29 Mart 2019

Kitleleri alıklaştırmak ve Binbaşı Ersever Uğur Dündar’ı neyle suçladı?

Modern zamanların büyücülüğü budur işte! Herkesin kendi gözüyle gördüğü ve kulaklarıyla duyduğu yalın gerçekleri unutturup tam aksi istikamette kurgulanmış yapay gerçekliklerle soytarılılaştırırlar sizi! Ve bunu gülmeden yaparlar... Yapay gerçeklik olarak dolaşıma sokulan safsataları tekrarlayan ve savunanların ciddi bir yüz ifadesiyle alkışlandığını, yalın gerçeğe davet edenlerin ise alaya alındığını belirli bir süre izleyen kalabalıkların içerisinden küçümsenmeyecek sayıda insan tekini yürüyen bir “herzeye” çevirebilir, böylece toplumsal hareketlerde dilediğiniz gibi kullanacağınız ebleh bir kütle edinmiş olursunuz. Kabul edelim ki önce Kemalizm, ardından küresel hegemonyanın içimize uzanan diğer enstrümanları bu işi çok iyi kotardılar ve dönüştürmeye de devam ediyorlar. Esen seçim rüzgârı bu durumu daha da görünür yaptı.

 Bakın, “Deniz Baykal'ı CHP Genel Başkanlığı'ndan bir kaset darbesiyle indiren ve yerine Kemal Kılıçdaroğlu'nu oturtan kimdir” denildiğinde tartışmasız şekilde herkes, herkesçe mâlum olan doğru cevabı verecektir; FETÖ! Yâni FETÖ'nün, doğrudan kontrol ettiği, siyasi uzantısı olan parti hangisidir? AKP!!!

 Üst cümlede belirtilen ve herkesin gözlerinin önünde yaşanan bu hadiseye ilişkin bilgi nasıl oluyor da bir cümle sonra bu denli bağlamsız bir abese çakılıyor diye şaşkınlığa düşüyor musunuz? Manipülatif büyücülük budur işte!

 Altı ay içinde başbakan olacağını söyleyen bir kadının bahsettiği süre içerisinde belirlenmiş bir seçim yok ama bir darbe varsa ve o kadın hâlen dışarıda politika yapabiliyorsa bu manipülatif büyücülükle devletin aklının alınmasındandır!

 Bakın Uğur Dündar'ın 27 Mart 2019 Tarih'li “Son Virajda seçmen CHP'den ne bekliyor” yazısında altına imza attığını söylediği ifadelere...

 31 Mart Yerel Seçimleri'ne 4 gün kalmış ve ARTIK CHP yönetiminin ‘Seçim ve sandık güvenliği' konusunda kamuoyuna güvence verip taahhütte bulunması gerekiyormuş.

 CHP üst yönetiminin, BU SEÇİMDE seçmenlerin ‘oylarına sahip çıkılacağına' dair etkili bir güvence vermesi ve böylece muhalif seçmenin ‘seçime katılma hevesini' canlandırması, kaçınılmaz bir zorunlulukmuş.

 Ancak onlarca seçimdir bir türlü cevap bulunamayan şu sorular, bu seçim öncesinde de varlığını koruyormuş: 1) Sandık güvenliği konusunda her türlü hileye karşı alınan ‘yeni önlemler' neler ve bu önlemler geçmişte yapılan hangi hataları ortadan kaldırmaya yönelik? 2) Seçim sonuçlarının açıklanmaya başlamasıyla beraber AA tarafından manipülasyon yapıldığı iddialarının doğruluk payı var mı? Varsa buna karşı bu sefer neler yapılacak?

Sorular basitmiş fakat 17 yıldır tatmin edici yanıtlar maalesef bulunabilmiş değilmiş.

 Sonuçları, sayımları ve rey pusulalarının emniyeti bakımından Dünya'nın en güvenli seçimlerinin yapıldığı bu ülkedeki oylama işlemleri üzerine her cümlesiyle paranoyakça hezayanlar saçan Uğur Dündar'a bu yazısıyla ilgili olarak yöneltilmesi gereken sorular yok mu? Ayrıca bu ülkede seçim güvenliğini sağlama görevini ne zamandan beri bir parti üstleniyor?

 Daha önce de yazmıştım; Her seçmen reyini TC numarası, kimlik ibrâzı ve imza karşılığında kullanıyor. Seçmenler sandık görevlilerince kendilerine teslim edilen pusula ve zarfı, tercihlerini işaretledikten sonra tüm parti müşahitlerinin gözleri önünde içi görülen şeffaf sandıklara atıyor. Bu

şeffaf sandığı yine bütün parti müşahitleri aynı anda açıp her oyu beraber ve tek tek görerek sayıyor, hemen akabinde sayıları ortak imzalı bir tutanakla kayıt altına alıyor. Sonuçlar aynı anda hem YSK'nın hem de tüm partilerin bilişim sistemlerine online olarak işleniyor. Böyle bir sistemde sandıklardan çıkan ve kayıt altına alınan sonuçlarla çelişen en küçük bir tutarsızlık bütün sistemin alarm vermesine ve sorunun kaynağının ânında nokta tespitiyle ifşâsına sebep olacaktır.

 Peki böyleyken neden açıklanması güç bir kinle alıklaştırdığınız bir kitleyi her seçim mağlubiyetiniz sonrasında sokağa dökmek istiyorsunuz? Kimler adına, neyi örgütlemeye çalışıyorsunuz?

 Bu soruları Uğur Dündar'a ve benzerlerine sormak bir köşe yazarının değil yetkili kurumların ve yargının işi olmalı değil mi?

 Bu arada Uğur Dündar'ın ve türevi benzer isimlerin Türkiye'nin en güvenilir isimleri ilan edilmesiyle seçimler üzerinde şâibe oluşturmayı amaçlayan bu tür yazıların etkisini arttırma çabası arasında açık bir ilişki olduğunu düşünüyorum. Tabii bu da manipülatif bir büyücülük! Bazı kişiler hakkında öyle şeyler söylenir ve bilinir ki yer yerinden oynamalıyken kimselerin bilmemesi, kimselerin duymaması sağlanır.

Mesela Jandarma İstihbarat Teşkilatı olarak bilinen Jitem'in kurucularından ve en etkin bir kaç isminden birisi olan Cem Ersever 1992'de Soner Yalçın'a yaptığı itiraflarda neler söylemişti neler...

 Mesela şunları; “Geçen gün televizyonun karşısına geçtim. Uzun boylu yakışıklı, yılların gazetecisi ve televizyon programcısı bir adamı seyrettim. Güya her haberi çekinmeden yaparmış. Yahu arkadaş, adam 1981' de Soğukoluk'tan 20 tane kızı Ortadoğu'ya sattı. Sonra tutup Soğukoluk'un haberini yaptı! Mutlaka Soğukoluk'un patronlarıyla arası açıldığı için televizyon haberini yaptı. Bu adam Florya'daki kendi gece klübünün haberini yapsın. Sırası gelirse biz de bu bildiklerimizi ortaya dökeriz.”

 Peki kimdi Soğukoluk'daki genelevlerin haberini yaparak o zamanlar Türkiye'yi sallayan uzun boylu, yakışıklı gazeteci? Uğur Dündar!

 Binbaşı Ersever'in itirafları adıyla bilinen kitapta Ersever'in bu sözleri hep orada durdu! Ama Uğur Dündar'ın bu iddialarla ilgili kamuoyuna yaptığı tek bir açıklama hatırlamıyorum! Belki kaçırılmış, belki kandırılmış 20 tane Türk kızını Ortadoğu'ya satmak, bir geneleve ortak olmak, beyaz kadın ticareti yapmak gibi suçlamalar orada duruyor. Türkiye'nin en güvenilir adamının üstünde.... Binbaşı Ersever yaptığı tüm açıklama ve itirafların bedelini canıyla ödeyeceğini muhtemelen biliyor ama bu itiraflarıyla bâzı şeyleri değiştirebilmeyi ümit ediyordu. Öyle de oldu; söylediklerinin altına imzasını kanıyla attı, canıyla mühürledi.

 Ama manipülatif büyü çalışmaya devam ediyor. Görüntüleri seyrettiniz işte, CHP'nin Edirne belediye başkanı kameraların önünde darbeden haberdar olduğunu daha o gece darbenin başladığı haberini alır almaz itiraf ediyor. CHP'nin bir belediye başkanının bile önceden haberinin olduğu bir darbeden, genel başkanının hiç haberi olmaz mı? Hep beraber Milletin al kanlara boyanışının şerefine içtiler...