07 Kasım 2017

Kubbeli mi modern mi?

Teknik mi üstün?

Teknolojik olan mı?

Hangisi daha kalıcı?

Hangisi daha güzel?

Bugün teknolojik imkânların el vermesiyle her türlü açıklığı geçebiliyor ve her formu inşa edebiliyor olmamız bize nasıl bir hayal dünyası getiriyor?

Modern deyip, her türlü farklı formu kullanıp, olmadık şekilleri tasarlayıp hâlâ üstüne kondurduğumuz örtüye niçin kubbe diyoruz peki?

Camiyi sadece bir heykel gibi düşünerek, sadece formunun dış görüntüsüne odaklanarak, içinde namaz kılındığını hiç dikkate almadan, şeffaf kubbeler, önü tamamıyla açık mihrap cepheleri, olmadık kesitler ile iç mekânda nasıl bir etki oluştuğu hiç fark edilmeden oluşturulan kütleler.

Tezyinat yapacağız diye gazinoya çevrilen camiler.

Namaz dinin direğidir, ezan da İslam'ın ve namazın en önemli sembollerinden. Minare de bir beldenin İslam beldesi olduğunun en önemli göstergesi. O zaman dünyanın neresine giderseniz gidin minare olduğunu anlayabileceğiniz örneklerin yanında hiçbir sembolik örneklik göstermeyen dikey ve ucube yapılar da ne işe yarıyor?

Peki, yığma teknikle inşa edilmiş, çok geniş bir coğrafyaya yayılmış ve hafızalarda yer edinmiş kubbeli ve geleneksel minareli bir camiyi şimdi betonarme teknikle binlerce kez taklit edilmesine ne demeli?

Bir de bu taklitler aslıyla hiçbir şekilde alakası olmayan oran, detay ve şekillerde yapılıyor.

Oysa yığma tekniğin dışında inşa edilen yapılar statik felsefe gereği eninde sonunda yıkılacaklar.

Çünkü hesaplamalar yapılırken tüm yüklerin sıfıra sabitlenebilmesi ve yapının ayakta durabilmesi için malzemeler çekmeye çalıştırılır. Dolayısıyla eninde sonunda metal yorulması dediğimiz mutlak son gerçekleşir ve yapı yıkılır.

Burada korozyon ve benzeri diğer yıpranma meselelerini dikkate bile almadığımızı belirtelim.

Yığma teknikte ise malzemeler üst üste yığıldığı ve kemer tekniğiyle birbirini kilitleyerek inşa edildiği için idealde kıyamete kadar yaşayabilir.

Deprem var diyenlere cevabımız ise; her iki teknik için hesap gerekir.

Mimar Sinan'ın Şehzade Camii ile geleneksel Osmanlı Camilerine açtığı çığır çok önemlidir.

Merkezi kubbeli, dört fil ayaklı ve dört yarım kubbeli plan bir anda tüm oranlarıyla tekâmül etmiş bir şekilde karşımıza dikilir. Osmanlı mimarlarının açıklık geçme kurgusu açısından bu plan şemasının üstüne çok da fazla bir şey katamadıkları da ortadadır.

Ayrıca Mimar Sinan'ın aynı plan şemasını ve kesit şemasını birebir tekrar etmediği gerçeği de çok önemli bir durumdur.

Buna rağmen betonarme yapılan camilerin ekseriyetle dört fil ayaklı ve dört yarım kubbeli yapılmasının ana sebebi basit geometrik formunun kırk beş derecelik gönyeler ile çok kolay şekilde taklit edilebiliyor olmasıdır.

Oysa her çizilen daire kubbe değil, her kolon fil ayak değildir. Çoğu mimarın geleneksel cami kesitini bilmediği de ortadadır.

Örneğin mimarlık tarihi kitaplarının çoğunda tarihi camilerin kesitlerinin olmaması da büyük bir eksikliktir.

Yığma bir yapının kesitinin planından daha çok veri ifade ettiği de atlanılan bir gerçektir. Mesela aynı plan şemasına sahip yığma bir yapının kesiti çok farklı olabilir. İkisi de altıgen planlı Beşiktaş Sinan Paşa Camii ile Kadırga Sokullu Camii çok farklı yapılardır.

Ayrıca kubbeli geleneksel camilerin giriş kapısı ile ana kubbesi arasındaki ilişkisini ifade eden kesitlerdeki ferahlığı katedraller, tapınaklar ve benzeri yapılarla kıyaslanmayacak oranda güzeldir.

Bununla birlikte kubbe, Pantheon ve Ayasofya ile dünya mirasının ortak malı iken Selimiye Camii ile Osmanlı Mimarlığının ve dünya mirasının belirleyici unsuru olmuştur.

Kim ne derse desin “Kubbe” Osmanlı'nın ve İslam'ın sembolüdür.

Kubbenin inkâr edilemez bu gerçekliğinden dolayı geleneksel olmayan cami tasarımlarında da üst örtüye kubbe denmesi bu yüzdendir.

Teknik ile teknolojinin mücadelesi gibi İslam ile modernin mücadelesi de önemli bir vakıadır.

Teknolojinin insanlığı nasıl esir aldığı ve modernin dünyaya getirdiği açlık, sefalet ve zulüm ortadayken, kubbeli olmasın modern olsun diye tasarlanan camilerin tasarım üslubuna bu yüzden “yeni tarz” demeyi tercih ediyoruz.

Ayrıca gelenekseli taklit etmeyelim derken her türlü modern yapının formunun yeni tarz cami tasarımlarında hiçbir irdelemeye tabi tutulmadan taklit edilmesi de çok iyi sorgulanmalıdır.

Bu kadar ifadenin sonunda camiler geleneksel olsun ya da modern olsun diye sekter bir ön kabul belirtmediğimizi fark etmişsinizdir.

Mimar Sinan'ın Bursa'ya eser bırakmaması, kendi içinde tekâmül etmiş şehre yeni bir dokunuş yapmaması irdelenmesi gereken ilginç ve önemli bir durumdur.

Yapılacak caminin bulunduğu bölge ve arsayla ilişkisi çok önemlidir.

Gelenekseli bilmeden yapılan yeni tarz camilerin mimari tarzı iyi irdelenmelidir.

Geleneksel formda yapılan camilerin geleneksel teknikle yapılabilmesi imkânları artırılmalıdır.

Mimarlık fakültelerinde cami tasarımı eğitimine önem verilmelidir.

Batılılaşma serüvenimizle başlayan kültürel ayrılığın getirdiği sığlığı aşmak için çok fazla çalışmak ve çok fazla uygulama yapmak gerektiğini unutmayalım.

https://twitter.com/Mimarserkanakin