Kitaplarla lisansız konuşan âlim Kâtip Çelebi
Osmanlı devri âlimlerinden
Kâtip Çelebi (1609-1657) müfrit bir kitap kurdu ve okuyucusudur.Asıl adı Mustafa olan, çocuk yaşta
başladığı Dîvan kâtipliği görevinden dolayı Kâtip Çelebi diye hitap edilen,
devrinin sınır tanımaz kitap okuyucusu bu âlim zat kitaplarla dostluğunu şöyle
anlatır:
GECE GÜNDÜZ ŞEVKLE KİTAP OKURDU
“On sene kadar zaman gice
gündüz iştigâl idüp bî-hadd kütüb görmek müyesser ve ekser fünûnı tetebbu
müyesser oldı. Gâhî bir kitâbı görmeğe şevk düşüp gurûb-ı şemsden tulâ’a dek
şem’a yanar kelâl ve melâl gelmez idi.” Diyor ki: Güneşin doğmasına kadar mum
ışığında gece gündüz kitaplarla iştigal ettim. Bundan yorgunluk ve üzüntü
duymadım. (Kâtip Çelebi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları)
Onun, “Kitaptan daha iyi bir
arkadaş yoktur. İnsana dert ortaklığı eder, insanın gönlünü açar, yüreğine su
serper. Gönlünün her dileğine onunla kavuşursun. Böylesine güzel bir dost
görülmemiştir; ne incinir ne incitir” sözünü her kitapsever çerçeveye alıp
başucuna asmalıdır.
KİTAPLAR İÇİN HER YOLA BAŞ KOYAN ADAM
İlim ve kitap hırsından
dolayı eserlerinin çoğunu yarım bırakan, meşhur Keşfü’z-Zünun ve Cihannüma’nın
yazarı bu zat adını duyduğu kitapları bulmak için her yola baş koyan hırslı bir
insandı. Bu hırs maddî değil, ilim hırsıydı.Annesi ve zengin bir akrabasından düşen mirasın büyük bir kısmıyla
medeniyet coğrafyamıza ait nerede kıymetli kitap varsa satın almış. O tarihte
bulunması zor olan ilim kitaplarını arayıp bulan bu velut âlim devrinin en
zengin hususi kütüphânesine sahipti.
Prof. Dr. Bekir Karlığa’nın
Türk Edebiyatı Dergisi’nin Ağustos 2009 sayısındaki mülâkatında “Batı
emperyalizminin hedeflerini ve Osmanlı için doğuracağı tehlikeleri ilk fark
eden Müslüman düşünür” dediği Çelebi bulunması imkânsız denilen kitapları bulup
kütüphânesine koyduğunu haklı bir gururla anlatırdı. Devrin Dîvan şairlerinden
Şeyhülislâm Yahya Efendi bir sohbette “Çelebim, bin ciltten fazla tarih
kitabınızın olduğu söyleniyor, doğru mudur?” diye sorar. Çelebi “Olması
gerektir” der. Şeyhülislâm’ın inanmadığını sezince, ertesi gün beş yüzden fazla
kitabını kiraladığı on katıra yükleyip, Şeyhülislâm’ın konağına gönderir ve
haber salar: Fakirhânede kalanların sayısı bundan daha fazladır. İsterlerse
gelip görebilirler.” (İslâm medeniyetinin büyük sîması: Kâtip Çelebi,
Fikriyat.com, 5 Ekim 2018)
BİR GÜNLÜĞÜNE KİRALIK KİTABI BİR GECEDE OKURDU
Halep Medresesi’nde genç bir
molla iken sahaflara uğrardı. Diğer mollalar ise para biriktirip
istirahatlerine bakardı. Hacca niyet etmişti. Fakat onun gözü kitaplardaydı,
muradı âlim olmaktı. Sahaflardaki yazma eserleri alacak gücü yoktu. Her bir
kitabı bir gecede okumak üzere kiralık alıp okurdu. Türk İslâm kültürüne bîgâne
Kemalist Cumhuriyetin eğitim sistemi, idareli harcadığı parasının bir kısmını
kitap okumak için gece yaktığı mumlara ayıran bu âlimin benzerini
yetiştirebilmiştir? “Kitap okumak eziyet” diyen günümüzün sözde bilim
insanlarının varlığı, “Mumlar tükenir, güneş doğar, ben hâlâ okurdum; gözüme
uyku girmezdi…” diyen Kâtip Çelebi’nin
yanında ne ifade eder?
KİTAPLARA ULAŞMAK
İÇİN CANINI BİLE TEHLİKEYE ATARDI
Memuriyeti dolayısıyla
seferlere katılan Çelebi gittiği yerlerde sahaflara uğrayarak önemli kitapları
alıp, İstanbul’a götürmek için sandıklarda muhafaza eden kararlı bir kitap
dostuydu. Kitaplarla dostluğunu mermerlere kazınacak şu veciz sözle anlatır:
“Kendisiyle konuşup sohbet edilecek, kitaptan daha iyi bir dost yoktur. Çünkü
kitap insanla lisansız konuşur ve cevap da istemez.”
İstanbul dışında en netameli
beldelerde dahi haberdar olduğu kitaplara ulaşmak için canını ve sıhhatını
tehlikeye atar, aradığı kitaba mıhakkak ulaşırdı. Hadis âlimlerinin, Padişah ve ünlü şahısların vefatlarına
dair eserler olan Vefeyât, Tabakat ve tarih kitapları bulmak için elinden
geleni yapardı. (Kâtip Çelebi Hayatı ve Eserleri, Prof. Sait
Öztürk, Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği org.tr. / 20 Şubat 2013)
SEFERLERDE BİLE KİTAP TOPLAYIP OKUYAN ÂLİM
Vazifesi icabı katıldığı
seferler onu kitap okumak ve kitap araştırmaktan geri koymadı. Dördüncü
Murad’ın Revan Seferi’nde kitap sorup arayan bu insanın kitap sevdasını
anlatmak bir hikâye konusudur. “Mızrak şakırtısı el’an kulağımdadır” diyen
Çelebi seferlerde her türlü sıkıntıları yaşayan, geceleri her ân düşman
saldırılarına uğrayabilecek çadırların ve çukurların içinde yatan, gündüzleri
kitap okuyan ve defterlerini yazıyla dolduran müthiş bir insandır. (Kâtip
Çelebi, Kültür ve Turizm Bakanlığı yayınları, 1989)
Orduyla birlikte katıldığı
birçok seferden kitap toplayarak İstanbul’a dönen onun gibi bir âlim örneği
tarihte ve günümüzde var mıdır? Salgın hastalıkların korku saldığı bu
seferlerde bile kitap bulma dâvasından vazgeçmeyen kitap müptelâsı bu âlimin
romanı yazılmadı, belgesel filmi çekilmedi? (ilbeyali@hotmail.com)