Kronikler (3)
İlk hal ve deus regula meselesine giriş
-a.- Tanrının varlığı konusunda Kronikler ilk hali
temsil edebilir mi? İlk hal açısından Kroniklerden ziyade Kutsal Metinlere
başvurmak doğru değil mi? Kaç kutsal metin var? Cevap herkesin belleğindedir.
Hıristiyanların kutsal metin –scripture- kimliği vahye dek gelir mi? Hayır,
kendi dilbilgisel kuralları içinde –revelation- farklı bir şeydir. Peki,
Kronikler vahye temessül eder mi? Ettiği olur, ama her zaman değil. Öyle ise
kaynaklar bütünüyle farklıdır her ikisi açısından. Veya Kroniklerle, Kutsal Metinler arasında
ilk hal anlamında fark var mı? Var. Ama Kronik kayıtları bu anlamıyla Kutsal
Metinlerin ilk ışık kuramı veya nur kavramı üzerinden yapacağı
izahlarla, ilk hal tutanağı açısından anlamsızlaşır mı? Evet öyle. Vahiy arada
kaynadı mı? Evet. (...) Niçin öyle,
Kronikler öylesine derin düşünmez meseleyi bazen kılı kırk yarar bazen de insan
cinsinin kökenleri ile ilgili inanılmaz şeylere imza atabilir. Lakin ilk hal
onun adına inanılmaz bir kurgusallık üzerine devam eder,-etmiştir. Yani
kurgunun bir magister’ı olacağına
göre Kronikler, olan biten için sadece magister
arama yoluna gitmiştir. Nedir o? Tanrı. Tanrı ilk hal midir? Felsefenin ilk
hali itiraz eder mi konuya? Evet, eder, -etti.-
Tanrı-Kral veya daha
sonraları meselenin geldiği son kerte olarak Rahip-Kral meselesi eksiltmeli
düzeneklerle bize sunulan en önemli Kronik uçlar olarak öndedir. Hep mi böyle?
-Konu tartışmalıdır.- Kronikler tanrıcı mıdır? Hem evet hem hayır. Varlığın ilk
hali konusunda bilgi vermek için öne çıkan Kroniklerin –veya değil- ilk
okuyucularının Azizler –başlangıç itibarı ile tamamı İbrani Aramcası
konuşur- olması veya bu çok encamlı-kabiliyetli külliyatların, Manastır
kütüphanelerinin adeta ruhu olarak algılanması meselesi bugünün dünyasında çok
fazla öne çıkmaz. Gizlidir. Dağ başı hürriyeti.
-b,- Tarih birçok açıdan kendi içinde önemli notlar
sergilerken sergilemediklerine karşı da kendi içinde özel alanlar açar. -Türkiye toplumları tarihi-, imparatorluk
Türkiye’sinden öncesi itibarı ile çok önemli toplumsal dipnotlarla bu noktadan
konuyu –yönetme kimliğini yani- algılamış ve siyasi olarak kıtayı -Anadolu
ölçeğinde- böyle –bu haliyle- yönetmiştir. Lakin konu egemen azınlık olarak öne
çıkan dönemin Türkleri için mesele bu haliyle bir asır sadece kültürel sahada
canlı kalmıştır. Türk Beyi, milleti ile birlikte antikiteyi Kronikler üzerinden
Anadolu içlerinde farklı kan damarları üzerinden kurduğu ağlarla
–birebir-öğrenerek yönetti, -miştir. Bu daha sonra öğrenmenin ötesine geçti,
bizzat yönetme kabiliyetine kadar meseleyi götürdü. Türkiye tarihi açısından
ekalliyetlerle yapılan bütün yönetim bilimsel centilmenlik anlaşmaları bu
meyandadır. Modernite, 20.yy’da,
bütün alt kimliklerin ruhunu düzenlerken hem Kroniklerin verdiği bilgilerden
yararlandı hem de onların kendi iç hesaplarında biriken binlerce yıllık
hesapları, siyasetin kanlı yüzüne yeniden okutmayı ihmal etmedi. –Türk-Ermeni
çatışması.- Bir bahsi diğer daha.
Toplumsal beklentilerin
yüzyılı hatta bin yılı aşan serüveni –ki önemli olan budur- göz önüne
alındığında görülecek olan şey, herkes adına ibretamîzdir. Bizlerin olamaz
dediği birçok şeyin, Kronikler tarafından olur halde sunulması üzerinden
anlatılan bir -20. yy tarihi- yaşadık, -biteviye yaşadık. Bitti mi? (…) Yönetici kültürel toplum olarak
Kroniklerin kodladığı Türk’ün anlamsalını Asya Tipi olmadan önce Avrupa Tipi
olmasıyla açıklayan Cumhuriyetin ilk
döneminin kaçırdığı şey, elbette Kronik bilgileri Türk Beyinin anlamsalından
değil, modernite’nin Aydınlanmacı kimliğinden okuması idi. Bu
konu dönemsel anlamda pas geçildi, -oldu bitti- dendi. Bitti mi? Bitmemiş.
Türkiye bu anlamıyla
yüzyıllar içinde oluşmuş içyüzü kapalı birçok olay yaşamıştır.
-Anlatacağız.-Türkiye toplumuna 20. yy başında giydirilen -yönetici
egemenliğini- kısıtlama gömleğinin -süresel olarak- bitişine tarih vermekte
kutsal metinlerin kendi içinde geliştirdiği dinamikler, bugünkü dünyada
zembereği patlamış şekilde akmaktadır. Mesele budur. Evet. Tanrıcı kurallama dönemi sürüyor. Deus Regula.