20 Aralık 2016

Kimse kimseyi kandırmasın, böyle mücadele olmaz…

Çok değil birkaç yıl önceki çözüm sürecinde Türk, Kürt birlikte özlemini çektiğimiz huzurlu günlerin heyecanını duyuyorduk bedenlerimizde.

Bir yandan kurtların sinsi planı bir yandan devletin rehaveti, tuhaf bir hızlılıkla barış rüzgarlarından eser bırakmadı.

Eskisinden daha beter bir karabasanın kirli çukuruna düşmüş gibiyiz şimdilerde.

Herkesin üzerine tedirginlik belasını atmaya çabalayan terör, kanlı yüzünü göstermediği gün bırakmamaya çabalıyor hayatımızda.

Sadece son 10 gün içinde yaşadıklarımıza bakın.

Beşiktaş ve Kayseri'de yaşanan hain saldırılarının acısı dinmeden Rus Büyükelçisi Andrey Karlov'un ölümü eklendi terör tarihimize. Büyükelçi, çocuk oyuncağı türü bir silahlı saldırıyla hayatını kaybetti. Saldırgan ise çevik kuvvet polisi Mevlut Mert Altıntaş çıktı.

Şaşırdınız mı?

Bu ülkeyi her türden alçaklıkla yüz yüze getirip, efendilerinin önünde diz çöktürmeyi görev edinmiş Cizvit Papazlarının hala dilediklerince at oynattığı bir ülkede yaşarken şaşırdıysanız eğer, kusura bakmayın ama siz avalın önde gidenisiniz.

Haydi daha önceki yazılarımızı okumadınız. Beşiktaş terör eyleminden hemen sonra yazdığımız yazının (İyi de bombacılar bu işleri nasıl yapabiliyor? 14 Aralık 2016 Çarşamba) son paragrafını da mı okumadınız?

‘Bugün siyasetçisinden bürokratına hâlâ yetkili mevkilerde kalabilen, kritik görevlere atanabilen FETÖ'cülerin olduğu bir ülkede kimse kusura bakmasın ama bu kadar bombaya dahi şükredesi geliyor insanın. Cehennemi bir örgütle mücadelede gösterilen bunca savsaklamanın, samimiyetsizliğin ve zafiyetin bedeli çok daha büyük olabilir(di) çünkü.'

Peki oldu mu?

Bölgede etkili iki ülkenin arasındaki ilişkileri bozmak için yapılmış provokatif bir eylemin ne kadar ‘büyük' olduğu bu aymazlıkların devam etmesi durumunda yaşanacak yeni terör eylemlerinden sonra anlaşılacak elbette.

Şaşırmıyorum ama anlamakta güçlük çekiyorum.

Ya biri bizimle fena halde alay ediyor diye düşünüyorum epeydir ya da başta 15 Temmuz olmak üzere FETÖ eylemlerinin hiçbiri olmadı, biz rüya gördük.

Cinayet görüntülerini izledik. Peki, henüz 22 yaşında bir gencin bu denli inanmışlığı, rahatlığı, profesyonel tavırları şaşırtıcı mı?

Pentagon patentli Cizvitlerin beyin yıkama seanslarıyla insanı nasıl insanlıktan çıkarabildiklerini ve aklın alamayacağı ne türden ölüm makinelerine dönüştürebileceklerini biliyorsanız hayır.

Lakin bunca alçaklık görüldüğü halde hala ‘hepsini bu devlet eğitmiş, büyük emek verilmiş çocuklar. Kimseye düşmanlığımız yok. Kendi çocuğumuza düşman olabilir miyiz? Hiçbir isme takılmıyoruz, hiçbir isimle ilgili önyargımız yok. Hepsi bizim evladımız' ifadeleriyle beyin yıkamanın nasıl bir gayya olduğunu bilmeyecek kadar safsanız şaşırırsınız elbette.

FETÖ'yü hala koruyup, kollayan, onlara dair mağdur edebiyatlarını yaygınlaştıran, kolayca masum ilan eden, görevlere atayan herkes bu cinayetlerin ortağıdır. Nokta…

Hem sonra böyle terörle mücadele mi olur? İstiklal savaşı verildiğine kim inanır?

Bombacıları PKK, DEAŞ, TAK, DHKP-C'de aradığı kadar FETÖ'de aramayan ve kendini bu cehennemi örgütten tamamıyla arındırması gerektiğini kavrayamayan bir ülke teslim alınmaktan kurtulabilir mi?

Çevik kuvvetteki sıradan polis memurlarından dahi kendini kurtaramamış bir devlet, kurtuluş mücadelesinde başarılı çıkabilir mi?

Kimse kimseyi kandırmasın artık.

Kadrolarında hala varlığını koruyan cehennemi bir örgütün her elemanına verilen intihar eylemi sonucunda ne yaşayabileceğini aklına getiremeyen bir devlet işin ciddiyetini bilmiyor demektir.

Beşiktaş'ta Kayseri'de ve daha önceki 27 yerde bombacıları sadece hücre evinde, sınırda, dağda arayan devlet boşa kürek çekiyor demektir.

Bu ürkütücü gerçekleri telaffuz etmediğimiz ve elbirliğiyle gereğinin yapılmasına destek olmadığımız sürece cinayetlerin sonu gelmeyecektir çünkü.

Büyükelçi suikastı, Beşiktaş'taki gibi polislerin içine girip kendini patlatan canlı PKK'lı ya da DEAŞ'lıdan daha tehlikeli olanın, devletin içindeki nice Mevlüt Mert Altıntaşlar olduğu gerçeğini herkese göstermeli artık.

Hep birlikte görmemiz gereken hakikat bu.

POLİSİN CİDDİYETSİZ HALLERİ

Daha önce de yazdım (Bu kadar çok polis neden ölüyor? 07 Aralık 2015 Pazartesi).

Bu ülkede yetkili polis amirleri, müfettişleri, müdürleri, bakanları, başbakanı polislerin sokakta ya da izlediğimiz haberlerde nasıl bir lakaytlık içinde olduklarını görmüyorlar mı izlemiyorlar mı?

Polislerin görev esnasındaki tavırlarına baktığımda çoğunlukla gördüğüm acemiliği, tedbirsizliği, amatörlüğü, güvensizliği, ucuz kabadayılığı, hafifliği, hazırlıksızlığı, aceleciliği sadece ben mi görüyorum?

Ekranlara iyi bakın. Olay yerini korumakla görevlendirmiş memurların çoğu elinde ya sigarasıyla ya telefonuyla meşgul ya da elleri cebinde yanındakiyle lakayt bir muhabbette.

Polis memurlarının en tedbirli olması gereken yerde dahi bu kadar rahat olması sadece benim gözüme mi batıyor?

Terörün bu azgın döneminde herhangi bir karakola gidip ‘amirin abisiyim, amcasıyım, babasıyım' deyin, ‘elinizi kolunuzu sallayarak içeriye kolayca girebilirsiniz' desem varın polisin halini siz düşünün.

Başta İçişleri Bakanı olmak üzere bütün yetkililere sesleniyorum. Polisin acemi, köylü, saf, amatör görüntüler vermesine engel olun artık. Yazıktır birçok polis maalesef ‘mesleki cehalet' kurbanı oluyor.