08 Aralık 2017

Kudüs’te Ebrehe’nin filleri

Ekonomik güç ve bunun büyük ordularla tahkim edilmesi ve bunun bir inançla meşrulaştırılmasının zorba bir veçheye bürünmesi zaman kadar eski bir insanlık durumudur. Bunun en katı yaşandığı zamanlardan biri modern asırlar oldu.

Kuran'da Fil suresinde yankısını bulan bir olayın özünde de böyle bir zamana dair bir mesaj ve akıbete dair manzara vardır. Ebrehe çağın dev gücü olarak yenilemeyecek olarak tanımlanan büyük bir fil ordusu ile Habeşistan'ı dünyanın önemli ticaret merkezlerinden yapmayı hayal ediyordu. Yine ekonomik gerekçeler ve askeri gücün kibrinde harekete geçen bir müptezellik insanlığa kast edecekti. Bu noktada Ebrehe kendisine rakip olarak Kâbe'yi görüyordu. İşte bu güçlü orduya istinat eden Ebrehe Kabe'yi bu gerekçe ile yıkmak için yola koyuldu. Ebrehe'nin bir derdi daha vardı; kendi yaptırdığı Yemen'in Sana şehrindeki büyük kiliseyi herkesin hürmet duyduğu bir yer yapmak ihtirası da taşıyordu. Kutsalla çıkar birbirine karıştırılarak insanlık tahrip edilmek isteniyordu.

Ebrehe'nin bu ihtirası, insanlığın vicdanı Kabe'ye hedef alarak inancı, ekonomik ve askeri gücünden aldığı güven ve büyük bir kibirle bu kutsal yeri yıkmaya yeltendi. Sonuç Fahr-i kâinat efendimizin dedesi Abdulmuttalip'in develerini isterken “Ben develerin sahibiyim. Kabe'nin elbette sahibi vardır. Onu, O korur dediğince olmuş; Kabe'yi sahibi korumuş, filleriyle gelenleri ise sonunda onları yenilmiş ekin gibi yaptı tarifiyle buyurulan akıbete duçar kılmıştı.

Kur'an kıssaları güncellenebilir ve sürekliliği olan doğasıyla dünü hatırlatarak uyardığı gibi geleceğe dair de bir mesaj verir.

Kudüs, insanlığın başkenti. Nizzar Kabbani'nin bugünkü manzarayı da kapsayacak şekilde durumu enfes bir uslüpla mısralarına taşıyarak “Ey Kudüs, ey hüzünler şehri Ey gözlerinden kocaman yaşlar akan Kim durduracak düşmanları Üzerine çullanan, ey dinlerin incisi Kim silecek kanları duvarlarından İncil'i kim kurtaracak Kim kurtaracak Kur'an'ı Kim kurtaracak Mesih'i kendisini öldürenlerden İnsanlığı kim kurtaracak” diyerek inlediği şehir Kudüs.

Bir kere daha tarihin acayip tekerrürlerinden biri yaşanarak çağın Ebreheleri bu defa Kudüs kapılarına dayandı. Ekonomik güçleri ve Ebrehe'nin fillerine benzeyen yenilmez gördükleri tankları, topları ve tüfekleri de var. Bir “mabed” hayaliyle ve onun hatırına, kan dökmeyeceksin diyen bir dine inanmasına rağmen, her şeyi kana bulamaya hazır bir güç ekonomik hesapları, petrol kokan planları ile inancına bürünmüş bir tağut bu kere Kudüs kapısına dayandı.

Müslüman ne diyecek? Kudüs'ü sahibi elbette koruyacaktır! Ebabillerin sesleri duyulurken, Ebrehe dağınık, güçsüz ve fakir gördüğü coğrafyaya, fillerinden ve ekonomik gücünden edindiği kibirle yeniden yan bakıyor. İstiyor ki beslediği teröristler masumlara saldırsın ki ona kan dökmesi için bahane doğsun. Diliyor ki bölge halkları bu besleme teröristleri Kudüs müdafi sanarak onlara sempati beslesin, temenni ediyor ki refah, huzur, ekonomi, bilim, kültür, sanat üretemeyen bölgenin kuklaları bu ortamda iyice pespayeleşsin, Hz. Ömer ruhu, Selahaddin azmi ve Yavuz ülküsü unutulsun. Hz. Ömer'in bir fetih modeli olarak ihtiramı tarihe kazıyan tecrübesi, Selahaddin'in bölünmüş olanın birleşince nelere kadir olup, bu şehri hakiki manasına tevdi etmesinin tecrübesi, Yavuz'un ilk ikisinden aldığı ilhamla İbrahim Halilullah edebiyle bu şehre hadimlik etmesinin tecrübesi hep bizim. Buna düşman ve yabancı olanları tecrübesi ise şiddettin ve kanın pazarının canlanmasından yana.

Kudüs'ü Allah koruyacak, ya Müslümanlar? Tarih tekerrür ederken, insanlığın başkentine insanlığın ruhunu taşıyacak olan Kudüs bizi mezhepçi, etnik vs bağlarımızdan kurtarıp bir üst değer etrafında iri, diri ve kardeş kılabilecek mi? Bir olabilecek miyiz? İslam ülkeleri  insaniyetin makul çevrelerini de peşine takarak Kudüs‘te insanlık büyük meclisini toplayabilecek mi? Türkiye, İran ve Mısır bu cümleden bir araya gelerek kendi devesini işgalciden isteyebilecek mi? Zaman havanda söz döğme değil meydanda sefer vaktidir.

Kudüs, her kesin ve her dinin olması için, cihan hâkimiyeti mefkûremiz içinde nizam-ı âlem ülkümüz çerçevesinde, tarihi tecrübemiz gölgesinde yeninden düşünülmelidir.

Ebrehe yeniden zuhur etti, bakalım Aksa'da neler yaşanacak!

Ve… Onu, O korur diyecek imanımız… Hz. Ömer, Selahaddin, Yavuz'un müteselsil mefkûresinin mirasçıları yol sizindir… İnsanlık davası onların manasıyla insanlığın başkentine gerçek anlamına yeniden ulaştırabilecektir. Orayı siyaseten birilerine peşkeş çekmek olsa olsa orada insanlığa ihanet olacaktır.