızda adına akademisyen denilen turist Ömer tipindeki insanların bir süredir, hep bir ağızdan İstanbul'da büyük bir deprem olacağı narası attıklarını görürsünüz.

Yakında bir deprem olur mu bilmiyoruz. Olacak diyenler biliyor mu? Onlar da bilmiyorlar. Ama onların üç amacı var.

Kimi medyada görünmek için, kimi batının Türkiye'yi felakete sürüklemek için yapabileceği bir suni deprem tetiklemesine karşı şeytanîleri şimdiden aklamak, kimi de kentsel dönüşüm mafyasına korku pazarlamacılığı yapmak.

Hâsılı niyet iyi değil.

Felaket çağrısı yapıyor, gazabı davet ediyorlar.

Şehircilik Bakanı ise bilerek ya da bilmeyerek (ki bilmeme hakkı yok) onların ortalamasını alıp, bizi korkutuyor.

Bakan devamla diyor ki: “600 bin bina İstanbul'da yıkılabilir. Bir bina yıkıldığı zaman içindeki eşya, kapıdaki araba da gidecek. 300 milyar liralık bir kayıp yaşanabilir ve on binlerce insan hayatını kaybedebilir. Dışarıya el açmak zorunda kalan bir ülke olabiliriz. Ekonomik olarak ülkede büyük yara açar…”

Bu sözler bizi 2009'a götürdü. Domuz gribi mafyasının sözcülüğüne soyunan dönemin Sağlık Bakanı şöyle diyordu: “Şubat, mart aylarında eğer grip aşısı yapılmazsa 21 milyon kişi hastalanacak, 5 bin 300 kişi ölecek…” (Milliyet, 15 Ekim 2009)

Akdağ'ın domuz gribi yalanlarının memleketimizi ve dünyayı kasıp kavurduğu günlerde uyarılan 2010 yılı Şubat-Mart'ından bu yana 7 yıl geçti. Hiçbir Allah'ın kulu domuz gribinden hastalanmadı ve ölmedi. Sonradan anlaşıldı ki, haberleri hepsi PR için yapılan yalanlardan ibaretti. Olup biten ise kimine göre kehanet, kimine göre felaket tellallığı idi.

Sözün sahibi mahcup oldu ama ne çare? 46 milyon test edilmemiş aşı aldık, 6 milyonunu uyguladık, 500 milyon dolar ödedik ve geri kalanı ise çöp… Bu dünyada hesabı sorulmadı ama bu işin bir de öbür âlemi var!

istanbul-talani2    istanbul-talani

YAPMAYIN ALLAH'IN AŞKINA!

Kentsel dönüşüm denilen şeyden inşaat sektörü ve arazilerine piyango vuran tapu sahipleri rantiyeciler. Bu tapuların önemli bir kısmı da milletin ortak malının gaspı ile mülkleştirilmiş araziler.

Onun dışında ne yerin altındakiler, ne de üstündekiler memnun. Şehirler Yahudhane çöplüğüne çevriliyor.

Bu sistem Yahudilerin, insanlıktan öç alma sistemidir.

Menderes iktidara geldiğinde İstanbul'u “modernleştirme” adına talan etti. Mabet, mezar, han, hamam, tarihi eser, vakıf demeden yerle bir etti. Osmanlı'nın en muhteşem eserlerinin olduğu Eminönü'yü cehenneme çevirdi. Talan öyle büyüktü ki, birkaç cami ayakta olmasa sanki Fatih'te Osmanlı yaşamamış sanırsınız.

Süleymaniye, Eminönü civarlarını dolaşsa Çevre ve şehircilik Bakanı Özhaseki, olup bitenden mutlu olacak mı? Elbette olmayacak! Peki, buradaki rezaleti bitirip, tarihin ihsası, İstanbul'un kurtarılması kimin görevi? Biz gazetecilerin mi? Yazık değil mi, canım İstanbul'a? Daha neyi bekliyorlar?

Ayrıca bakanlara sormak isteriz: Afeti mi çağırıyorsunuz? Bu büyüklenme neyin nesi?

Kibre ve korkutmaya gerek var mı? Sizin göreviniz işinizi adam gibi yapıp, gerisini Allah'a bırakmak!

Zira bu korkutma ve kibir size yakışmıyor!

***

İslam'ın Bayramı hak eden herkes mübarek ola!