Kitapların âşığı ve muhafızı Muallim Cevdet
1931 yılında Türkiye’de tarihî evrak ve belgelerle dolu arşiv katliamı yaşandı. Altı asırlık Osmanlı Türk kültürüne ait hazine değerinde belgelerin Bulgaristan’a yok pahasına satılmasıydı bu katliamın adı. Kemalist İsmet İnönü Hükümeti’nin tâlimatıyla İstanbul Defterdarlığı Hazine Dairesi’ndeki 400 sandık tarihî evrakların Bulgaristan’a satıldığını gazetelerden duyan ağır kitap âşığı Muallim Cevdet birkaç dostuyla Sirkeci tren garına gider. Garın koridorlarına yayılmış balya balya tarihî belgeler, defterler esir kampına götürülmeyi bekleyen güzide insanlar gibi duruyordu.
ARŞİV KATLİAMINI DURDURAN ÂLİM
Vagonlara gelişigüzel yüklenen
balyalardan havalara uçuşan, yollar savrulan belgeleri civardaki çocuklar ne
olduğunu bilmeden topluyorlardı. Muallim Cevdet ağlamaklı bir halde yalvar
yakar bir dille çocukların her birine yirmişer kuruş vererek toplanan evrakları
satın alır ve iki yüz balya evraktan elli bir çuvalını kurtarır. Mücadelesi
bununla kalmaz. Türk İslâm medeniyetine ve millet değerlerine muhalif Başbakan
İsmet İnönü’ye, Türk Tarih Kurumu’na ve Bulgaristan Türk Derneği’ne dilekçeler
yazarak bu hainâne satışın durdurulmasını ister.
Dursun Gürlek’in “Ayaklı Kütüphâneler”
kitabından ve Akademik Dergipark.org.tr’de yayınlanan “Muallim Cevdet’in arşiv
ve kütüphâneciliğe hizmetleri” yazısında Osman Nuri Ergin’in “Muallim Cevdet’in
hayatı eserleri ve kütüphânesi” kitabından yapılan iktibaslardan okuyup
tanıdığım ve şahsiyetine meftun olduğum kitapların âşığı ve muhafızı Muallim
Cevdet’in haddim değil ama getir götür işini yapan ayakçısı olmak, gariban
evinde sobasını yakmak ve varsa çayını demlemek isterdim.
Asıl adı Mehmet Muallim İnançalp olan
kitap sevdalısı bu zat (1883-1935) bir kahramandır. Tüfek teçhizat kuşanıp
cephede düşmanla savaşan bir kahraman değil. Osmanlı Türk hâfızasını taşıyan
belgeleri kurtaran ve muhafızlığını yapan bir kahraman… 1907’de Bakü’de
kurulmasına öncülük ettiği Füyûzât adlı öğretmen okulunda muallimlik yapmış,
Azerbaycan Türklerinde baş gösteren din ve parti çekişmelerinin azalmasına ve
“uyanış hareketleri” ne rehberlik etmiş millî hasletlere sahip dindar bir
şahsiyettir.
KİTAPLARA ADANMIŞ BİR HAYAT
Evlenmek aklına düşmeyen kitap âşığı bu
güzel insan ömrünün sonuna kadar bütün kazancını kitaplara vermiş, binlerce
eski yazma eser ve ilim kitapları toplamış, değerli eserler yazmış, Arapça,
Farsça, Almanca, Latince, Fransızca, Rusça bilen, gürültülü yerlerden,
kalabalık çevreden, mâlâyânî konuşmalardan kaçan bâzan münzevî meşrep, bâzan da
Avrupa ve Rusya’ya kitap ve ilim fütuhatına çıkan faal bir âlimdir.
Hayatı, kendisi gibi yüksek seviyede
kitap sevdalısı ve kitabiyat âlimleri arasında geçti. Ağır kitap âşıklarından
İsmail Sâip Sencer’e ve Ali Emirî’ye hürmet ederdi. Kaşgarlı Mahmud'un Dîvânü
Lugati't-Türk adlı meşhur kitabının tercümesini yapan ve yayınlayan Kilisli
Muallim Rıfat Bilge dostuydu ve kendisi hakkında şöyle yazmıştı: “Merhum
hakikaten ayaklı kütüphâne denilen üstadlardandı. Diğer ayaklı kütüphâneler
gibi o da sahaflar çarşısını, eski kitapçı dükkânlarını, büyük kütüphâneleri…
adres edinmişti.”
Günlerinin çoğunu sahaflar çarşısında
geçirirdi. En çok uğradığı kitapçı dükkânı meşhur sahaflardan Raif Yelkenci’nin
yeridir. Ona, kurmak istediği büyük bir kütüphâne hayâlini anlatırdı. Kitap
kokuları arasında kitap sohbetleriyle en mutlu olduğu ve gönlüne şifa bulduğu
yer bu dükkândır. Sahafta ilk kez gördüğü eksik tarafları olan yazma eserleri
alır ve haftalarca uğraşarak düzeltirdi. Sahaflar eski yazma eserleri kimseye
satmaz, onun için ayırırlardı. Taksitle kitap alırdı. Sahaflar dürüstlüğünü
bildikleri için aldığı kitapları peşin fiyatına verirlerdi. Kimi zaman o kadar
çok kitap alırdı, hamal götürürdü. Ehil bir sahaf nadir bulunan bir kitabı bu
kitap âşığına satmaktan keyif alırdı.
Günümüzde yaşayan kitap kurtlarının
ilgisini çekeceği ve özeneceği hâtıraları var. Tanzimat Dönemi’nde çıkan
“Muhbir” gazetesinin bütün sayılarını bir kitapçı ahbabında bulur bir hafta
içinde okuyup getireceğini söyler. Uzun zaman geçer ve kitapçı getirmesini
ister. Muallim Cevdet, “Üç aydır getirmeyişimin sebebi, vermek istemeyişimdir.
Onun benden parasını alabilirsin” der. Kitapçı çok yüksek fiyat istese de
parayı öder ve gayesine ulaşır. Kitap ve benzeri kağıttan mamûl kıymetli
kaynaklar için etmeyeceği fedakârlık yoktur.
YİYECEĞİNDEN KESİP KİTAP TOPLAYAN ADAM
Öylesine cezbeli bir kitap müptelâsıdır
ki, kitapla baş başa olduğunda istiğrak hâlindedir. “Ayaklı Kütüphâneler”
kitabından Elif Naci’nin yazdıklarını, bir kahramana gıpta eden duygularla ve
titreyerek okudum: “Kışın, sırtında bir pelerin, elinde bir şemsiye, odasına
girer, kitaplara dalar, onların kenarlarına bir şeyler yazar ki, ayrı bir kitap
olacak değerdedir. Kitaptan ayırıp bir battaniye almayı çok görüyordu. Bu fakir
muallim yiyeceğinden keserek kitap topluyor, İstanbul Şehir Kütüphânesi’ni
kuruyor, bunu millete bağışlıyor, kendisi de açlıktan verem olarak, canından
çok sevdiği kitaplarından ayrılıyordu.”
Adı geçen kaynaklardan okuduğuma göre
Cevdet Paşa Kütüphânesi belgeleri başta olmak üzere Ayasofya, Defterhâne,
Evkaf, Maliye, Meşihat, Bahriye, Tophâne, Adliye belgeleri; Maarif Vekâleti
evrak ve defterleriyle Başbakanlık ve Dışişleri belgeleri onun elinden geçmiş.
En büyük hizmeti de âhir ömründe topladığı el yazması dâhil, yerli ve ecnebî
dillere ait 11.000 cilt kitabını devrin İstanbul Belediye Kütüphânesi’ne
vakfetmesidir.
Medeniyetimizin hâfızasını taşıyan
kitapların toplayıcısı, muhafızı ve “Türk arşivciliğinin kurucusu” unvanına
sahip bu güzel adam vasiyeti üzere Edirnekapı Mezarlığında medfun ve kendisi
gibi kitap âşığı bir âlim olan dostu Babanzâde Ahmet Naim’in yanına defnedilir.
Vasiyetinde kitaplara olan aşkını ve kitaplarının korunmasını dile getirir:
“Ömrümde kitaptan başka bir şeyden zevk
almadığım için borçlarım hep o yüzdendir. Benim gibi Allah sayesinde birçok kitaba
ve koleksiyonlara malik adamlar ansızın vefatlarında bu metrukâtın
satılmamasını, iyice tesbitten sonra İstanbul’da bir müzeye veya itinalı bir
kütüphâneye vakfedilmesini dostlarına peşinden tavsiye etmeli.”
Bu kahraman insan, modernizmin ve görsel-dijital salgının yayılmasıyla kimlik ve “kitap şuuru” nu kaybeden üniversiteli gençlere hararetle anlatılmalı.