03 Ekim 2016

Kılıçdaroğlu’nun FETÖ’ye inandığından emin olan var mı?

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, aktif siyasete başladığından beri Cumhurbaşkanı Erdoğan veya AK Parti ilişkili her açıklamasında az veya çok sorunlu bir siyasetin izlerini taşıdığını gösteriyor.

Siyasetin (hayatın) girift mecralarını keşfedememişlik hali, onu bir yandan dar ve düz bir mantık üzerinden inşa edilen açıklamaların komik ve trajik çelişkilerine mahkûm ederken bir yandan da özgün bir siyaseti kurgulayamamasına ve kolayca dışındakilerin etkisine girebilmesine yol açıyor.

Kılıçdaroğlu'na dair şahit olduklarımız çokça bu tespitlerin pratikteki yansımaları.

Bugün 15 Temmuz işgal girişimi sonrası edilen kelamları alt alta koyan herkes, CHP'nin Yenikapı Ruhu'nu terk ettiği ve fabrika ayarlarına geri döndüğü fikri üzerinde anlaşmış görünüyor.

Tespit edilen bu gerçek, hem 15 Temmuz işgal girişimi hem de genel olarak FETÖ'nün kimliği konusunda CHP'yi fabrika ayarlarına dönmesinden de daha vahim bir noktaya taşıyor.

FETÖ'ye dönük mücadeleyle ilgili ana muhalefet cephesinden gelen açıklamalar CHP'de kafaların 15 Temmuz'a ‘tiyatro' veya ‘senaryo' diyenlerden pek farklı olmadığının işaretlerini veriyor çünkü.

Hatta FETÖ'yü olması gereken düzeyde ciddiye aldıkları bile şüpheli.

Bakışlarının nasıl olabileceğinin işaretini bir tek ‘17- 25 Aralık girişimlerinin ardında FETÖ'nün olduğunu biliyorduk' diye açıklama yapmalarından anlamak mümkün aslında.

Kılıçdaroğu'nun CNN Türk'teki bir programda bu açıklaması karşısında ‘öyleyse neden onların ürettiği argümanlarla siyaset yaptınız' sorusuna mantıklı bir cevap verememesi ise Yenikapı'ya hangi maksatla katıldıklarını açıklamaya yetiyor.

Olaylara bakışını dar ve düz bir mantık üzerinden inşa ediyor olması Kılıçdaroğlu'nu siyaseti bir köy kahvesindeki sıradanlıkta yapmaya itiyor. Öyle olduğu için de kolayca örgüt propagandası yaptıklarına çocukların dahi kanaat getirdiği televizyonların, gazetelerin kapatılmasına; vatan hainliklerini ve darbe şakşakçılıklarını gazetecilikle kapattıkları ayan beyan olanların tutuklanmasına tepki gösterebiliyor.

Erdoğan'a ve Hükümet'e çakmak gibi dar bir siyasi vizyon ve misyona sahiplikten dolayı ülkesini ve milli iradesini hedef almış bir örgütün yayın organlarının elini kolunu sallayarak yayın yapmasından yana tavır alan biri FETÖ'yü ciddiye alıyor olabilir mi?

Öte yandan Kılıçdaroğlu'nun siyasi vizyonsuzluğu ve özgün bir siyaset kurgulayamaması kolayca etki altına alınacak bir siyasetçi kimliği çizmesine neden oluyor.

İşgalin ardındaki güç olduğu konusunda herkesin hemfikir olduğu ABD'nin Büyükelçisi ile görüştükten sonra 15 Temmuz'a dönük açıklamalarının ucubeliği buna örnek gösterilebilir mesela.

O görüşme sonrası ısrarla bombalanan meclisin onarılmasını istemesi bana oldukça ilginç gelen değişimlerinden biri. Bunun Kılıçdaroğlu'nun kendi orijinal isteği olmadığını düşünüyorum. Çünkü dünya âlem bilir ki sol-sol demokrat görünümlü partiler toplumsal hafızanın taze tutulması lafını çok severler ve bombalanmış meclis görüntülü yerlerin sergilenmesine hatta müze yapılmasına meraklıdırlar. Fakat Kılıçdaroğlu, bu noktada ‘nasıl bir utanmazlıktır bu ya, ne gerek var oraları göstermeye. Onarın gitsin' gibi garip sözler edebiliyor.

Aynı şekilde kanlı bir işgalin hesabının sorulması için ilan edilen OHAL'e ve KHK'lere takmışlığı da kolayca etki altına girebildiğinin bir başka örneği. Nereden elde ettiği bilinmeyen rakamlar üzerinden, ABD ve AB ülkeleri temsilcisi gibi FETÖ soruşturması kapsamında işten el çektirmeleri, görevden almaları ağzına dolayıp, mazlum edebiyatı yaparken asıl derdinin uygulamalarından çok OHAL'in kendisi olduğunu saklayamıyor.

Anayasa da var olduğunu söylediği ‘sosyal devlet' kavramını sivil ya da askeri FETÖ yapılanmasıyla ilişkili kişiler için dillendirmesine ne demeli? Sosyal devlet anlayışının teröristler için ‘aptal devlet' düzeyine indirgenmesi, işgal edilmek istenen bir ülkenin ana muhalefet partisi başkanı adına yeterince trajik değil mi?

‘Üniversiteler her türlü düşüncenin özgürce dile getirildiği yerlerdir' diye soruşturma kapsamında gözaltına alınan, işten el çektirilen üniversite çalışanlarının mağduriyetine vurgu yaparken de FETÖ ile ilgili ciddiyetsizliğini bir kez daha ortaya koyuyor.

Ne olduğunu sağır sultanın dahi duyduğu cehennemi bir örgütün müritliğini yapanların devlet memurluğundan ve lojmanlardan çıkarılmasından, hapse atılmasından, bankadaki hesaplarına tedbir konulmasından rahatsızlık duyuyor.

FETÖ'nün ne türden kötülükler yapabileceğine şahit oldukları halde örgüt müritleri sivil-asker/polis ayrımı üzerinden sınıflandırarak sivil olanın gücünün gözden kaçırılmasına aracı olması bir başka garabetliği.

‘Öğretmenlerden, sivil memurlardan ne istiyorsun. Darbeyi kim yaptı, talimat veren, uçağı kullanan yaptı' diyecek kadar safça fikirlerle de özgürlükleri savunduğunu sanıyor Kılıçdaroğlu. O öğretmenlerin genç dimağları nasıl zehirlediğini, uçakları kullanan, bombaları atan katil sürülerini yetiştirenlerin onlar olabileceğini aklına dahi getirmiyor.

Bütün bu örneklerden sonra, insan bırakın Kılıçdaroğlu'nun FETÖ ile mücadeleye inanmasını, onun varlığına inandığından bile emin olamıyor.