24 Nisan 2017

Kudüs’ün Anlamıyla Varolmak

Kudüs, tarihin en derin ve katmanlı şehirlerinden biridir. Her Musevi, Hristiyan ve Müslümanın bu şehirle bir yönüyle fikir ve gönül ilişkisi vardır. İtibarlarımız “şey”lere kattığımız değerin miyarını verirler. Bu miyarın esası ise hakikate yakınlığımızın ölçüsüdür. Müslüman kavramına bizim itibarımızla İslamofobik bir kafanın ki şüphesiz çok farklıdır. Türk adı bin yıldır bu coğrafyanın çocukları için bir itibar taşırken, Türkofobik bir zihinde çok çarpık bir itibar taşır. Kudüs de her itibar zaviyesinde kendi anlamını bulur. Her zihin bu şehri hem ontolojik bir öğe kılarak Kudüs imgesiyle evren içinde kendini inşa eder, hem de epistemolojik bir öğe olarak bilgisiyle ve anlamlarıyla zihnini tahkim ettiği bir zemine kavuşur tarih içinde. Miraç günlerini yaşarken Kudüs'ün bir kızıl elma, bir mukaddes mekân, bir varolma ve anlam merkezi olarak bize söyleyecekleri nelerdir? Fakir-i hakirin naçiz kelamının kırık kaleminin ifadesi bağlamında Kudüs'ümüzü düşünmeye gayret edelim.   

Kudüs öncelikle ve evvelen/1, Müslümanların ilk kıblesi olması, "Kulunu, kendisine birtakım ayetlerimizi göstermek için bir gece Mescidi Haram'dan çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa'ya yürütenin şanı pek yücedir." (İsra, 17/1) ayetiyle teyit edilen bir gerçekliği taşıması ve Resulullah (s.a.s.)'ın da: "Oraya (Mescidi Aksa'ya) gidin ve içinde namaz kılın." tarzındaki hadisleri ile işaret edilen bir yer olarak kudsiyeti sabit bir mekândır. Kudüs bir şehir olmanın ötesinde bu manada bir itibarı idrakimize söyler. Nizar Kabbani'nin mısralarıyla, Ağladım gözyaşlarım tükeninceye kadar Namaz kıldım tükenene dek mumlar Rükû ettim yorulana kadar Muhammed'i sordum sende kaybolan Ey Kudüs, ey nebilerin şehri.

Bu umumi itibarın devamında saniyen/2 Kudüs, 638'de Hz. Ömer tarafından o eşsiz giriş sahnesiyle feth edilerek tarih zaviyesinden İslam olmuştur. Dini bakımdan var olan mana artık tarihi gerçeklik içinde İslam Kudüs'ün inşası ile medeniyetimizin izlerini taşımaya başlamıştır. Müslüman eli artık Kudüs'e değmeye başlayacak ve asırlarca, bazı fasılalar hariç, 20. asrın başına kadar devam edecektir. Kudüs bu manada İslam bir beldedir, onun tarihinin izleriyle varolmuş bir şehirdir. Hz. Peygamberin Miraca çıktığı o yerin emaneti artık Müslüman idaresindedir. Miracın şavkı zamana ve mekâna vurmuştur.

Kudüs'ün, salisen/3, zihnimize, idrakimize söylediği önemli bir mesaj ise süregiden bir emanet ve mesuliyeti gösteren mekân olmasıdır. Hz. Ömer'in Kudüs'ü feth ettiğinde gayrı Müslimlere verdiği amanname 12. asırda Selahaddin Eyyubi tarafından yenilenirken orada Hz. Ömer'e işaret edilmesi zaman değişse de medeniyet bağı ve mesuliyet mefkûresinin sürüp gittiğini gösteriyor. Bunun akabinde şehre bir fermanla hitap eden Fatih Sultan Mehmed bu fermanda yine Hz. Ömer'e doğrudan atıfta bulunup, sair hükümdarlar diyerek Selahaddin'e dolaylı gönderme yapar. Mısır ve bu cümleden tüm bölgeyi elde eden Yavuz Sultan Selim ise amannamesinde Hz. Ömer ve Selahaddin'e aleni atıfta bulunarak Kudüs'te yaşanan nizam ve asayişin kökeni ve süreçteki gelişmesini göstererek müşterek bir dünyanın mirasçısı olduğunu gösterir. Müntesibi olduğunu düşündüklerimizin bizi ne kadar esaslı, kadim ve değerli itibarlara bağladığını düşünmek gerekir. Kuran ve Peygamber pratiğindeki Kudüs tarihi bir misyon intikali bu şehrin tarihinde Türk-İslam mührünü basmıştır.

Kudüs'ün kapılarından birine Osmanlıların yerleştirdiği La-ilahe-illallah İbrahim Halillullah ifadesi bir yaranmacı basitlik, yalancıktan saygılıymış gibi görünme çabası olmanın çok ötesinde yukarıda bahsedilen fikri ve pratik zeminin nihai işaretlerinden biridir. Bu ibare, Muhammedîliğin kapsayıcılığının, ötekine saygısının, nezaketinin ve Türk'ün temiz Müslümanlığının bir işaretidir. Hz. İbrahim'in hanif ve müslim olan güzelliğinin bir izahıdır. İslam'ın çatı olmasının remzidir. Türk'ün idareciliğinin inceliğidir. Bizim modern zavallılıklarımızdan olan hoş görünme, diyalog gibi köksüz çabaların bir ifadesi olmadığıysa kesindir. Bosna'da Fatih'in gösterdiği nizamın Kudüs'teki diğer bir yansımasıdır. Her ne olursa olsun köken ve tarihi süreçteki varoluş tarzımızın gayesini gösteren güzel bir numunedir. Bütün bu ilkelerin birleşmesiyle Kudüs var olmak ve düşünmek adına metafizik bir unsur haline gelir. Metafizikten kasıt burada beş duyuyla kavrayamadıklarımız olmanın ötesinde, İslam asabiyesinin var ettiği kökenin, Kudüs umranının tarihi süreçte oluşturduğu bir gayesi olan düşünce formu olarak görülmesidir. Medeniyetimiz bu manada kendi bütünlüğü içinde bize bir Kudüs kavramı hediye eder.

Nihayet Kudüs, rabian/4, Osmanlı sonrası dönemde yaşanan bir trajedinin şehridir. Kimsesizliğimizin, yalnızlığımızın şehridir Kudüs. Özellikle, Memlûk ve Osmanlı devrilerinde olmak üzere Allah, Türklere asırlarca bu şehre hizmeti nasip etmiştir. Kudüs'te İslam tarihi boyunca var olunarak var edilenlere Türkler de pek çok şey ilave etmişlerdir. Örneğin, 1587'de kurulan Mevlevihane ve vakfiyesi, medeniyetimiz dâhilinde Osmanlı umranının bu şehirde var ettiği numunelerdendir. Zaman artık tersten akmaya başlayınca, 24 Ekim 1917'de başlayan İngilizler'in Kudüs kuşatması 1917 sonunda Türk ordusunun şehirden savaşarak çekilmesiyle sonuçlanır ve 638'de başlayan süreç yeni bir kesintiye uğrar. 1099'de yaşanan kanlı inkıta sonrasından Selahaddin Eyyubi Hz. Ömer'in emanetini şehre nasıl iade ettiyse gelecek zaman içinde de yerde duran sancak ve amanname tutulup kaldırılacağı günü bekliyor. Bu bakımdan Kudüs, ideolojik bir takıntı veya politik bir araç hiç değildir.

Kudüs hayalimiz bu bakımdan Selahaddince olmalıdır. Birilerini imha ve katil hesapları yapanlara Kudüs'ün kapılarını talih pek açacak gibi görünmüyor. Kudüs, Hz. Ömer gibi hizmetçisinin bindiği bineğin ipini elinde tutacak kadar serdengeçti ve Selahaddin gibi ali cenap ve adil emanetçilere kendisi teslim edecektir. Değilse mevcut durumun müsebbiplerince bir karakter sergilenecekse uzak kalmak galiba daha iyi görünüyor. Miracın şehrine, Kudüs'e giren Haçlı sürüleri veya modern zamanın Siyonist işgalcileri gibi girilecekse varsın biz Kudüs'ü gönlümüzde sevmeye ve yaşamaya devam edelim. Kalk Selahaddin yine biz geldik diyen, kılıcını Selahaddin'in mezarına doğrultup Haçlı seferleri şimdi bitti diyen öfkenin yerine başka bir manayı taşımayı düşünmek, ihyayı hayal etmek faziletlidir.

Kudüs, var ettiği esas ile varoluş ve anlamak adına milli hafızamıza esrarını fısıldamaya devam ediyor. Yeniden ulaştığımız bir Miracın gölgesinde bereketlenen günlerimizde, bir ikindi güneşinde gölgeleri uzayan Mescid-i Aksa'nın hüznüyle havalan güvercinlerin kanadında sonsuza ulaşan dualarımız ülkemiz ve gönül coğrafyamız adına ve insanlığın hayrını dileyerek geçmişten geleceğe giden bir an olarak bizi var ediyor. Mevlevihane'nin metruk bahçesindeki kırık ney ise inlemeye devam ediyor.

Ey Kudüs, ey şehrim

Ey Kudüs, ey sevgilim

Yarın, yarın çiçek açacak limon

Sevinecek yeşil sümbüller ve zeytin 

Gözler gülecek

Geri dönecek göçmen güvercinler 

Tertemiz yuvasına (Nizar Kabbani, Kudüs Şiirinden)

 

Vesselam.