06 May 2016

Kimsenin Pelikan’a ihtiyacı yok

Geçen Pazar günü gündeme düşen Pelikan Bildirisi, ne bilenin ağzını açık bırakacak kadar şaşırtıcı bilgiler ne de kendini ülke tarihine not ettirecek kadar etkili, güçlü ve derinlikli bir bildiri olmamasına rağmen, ortaya çıktığı ilk birkaç gün epey alâka gördü.

En çok da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Davutoğlu arasında bir kriz yaşanması için neredeyse ellerine takıp oynayacakları zillerle dolaşır olan fırsatçı takımının at oynattığı sosyal medyada.

Gündeme düşmesinden birkaç gün sonra Başbakan Davutoğlu'nun başbakanlıktan çekileceğini açıkladığı olağanüstü kongre çağrısını kendi hanesine yazmasına inananlar olursa eğer, bir nebze de olsa ileride birilerince hatırlanabilir belki.

Lakin 27 maddeyle özetlenen Pelikan Bildirisi, herkesin bilip, konuşup ve yazdığı şeyleri söylüyor olsa da gizemli bir mantıkla kamuoyuna duyurulmasının ardındaki ruh hali daha çok ilgilendirdi beni.

Yoksa bildiride sıralanan onca konuya, zaman ve gündemin el verdiğince değinen yazıları bir yıllık Yeni Söz yazarlığımızın arşivlerinde dahi bulmak mümkün, uzağa gitmeye gerek yok.

Evet, insan merak ediyor ‘neden bugün, bu koşullarda memleket meseleleri ismin cismin gizlendiği esrarengiz bir hafiye edasıyla kaleme alınır?'

Hele de Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra yerine geçecek kişi için yaptırdığı temayül yoklamalarında 1. Gül, 2. Yıldırım, 3. Davutoğlu'nun öne çıktığını bilmeyen kalmamışken.

Ya da bildiride sadece Davutoğlu'na aitmiş gibi gösterilen insanın kendisine, zekâsına, bilgisine, okumasına bahşettiği aşırı emin olmalarla dışa vuran kibirli hallerden dem vurmayan çok fazla insanın olmadığı bir gerçekken.

Yakından bakıldığında Davutoğlu'nun onca birikimine rağmen, sorumluluğunu aldığı meselelerin pratik ve teorik kısımlarına dair yaşadığı soruların da…

Erdoğan'ın yerine seçilecek liderin Türkiye'yi ele ayağa düşürmeye çalışan Batı'yla, paralelle, Doğan medyasıyla uzlaşmaz bir kimlik taşımasının ülke için olmazsa olmaz bir şart olduğunun da...

Başkanlık sistemine duyulan ihtiyacın her fırsatta her yerde anlatılmasının gerekliliği de...

Muhteris karakterlerden muaf olamamış halleriyle başa ‘danışman' edilmişlerin liderle olan ilişkilerinin her vakit yoldan çıkarılma ihtimallerini taşıdığı da...

Gezi olaylarının, paralelin yolsuzluk iddialarının gerçekte Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı hedeflediğinin akıldan çıkarılmamasının gerekliliği de herkesçe biliniyorken.

Veya Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın stratejik yaklaşımları ve derin öngörüleriyle birlikte değerlendirildiğinde daha net görülebilen eksikliklere, aksamalara dair eleştirilerinin birçoğunca gerçek isimlerle rahatça yapılabiliyorken.

O vakit bu tür muğlâk tavırların kısa dönemde getirdiği yararlara kapılmak yerine, özlenen ahlaki duruşların toplumda çoğalıp, yerleşmemesindeki etkileri üzerine düşünmek daha yararlı olmaz mı?

Hem baksanıza kimliksiz, isimsiz ortaya çıkmanın dramatik ruh haliyle olsa gerek, Pelikan Bildirisi, yazarına epey okkalı bir kaş yapayım derken göz çıkarma hatası da yaptırıvermiş.

Kendini  ‘canını feda edecek' kadar Reisçi(!) olarak tanımlayan pelikanın, bildiri girizgâhında çizdiği Cumhurbaşkanı Erdoğan resmi üzerine düşündüğünüzde, o resmin gerçekle alakasının olmamasına adeta şükrediyorsunuz.

‘Hocanın ekibi yeterince konuştu. Hocalarıyla beraber yeterince ortalığı karıştırdı. Biraz da biz konuşalım mı? Biraz da, REİS için canını feda edecekler konuşsun mu? Çok az kişi aslında neler olduğunu biliyor. Kâbus gibi.'

Erdoğan'ın liderliğinde adeta ayağa kalkan bir ülkenin vatandaşı olmanın gururunu yaşarken bu girizgâhla içinizin kararmaması, umudunuzun tükenmemesi için geriye bir neden kalabilir mi? Ya FETÖ'nün arsızca geride kalan müritlerini kirli cephelere sürmek için uçurduğu ‘Yakında her şey değişecek, devran dönecek' yalanlarının doğruluğuna inanmamanız için bir sebep?

Pelikan, sümsük kuşu, karga ya da akbaba…

Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi bir lider için de olsa ‘gizli tanık' garabetliğinde kendini saklayan pelikanlara ne Erdoğan gibi kendini kanıtlamış bir liderin ne daha da etkinleştirilmesi istenen ülke demokrasisinin ne de memleket insanının sahip olması gereken ahlaki duruşun ihtiyacı var.

Siyasetin de demokrasinin de toplumun da hayır göreceği asıl hal; iyi niyetinden, samimiyetinden kuşku duyulmayacağını kanıtlamış, eleştiri kültürünün gerektirdiği ilkeler çerçevesinde kendi ismi ve cismiyle lafını söyleyip, yazısını kaleme alabilenlerin çoğalması, çoğaltılmasıdır bence.

Gerisi gizemi seven kuşların çoğalmasından başka bir işe yaramaz.