18 Haziran 2020

KORONAVİRÜS VE SİYASET

11 Eylül 2001 saldırısı, ABD'nin Afganistan ve Irak'a saldırısı için bahane oluşturuştu. Yine aynı gerekçe ile ABD, kendi ülkesinde “Patriot Act” (Yurtseverlik Yasası) adıyla bir kanun hazırlamış ve bu yasa üzerinden farklı dinden (özellikle de Müslümanlar) ve etnik kökenden insanlara karşı her türlü ayırımcılığı yapma ortamı oluşturmuştu. Yine aynı bahaneye sığınarak Afganistan ve Irak'a saldırmıştı ABD.

Gerekçe ise terörle mücadele idi. Oysa aynı ABD, her yıl binlerce vatandaşının ölümüne yol açan silahlı saldırılardan dolayı hiçbir zaman silah satışını yasaklamayı düşünmedi. Amerika Birleşik Devletleri'nde sadece son 50 yılda silahlı saldırılar sonucu ölenlerin sayısı, ABD tarihindeki bütün savaşlarda ölenlerin toplamında daha fazla. Ülke içindeki silahlı saldırılarda 1 buçuk milyondan fazla Amerikalı hayatını kaybederken, ABD'nin katıldığı tüm savaşlarda ölen Amerikalı sayısı yaklaşık 1 milyon 200 bin. Ortalama her yıl ateşli silah kullanımı nedeniyle 39 bin civarında can kaybı yaşanıyor.

Şimdi de COVID-19 pandemisi bahane edilerek insanların hürriyetleri kısıtlanacak. Bu hastalığın doğal yollarla ortaya çıktığını iddia edenler olsa da, doğal mutasyon yoluyla ortaya çıkmayıp laboratuvarda üretildiğine dair bilgiler ağır basıyor.

ABD'nin Allerji ve Enfeksiyon Hastalıkları Enstitüleri (NIAID) yaklaşık 20 yıldan koronavirüs araştrmalarını fonluyor. Üstelik Trump'ın sağlık danışmanı Dr. Anthony Fauci de bu kurumun üst yönetiminde.

ABD, 2001 yılından bu yana yüzlerce laboratuvarda çalışmalar yaptırdı ve her yıl 6.5 milyar dolar para harcadı bu konuda. Böylece ABD ve Çin'deki laboratuvarlarda çok tehlikeli koronavirüsler üretildi.

Bilim dünyası, korona virüsün laboratuvarda üretildiğine dair Nature Medicine dergisindeki makaleyi kullanıyor. Aynı dönemde Lancet de benzer bir makale yayınladı. Her iki dergideki makale birbirlerine atıf yapmışlar. Science Dergisi ise Lancet'den alıntı yaparak kısa bir makale yayınlamış. USA Today gazetesi de Nature'den alıntı yapmış. Dr. Fauci'nin patronu Dr. Franscis Collins tüm bu makalelerden alıntı yaparak bloğunda bir yazı yazmış ve şunları söylemişti: “Şimdi artık bilimsel cevabımız var. Bu virüsün laboratuvarda üretilmiş olması komplo teorisidir. Komplo teorilerine yeri yok burada. Tartışma bitmiştir.” 

Hücre ve moleküler biyoloji uzmanı Dr. Judy Mikovits'e göre COVID-19'un tek sebebi SARS-CoV-2 değil. Bu virüs, daha önceden var olan XMRV gamma retrovirüsün karışımından oluşmaktadır.

Şimdi bütün dünya, büyük bir heyecan ve merakla koronavirüs aşısının bulunmasını bekliyor. Oysa bu beklenti boşa çıkacak gibi. Zira Dr. Meryl Nass'a göre bu aşı bulunsa bile toplum sağlığı açısından faydadan çok zarar getirecek. Bu konuda kamuoyunun direncini hesaba katan yetkililer ise bir çeşit zorunlu aşı yöntemi bulma konusunda planlar yapıyorlar. Dr. Nass'a göre insanları öldüren şey, aşı yokluğu değil. Büyük ilaç devlerini zücaciye dükkânına giren file benzeten Dr. Nass'ın ifadesiyle, bütün mesele onların aşırı para kazanma hırsından kaynaklanıyor.  İlaç endüstrisi, aşıyı tüm dünyada zorunlu hale getirmek için gayret gösteriyor ve aşıların güvenli olduğu propagandasını yapıyorlar. Oysa aşılar aynı zamanda bağışıklık sistemini devre dışı bırakan hastalıklara da yol açabiliyorlar. Bu yüzden de bazen en ufak bir hastalık bile kimi bünyelerde ölümlere sebep olabiliyor. Aşıların yan etkileri hemen ortaya çıkmadığı için onları güvenli sanıyoruz. Bazen haftalar, hatta aylar sonra çok ciddi yan etkiler ortaya çıkabiliyor. Böyle olduğu için de ortaya çıkan problemin gerçek kaynağını çoğu zaman tespit edemiyoruz. Mesela 2009 yılında Avrupa'da uygulanan domuz gribi aşısı  (GSK firmasının Pandemrix adlı aşısı), 1.300 kişide ileri derecede narkolepsiye (bir çeşit kontrol dışı aniden uykuya dalma)  yol açtı.

11 Eylül bahanesiyle ABD içeride ve dışarıda nasıl operasyonlar yaptıysa, koronavirüs salgını da aynı şekilde yeni operasyonlara (ekonomik ve siyasi) zemin hazırlayacaktır.