12 Ağustos 2016

Kırmızı beyaz okyonus

7 Ağustos “Demokrasi ve Şehitler Mitingi” gelmiş geçmiş en kalabalık miting olarak tarihe geçti. O ana şahitlik eden milyonlar arasında olan, KKKTC Başbakanı Hüseyin Özgürgün'ün hiç unutulmayacak olan şu cümlesi her şeyi anlatmaya yetiyor:  “Ben o gün kırmızı beyaz bir okyonus gördüm”

Gerçekten öyleydi. Ben de o okyanusa katılmak için akan onlarca coşkun nehire- denize şahitlik ettim. Sokaklarda, caddelerde akan nehirlerin kare kare fotoğraflarını çektim.

Bir çok kez “Aman Allahım” dedim. İnsanlardaki duygu, ruh, coşku tarifsizdi. Yaşlısı, genci, çocuğu, bebeği, açığı, kapalısı, solcusu, sağcısı, hastası, engellisi hepsi ellerinde bayrak yollardaydı.

“Miting alanı dolu kapılar kapalı” sözleri bile kimseyi yolundan döndürmüyordu. Herkes “gidebildiğimiz yere kadar gidelim” düşüncesindeydi.

Aksaray; Muratpaşa Camiinden, Beyazıt; üniversiteden itibaren, Zeytinburnu; Kazlıçeşme'den itibaren doluydu. Yenikapı açıklarında Gemiler, tekneler insan doluydu. Şimdi sayın saya bilirseniz. Bütün sayı matikler iflas eder. Iraklısı da, Afrikalısı da, Azerisi, Kırgızı, Türkmeni ve daha nice ülkelerden herkes oradaydı.

Sadece İstanbul değil, ülkemizin tüm meydanları miting alanıydı. Onlar, Konya da, Yozgat'da, Diyarbakır'da, Edirne'de, Bingöl'de değil sanki Yenikapıdaydılar..

Biz şu ana kadar böyle bir şeyi ne gördük, ne işittik, ama şairlerimiz yıllar öncesinden görmüşler ve hissiyatlarını, duygularını ne güzel belirtmişler.

Bakın Faruk Nafiz Çamlıbel ‘Bayrak Altında' şiiriyle günümüzü ve yaşananları nasıl anlatıyor.

“Bu gün genç, ihtiyar, kadın, kız, kızan,
Uzanıp yatsak da çardak altında,
Boruyu çalınca yarın borazan,
Hemen toplanırız bayrak altında.

Bizi hiç tasalı görmez bu yerler;
Yiğitler, ölürken bile gülerler,
Yeter ki yaşayan er oğlu erler,
Bizi çiğnetmesin ayak altında.

Kalbimiz çırpınır yurdu andıkça,
Gözlerde zaferin nuru yandıkça;
Üstünde bu bayrak dalgalandıkça,
Gönlümüz rahattır toprak altında.”

 

 

Bayrak şairimiz Arif Nihat Asya dönüp dönüp okuduğumuz o muhteşem dua şiirinde nasıl içtenlikle yakarıyor Allaha:

“Biz, kısık sesleriz... Minareleri,

Sen, ezansız bırakma, Allah'ım!

Ya çağır şurda bal yapanlarını,

Ya kovansız bırakma, Allah'ım!

Mahyasızdır minareler... Göğü de

Kehkeşansız bırakma Allah'ım!

Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,

Müslümansız bırakma, Allah'ım!

Bize güç ver... Cihâd meydanını,

Pehlivansız bırakma Allah'ım!

Kahraman bekleyen yığınlarını,

Kahramansız bırakma, Allah'ım!

Bilelim hasma, karşı koymasını;

Bizi cansız bırakma, Allah'ım!

Yarının yollarında yılları da,

Ramazansız bırakma, Allah'ım!

Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü,

Ya çobansız bırakma, Allah'ım!

Bizi sen sevgisiz, susuz, havasız

Ve vatansız bırakma, Allah'ım!

Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,

Müslümansız bırakma, Allah'ım!”

 

Dilaver Cebeci'nin ‘Türkiyem' şiirini bilmeyen yok artık. Sözlerini bile ezberledik.

Şiirlerinin birçoğu türkü olup söylenen Abdürrahim Karakoç ‘Kara haber' şiirinde bakın neler diyor:

“Ellerin yurdunda çiçek açarken,
Bizim ile kar geliyor gardaşım.
Bu hududu kimler çizmiş gönlüme?
Dar geliyor, dar geliyor gardaşım.

Güzel olmuş sıra sıra söğütler,
Dağ ardında unutulmuş şehitler.
Hürriyete seymen giden yiğitler,
İki gidip bir geliyor gardaşım.

Üç aylık bebekler tutuldu taşa,
Düşmanlar geriden eyler temaşa.
Yaratan böylesin vermesin başa,
Zor geliyor, zor geliyor gardaşım.”

Necip Fazıl Kısakürek ‘Sakarya' şiirinin bir mısrasında ne diyordu:

“Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;

Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!”

 

Evet, bu olay milletin Sakarya olup ayağa kalkışıydı. Abdurrahim Karakoç'un dediği gibi, ‘zor geliyordu' artık.