KOMŞUNUN ÇOCUĞU
Başımıza ne geldiyse, senin yüzünden geldi. Ebeveynlerimizle dargınlıklarımızın da kavgalarımızın da sebebi sendin. Keşke sende biraz bize benzeseydin, keşke daha sıradan bir insan olsaydın ve bu kadar mükemmel olasaydın. Sende bazı şeyleri başaramamış olsaydın ve her insan gibi senin de hataların olsaydı. Ama sen hep mükemmeldin, hatasızdın, başarılıydın, güzel ahlaklıydın.
Kaç çocuk vardır ki hayatının herhangi bir
döneminde mükemmel komşu çocuğuyla kıyaslanmamış olsun. Bu yüzden eleştirilmemiş,
etiketlenmemiş, kalbi kırılmamış olsun. Belki de o komşu çocuğu hiç yoktu,
belki de sadece bir ütopyaydı. Fakat kalbi kırılan, okuldan kaçan, anne
babasıyla ilişkileri bozulan çocuklar gerçekti.
Asla ulaşılamayan bir ütopyaydı “komşu
çocuğu”. Bir erdemler abidesi, tüm ideal kişilik özelliklerine sahip, belki
apartmanımızda, belki mahallemizde, belki de köyümüzde yaşayan komşu çocuğu.
Anne babaların çocuklarının başarılarını, kişiliklerini, duygularını ve
alışkanlıklarını kıyaslarken kendilerine referans noktası aldıkları dünyanın en
mükemmel çocuğu.
Her anne baba adayının ve anne babaların
zihinlerinde sahip olmak istedikleri ideal bir çocuk profili vardır. Her şeyden
önce başarılı, erdemli, güzel ahlaklı, söz dinleyen…. Ve daha pek çok ilave
özelliği olan bir ideal çocuk. Bir de anne babaların kendi öz çocukları vardır.
Kendi kanından, kendi canından, kendi alışkanlıklarından var edilmiş dünyanın
en masum varlığı.
Merakla, sevinçle, sabırla ve
mutlulukla başlayan ebeveynlik sürecinde çocukların büyümesiyle krizler,
bunalımlar ve çatışmalar yaşanır. Söz dinleyen, kuralları ihlal etmeyen, masumane
beklentileri ve istekleri olan o insan yavrusu gitmiş yerine bambaşka bir çocuk
gelmiştir. İşte bu noktada bazen çocukları motive etmek için bilerek bazen de
bilmeyerek ve incitici bir şekilde komşunun çocuğu ile kıyaslar anne babalar.
Ve kendi çocukları hep birkaç adım geridedir komşu çocuğundan.
Halbuki çocuklarını olduğu gibi kabul etseydi
anne babalar, daha etkin dinleseydiler, başarısızlıklarından ziyade
başardıklarına odaklansaydılar ve onu başka bir çocukla kıyaslamasaydılar
sorunlar daha kolay çözülebilir, ev/okul ortamında daha az problem davranışla
karşılaşılabilirdi.
Yargılamak, eleştirmek, tehdit etmek
ve kıyaslamak ebeveyn çocuk ilişkisini bozan ve en sık yapılan hatalardır.
Elbette çocuklarda eleştirilebilir ama bunu yaparken çocukların kişiliklerine
ve benlik algılarına zarar vermeden yapmak gerekir. Aksi takdirde bu tür yanlış
ebeveyn tutumları duygu ve davranış problemlerine yol açar. Kaldı ki ebeveyn
tutumları çocukların duygu ve davranış problemlerinin en güçlü
yordayıcılarından biridir.
Dolayısıyla çocuklarımıza dair beklentilerimizi
daha gerçekçi, onların gelişim özelliklerine, ilgi ve yeteneklerine uygun
şekilde oluşturmak, yanlış veya eksik yaptıklarında yeniden yapmaları için
cesaretlendirmek ve onlar için iyi bir model olmaya gayret etmek anne babaların
temel görevlerindendir.
Sürekli eleştirilen, yargılanan,
başkalarıyla kıyaslanan ve takdir edilmeyen çocuklarda zamanla, kendini
yetersiz görme, bir işe yaramadığını düşünme, içine kapanma, sosyal etkileşim
ve sözel iletişimden kaçınma gibi duygu ve davranış problemleri görülebilir. Bu
yüzden anne babalar komşunun çocuğunun insanüstü meziyetlerini sayıp dökmek
yerine kendi çocuklarına odaklansınlar, onları cesaretlendirsinler ve onlara
güvensinler.
Bir toplumda çocuklar mutsuz, yalnız ve öfkeli
büyüyorsa o toplumun geleceğinde de mutsuzluk, yalnızlık, öfke ve şiddetin olması
kaçınılmaz bir sondur. Ebeveynlik sadece çocukların karnını doyurmak ve onlara
konforlu bir hayat sunmak değildir. Ebeveynlik aynı zamanda çocukların güzel
ahlaklı, mutlu, özgüvenli, topluma ve tüm insanlığa faydalı bireyler olması
için onlara rehberlik etmek, yolunu aydınlatmaktır. Ne mutlu bunu
başarabilenlere…
Vesselam…