VF kat sol
VF kat sağ

09 Aralık 2016

Kılıçdaroğlu’nun tutuklulara dair sorunlu hassasiyeti…

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Adana'da yaptığı konuşmada tutuklulukları devam eden Nazlı Ilıcak'tanAltan kardeşlere, Aslı Erdoğan'dan Ali Bulaç'a herkesin isimlerini tek tek saydırıp, onların serbest bırakılmasının gerektiğini söyledi.

Başta Kılıçdaroğlu olmak üzere kendine muhalefet rolü biçen herkesin üç aşağı beş yukarı tavrı bu.

Ne devletin gizli görüşmelerinin ifşası ne MİT tırlarının durdurulması ne hendek-barikat vahametinin kutsanması ne 15 Temmuz'un yaratıcılarına tapınmalar muhalefetin umurunda değil gibi.

Yanlış anlaşılmasın, Kılıçdaroğlu'nun isimlerini saydığı bazılarının tutukluluk hallerine itiraz edilebilir. Tutukluluğa gerek duyulmadan yargılanmalarının talep edilmesi istenebilir.

Art niyetli bir yığın gereksiz tutuklamalara veya alelacele tutuksuz yargılamalara karar verebilen bir hukuk sisteminden ötürü epey hak ihlalleri ve hukuksal sıkıntılar yaşamış bir ülkede bu dilekler anlaşılabilir de.

Aynı şekilde tutukluların cezaevinde bulundukları sürede herhangi bir kötü muameleye maruz kalıp kalmadıkları sorgulanabilir.

Cezaevi koşulları ya da herhangi bir sağlık şikayetinin bakım ve tedavisinde gösterilen yanlış muameleler gündeme getirilebilir, eleştirilebilir, gereğinin yapılması istenebilir.

Tutukluların istekleri konusunda cezaevi yönetimlerinin suiistimallerinin ya da keyfi uygulamalarının olup olmadığı sorulabilir, varsa bu durumların ortadan kaldırılması konusunda çaba sarf edilebilir.

Tarihimizin bu konularda epey utanılacak acı ve günahlarla dolu olduğu biliniyor çünkü.

Bu konuları dile getirmek için illa da muhalefette olmak da gerekmiyor aslında. ‘Vicdan' ve ‘adalet' duygusunu kaybetmemiş herkes tutuklu ya da mahkûmların koşullarının insana yakışır olması konusunda devletinin kabul ettiği ulusal ve uluslararası yasa ve anlaşmalara uymasını ister zaten.

Dünyanın birçok yerinde her vakit yaşanan nice yargısal garabetliği düşündüğümüzde hukuk hatalarına dönük kaygıların dile getirilmesi vicdani duyarlılık adına insanın sahip olması gereken bir tavırdır da.

Bu anlamda devletleri yaşanacak yanlışlar konusunda uyaran her samimi tavsiye ‘testi kırılmadan önce' verilen altın değerinde öğütler olarak da görebilir.

Sonuçta bir devletin kendi ülke sınırları içinde kafasına göre davranmasının ne büyük felaketlere sebep olduğuna dair hem biz hem de dünya yeterince kötü deneyim yaşadı, biliyoruz. 

Kendi tarihimizin yaşanmışlıklarını hatırlatmaya gerek yok. Yanı başımızda yaşanan dram en taze örnek. Bir devletin insanlarına ne türden ağır, berbat, rezil acılar yaşatabileceğinin görüntüleri her gün gözlerimizin önünde.

Bu yüzden bir ülke içinde yaşanan anti-demokratik uygulamalar varsa, bu uygulamaların yanlışlığının gündeme getirilmesini bütünüyle ‘göz ardı edilesi maksatlı tavırlar' olarak değerlendirmemelidir.

Lakin son zamanlarda yaşananlara baktığımızda, insan hakları ve hukuk ihlali ilişkili duyarlılıklarda bir gariplik göze çarpıyor.

Memleketin Ana Muhalefet Partisi'nin Lideri dahi hayatımızı terörize eden FETÖ ve PKK gibi kanlı örgütlerden ve Cumhuriyet Gazetesi gibi çirkince ülkesini dışarıya gammazlayan yayınlardan tutuklanmış isimlerin tutukluluk haline itiraz etmekten daha ileriye götürebiliyor işi mesela.

Tutuklu insanların haklarındaki onca ciddi iddiaları bir çırpıda hafife alıp, kolayca onların suçsuzluğunu ilan edebiliyor. Hatta her birini özgürlük savaşçısı gibi lanse edip tek tek ismini okuyup, kalabalığı ‘burada' diye bağırtabiliyor.

Ana Muhalefet Partisi Liderinin ülkesinin gizli kalması gereken belgelerinin, bilgilerinin faş edilmesine ve kanlı bir darbe girişimine giden yolların döşenmesine aracı olan kişi ve kurumlara karşı sırf iktidar karşıtlığı nedeniyle bu denli ‘tuhaf' davranması anlaşılabilir mi?

Sabah akşam kendi ülkesini şikâyet ettiği Batılı ülkelerin bir tekinin dahi göz yumamayacağı eylemlerden tutuklu olanları akıl almaz bir hoyratlık ve düşüncesizlikle ısrarla ‘masum' göstermesi kabul edilebilir mi?

Kılıçdaroğlu ya da kendini muhalif diye tanımlayanlar, eğer gerçekten hukuk ve insan hakları derdindelerse daha ‘ilkeli' ve ‘objektif' olmaları gerekmez mi?

Mesela ‘Biz sizin tutukluluk halinizin gerekli olup olmadığı konusunda çalışmalar yapabiliriz…

Suçlandığınız konuları ve onlara istinaden istenen cezaların hukuka ve insan haklarına uygunluğunu sorgulayabiliriz…

Tutukluluk süresince herhangi bir kötü muameleye ve insan hakları ihlaline maruz kalmamanız için elimizden geleni yapabiliriz...

Bütün ciddi iddialara rağmen sizin özgür ve bağımsız bir mahkemede yargılanmanızın teminatı olabiliriz…

Fakat… Size isnat edilen ciddi suçlarla ilişkili olarak mahkemenin sonucunu görmeden ne sizi suçlu ne de özgürlük savaşçısı ilan ederiz' diyemezler mi?

Demedikleri gibi amaçları gün gibi ortadayken basın özgürlüğü ve insan hakları ihlallerini diline dolayan Batı'nın eline koz üstüne koz veriyorlar.

Kimin, hangi duyarlılığı, kime, ne maksatla gösterdiğini unutan bir aptallık ve dik kafalılıkla, ülkenin suçlandığı her meselede ‘sorunlu' bir hassasiyette ısrar edip, ülkelerini dünyanın diline düşürüp duruyorlar.