18 Nisan 2017

Kudüs neden her Müslüman’ın davasıdır?

Birkaç gün önce TRT maalesef skandal bir KJ'ye imza atarak Kudüs'ün İsrail'in başkenti olduğunu yazdı. Üstelik “İsrail'in başkenti Kudüs'te bıçaklı saldırı” gibi bir başlık kullanarak yürekleri yaraladı. Bu vicdansızlık üzerine daha sonra cümle kuralım ama Kudüs davası neden bu kadar önemli, bu soru üzerinde duralım bugün.

Çünkü Filistin meselesi geniş bir şekilde ele alındığında günümüz dünyasın da yaşanan pek çok meseleyle bir bağlantısının olduğu görülür. Özellikle Siyonist işgal yönetimi Filistin toprakları üzerindeki varlığını sürdürebilmek için kurduğu bağlantılarla dünyanın değişik bölgelerinde çeşitli krizlere ve sorunlara yol açmaktadır.

Katil İsrail devleti aslında Filistin toprakları üzerindeki varlığını bugün İslâm ülkelerine hükmeden yönetimlere borçludur. Dağ'dan inip bağdakileri kovup o topraklara yerleşen Siyonistler bunu bildiklerinden İslâm ülkelerindeki mevcut yönetimlerin gitmesini ve İslâm'ın devlet yönetimlerinde söz sahibi olması için çalışan hareketlerin güçlenmesini istemiyorlar. Bu yüzden İslâmi hareketlerin aleyhine sürekli propaganda yapıyorlar. Bu konuda uluslararası medya üzerindeki güçlerini sonuna kadar değerlendiriyorlar.

Son zamanlarda Batı'da İslami uyanış hareketlerini teröristler olarak gösteren ve terör kavramıyla bu hareketleri adeta eşleştirmeye çalışan kampanyaların yoğunlaşmasının sebeplerinden biri de budur. Yani yürütülen bütün bu çalışmalar Siyonizm'in bir varlık mücadelesidir. Bu konuda tek problem medyadaki İslâm aleyhtarı savaş değildir. Yani Ortadoğu Projesinin özünde de Filistin meselesi vardır. Bu projenin asıl amacı sömürgeci güçlerin çıkarlarının İslâm ülkelerindeki sigortaları olan rejimlerin varlıklarını sürdürmelerini sağlamak ve İslami gelişmelerin önünü tıkamak gayesiyle özellikle Ortadoğu'da İsrail merkezli bir globalleşmeye gitmektir. Bunun yanı sıra İslami tebliğ çalışmalarının etkisini azaltmak amacıyla yürütülen ifsat çalışmalarının arkasında da uluslararası Siyonizm'in önemli bir etkinliğinin olduğu görülür. Bunun gibi birçok meselenin perde arkasında uluslararası Siyonizm'in hâkimiyet sınırlarını genişletme ve etkinliğini artırma planlarını görüyoruz.

Filistin davasının önemi sadece uluslararası Siyonizm'in Filistin toprakları üzerindeki hâkimiyetini sürdürmesine karşı bir tehlike olarak gördüğü İslami hareketleri dünya kamuoyu nezdinde küçük düşürmek için yürüttüğü kampanyalardan yahut sömürgeci düzenlerin İslâm ülkelerindeki uzantılarının varlığını sürdürmeleri için yürüttükleri faaliyetlerden ileri gelmiyor. Filistin meselesi ve bu meselenin özünü teşkil eden Mescidi Aksa davası kendi zâtı itibariyle bir temel dava niteliği taşımaktadır. Ama ne yazık ki, ülkemizdeki ve değişik İslâm ülkelerindeki bazı İslâmi akımlar bile bazen dışlanma korkusuyla, bazen birtakım çevrelerle kurmuş oldukları ilişkilerin zarar göreceği endişesiyle, bazen kurumsal olarak yürüttükleri faaliyetlere karşı resmi birtakım engeller çıkarılabileceği düşüncesiyle, bazen Filistin topraklarının kurtuluşu için yürütülen cihadı bir tür "terör" ve bu cihadı yürüten hareketleri de "terör hareketleri" olarak niteleyen propagandaların etkisinde kalarak bu davaya sahip çıkmaktan çekiniyorlar. Oysa Filistin davasının dayandığı temeller bütün bu korkuların ve endişelerin üstündedir. Bu, o davaya şu veya bu hareketin sahip çıkmasından kaynaklanmıyor.

Filistin davası zâtı itibariyle İslamidir ve bu davanın birtakım İslami temelleri bulunmaktadır. Bu itibarla, “Ben Müslümanım” diyen herkesin bu davaya sahip çıkması gerekir. Fiili olarak bu davaya yön veren oluşumlar hakkında endişeleri olanlar bu oluşumları İslami ölçülerin ve Filistin davasının dayandığı İslami temellerin ışığında sorgulayabilirler. Ama Filistin davasına sahip çıkmamaya bu tür endişeleri gerekçe göstermenin izah edilecek bir yanı yoktur.

Ayrıca bugün Filistin davasına fiilen sahip çıkan oluşumları sorgulayanların da kendi çıkar hesaplarını değil İslâmi değerleri ve ölçüleri öne çıkarmaları gerekir. Velhasıl Filistin her Müslümanın en öncelikli davalarından biridir.

***

MESAJLAR

  • Balkanlar'ı adım adım dolaşan Machiel Kiel'in tespitine göre, Osmanlı devrinde yapılan mimari eserlerin % 90'ı kasten tahrip edilmiş, sadece belli başlı eserler ayakta kalmıştır.
  • Zerdüştlüğün yaygın olduğu Buhara'da halka Kur'an-ı Kerim'i öğrenene kadar namazlarda kendi lisanlarında ibadet etme imkânı tanınmıştı.
  • Allah'u alem, Zerdüşt bir İslam Peygamberi olabilir. Tabi, birçok peygamber gibi Zerdüşt'ün ilettiği vahiyler ve kendi kişiliği de tahrif edilmiş.
  • Mark Twain; “üç çeşit yalan vardır; yalanlar, kuyruklu yalanlar ve istatistikler" demişti zamanında.

***

DİL KÖŞESİ

  • Osmanlı Türkçesindeki “Silsile” kelimesini Fransızcadaki “serie" kelimesi ile değiştirip seri yapınca Türkçeleştirdik zanneden zavallılara kıymet vermeyin.
  • Osmanlı Türkçesindeki “timsal” kelimesini Fransızcadaki “symbol " kelimesi ile değiştirip sembol yapınca Türkçeleştirdik zanneden zavallılar Türkçüdür, kıymet vermeyin.