KİRLİ RUH, BEYAZ MASKE: AMERİKA Kriminal Dün ve Umutsuz Geleceğin Ülkesi; ABD
Köleliği kaldırdığını ilan eden ABD, gerçekte ise kölelik sistemini devam ettiriyor. 27 Temmuz 1964 gibi yakın bir tarihe kadar Federal Mahkeme'ye başvurma hakları olmayan Amerika Birleşik Devletlerindeki siyahlar şimdi bu hakka kavuşmuş olsalar da kölelikten kurtulamadılar. ABD’nin Afrika kökenli siyah tenli insanlara ve Kızılderililere yönelik ırkçı yaklaşımı her geçen gün daha fazla tartışılmaya devam ediyor. Diğer taraftan geçtiğimiz yıllarda ABD Başkanlığına siyah tenli bir insanın gelmiş olması ise tam anlamı ile bir göz boyama olarak nitelendirilmişti. Obama’nın başkanlığı “siyahlar ancak iyi ev kölesi olurlarsa kıymet bulurlar” anlayışına iyi bir örnek olarak gösteriliyordu.
TEMELLERİ KAN OLAN
BİR UYGARLIK
1619 yılında Amerika
kıtasına yerleşmeye başlayan Batılılar, hem bu toprakların yerlileri olan
Kızılderilileri soykırıma tabi tutmuş, hem de vatanlarından kopartarak
gemilerle getirdikleri Afrikalıları köle olarak kullanmışlardı. Avrupalıların
Amerika’da kurdukları temeli kan olan uygarlığın “köle”lik tarihi ise yürekleri
dağlıyor. 1619 yılında Afrika’dan yola çıkan köleler İngilizler tarafından
Virginia’ya getirildiler ve bu tarih insanlığın en utanç verici
uygulamalarından birinin de başlangıcı oldu. Amerika kıtasındaki sömürgeci
Avrupalılar bu tarihten sonra inanılmaz sayılarda köleye ihtiyaç duymaya
başladı ve bu ihtiyacı akıl almaz zulümlerle karşıladılar. İlk defa 1808
yılında yurtdışından ülkeye köle getirilmesi yasaklandı fakat bu asla
uygulanmadı. 1863’de ise başkan Abraham Lincoln "Azat Beyannamesi"ni
yayımladı. Hemen ardından 1865’de ise bu defa köleliği yasakladıklarını iddia
ettiler fakat resmi düzlemde dahi bu iğrenç uygulama 1960’lara kadar devam
etti.
Zaman zaman kölelikle
alakalı bazı iyiye yönelik düzenlemeler yapan ABD, 1896 yılında ise geriye
dönerek ırk ayrımının anayasal olduğuna hükmetti. Bu tarihten sonra utanç
verici uygulamalarını hızlandıran ABD, ancak 50 yıl kadar sonra ırkçı
anlayıştan biraz olsun taviz verdi. 1947’de Jackie Robinson, ABD Ulusal Beyzbol
Ligi'nde oynayan ilk siyah oldu ve 1948’de ise Başkan Truman, ABD ordusunda ırk
ayrımının kaldırılması talimatını verdi.
1954’de Yüksek
Mahkeme, okullardaki ırk ayrımının anayasal olmadığına hükmetti. 1955 tarihinde
de Rosa Parks adlı kadın, Alabama'da otobüste yerini bir beyaza vermeyi
reddetti. Tutuklanması, Martin Luther King öncülüğünde 1 yıl süren ve çok ses
getiren bir boykotu beraberinde getirdi. Afrika kökenliler 1 yıl boyunca
otobüslere binmediler ve işlerine toplu halde yürüyerek gittiler. 1963’de
Martin Luther King, Alabama'da insan hakları gösterileri sırasında tutuklandı
ve 1965 yılında İnsan hakları savunucusu siyah tenli Müslüman Malcolm X şehit
edildi. Alabama'da insan hakları gösterileri şiddet kullanılarak bastırıldı. Oy
Kullanma Hakkı Yasası, Kongre'den geçti.
1966’da Edward
Brooke, seçilen ilk siyah senatör oldu. 1968’de Martin Luther King, Tennessee
eyaletinin Memphis kentinde suikaste kurban gitti ve bundan 22 yıl sonra
Douglas Wilder, Virginia Valisi seçilerek ülkenin ilk siyah valisi oldu. 20
Ocak 2009’da ise Barack Obama Beyaz Saray'da düzenlenen törenle yemin ederek
resmen 44. ABD Başkanı oldu.
İŞBİRLİĞİ VARSA
KIYMET VAR
ABD Başkanlığına
siyah tenli bir insanın gelmiş olması ise tam anlamı ile bir göz boyama olarak
nitelendirilmişti. Siyahi liderlerden Dr. Martin Luther King, siyahlarla
beyazların eşit olduğu bir rüyadan bahsediyor ve özgürlüğün ancak tavizler
vererek ve uzlaşarak elde edileceğine inanıyordu. Malcolm X gibi Müslüman
liderler ise uzlaşmak ile yetinmeyerek buna ilaveten siyahların maruz kaldığı
beyaz zulmün açtığı maddi ve manevi yaraların sarılması gerektiğini savunmuş ve
bu amaçlara ulaşmak için tavizsiz bir direniş verilmesi gerektiğini ifade
etmişlerdi.
Malcolm X’in
mücadelesinin İslami bir mücadele olması da temelleri kanla beslenen ABD
tarafından kabullenilmemişti. Bilindiği gibi Malcolm X; “Özgürlüğe inanan bir
dine mensubum. Halkım için mücadele etmeyi men eden bir dini kabul etmek
zorunda olsaydım, o dinin canı cehenneme derdim” sözleriyle İslam’dan
beslendiğini her fırsatta belirtiyordu.
SİYAHLAR YİNE MAĞDUR
Martin Luther King’in
öldürülmesi esnasında yanında bulunan Jesse Jackson ise geçtiğimiz yıllarda The
Guardian gazetesine çok ilginç açıklamalar yapmıştı. On yıllardır eşitlik
mücadelesinin önde yürüyen isimlerinden bir olan Jackson, daha gidilecek uzun
bir yol olduğunu söylemiş ve bazı iyi gelişmelere rağmen çok kötü gelişmelere
de değinmişti.
Jackson; “Afrika
kökenli Amerikalıların dörtte biri yoksulken beyazlar arasında bu oran yüzde 8.
Her 10 siyah çocuktan yedisi liseyi bitiremiyor; New Jersey gibi eyaletlerde
siyah çocukların okuldan atılma oranı beyazlara göre 60 kat fazla.
Cezaevlerinde üniversitede okuyanlardan daha fazla siyah genç var. Siyah
erkekler beyazlardan ortalama altı yıl daha az yaşıyor” demişti.
Toparlarsak eğer,
temelleri kan ile oluşturulan Amerika, bir şekilde bugün de o kan deryasının
üstünde yükselmeye devam ediyor. 400 yıl önceki köleler ile bugünün siyahi
ezilen sınıfları bazı gelişmelere rağmen yine toplumun en alt tabakasını
oluşturuyorlar. ABD’nin Afrika kökenli siyah tenli insanlara ve Kızılderililere
yönelik ırkçı yaklaşımı her geçen gün daha fazla tartışılmaya devam ediyor ve
bu ötekileştirme, kaynakların adil paylaşılmaması ve kötü algı nedeniyle
tartışılmaya da devam edeceği ortada.
Mustafa Uzun
Araştırmacı – Yazar
***
90’LARIN EZGİLİ GÜNLERİNE BİR KAÇIŞ ALANI
“Dağlar kucak açmış beni bekliyor
Vakit bu vakittir duramam artık
Gözü yaşlı Kudüs beni bekliyor”
Mısraları günümüz reel politiğinde Türkiyeli
Müslümanları pek sarmasa da muhteşem müzikleri, yürekleri ayağa kaldıran sesi
ve hiç bitmeyen o 90’ların heyecanını bugüne taşıyor Ammar.
“Kurşun gibi, kurşun gibi yar
Vurgun gibi yar, yüküm ağır yar
Dağlar gibi yar, dağlar gibi yar”
90’ların o samimi, heyecanlı, sade mücadelesinin
özlemini çekenler Ammar’da soluklanabilirler. Son dönemde çıkarttığı kaliteli
albümlerle bu boşluğu dolduran Ammar Acarlıoğlu, bir kaçış alanı gibi, acil
çıkış modunda hizmet vermeye devam ediyor.
“Nice masum yolları gözlüyor
Milyonlarca mümin yürek sızlıyor
Baştan sona dünya seni özlüyor
Uyan ey İslam’ın aslanı uyan”
Genç kalmak, dünyamızda, çevremizde gelişen olayları
değerlendirirken o eski heyecanları unutmamak ve konformizmin kollarında ruhen
can vermemek için bu müzikler ilaç görevi yapıyor. Kim İbrahim gibi teslim
olmak istemez ki?
“Yollarım çıkar belki bir düze
Yürürüm artık ben de gündüze
Nemrut ateşi getirir dize
Teslim olmalıyım İbrahim gibi”