20 May 2018

Kudüs’ün gör dediği!

Felsefenin dediği doğru. Hayat geriye doğru anlaşılır. Ama burada bu cümleyi unutuyoruz: ileri doğru yaşanmalı! der Kierkegaard. Filistin meselesinde geriye doğru bakmaktan önümüzü göremez olduk. Peki, neden böyle oluyor? Aliya'nın “İsrail'in “ideolojisini” oluşturan bazı şeyler kendi paradoksal durumuyla dehşete düşürmektedir… Yahudiler özgürlük, kardeşlik, hukuk ve liberalizm parolalarının taşıyıcıları idiler, bugünkü İsrail'de ise biz Isparta ahlakı, toplumun askeri ihtiyaçlara göre dizayn edilmesi, insanın fanatik hale getirilmesi, devlet siyasetinin Makyavel prensiplerine göre oluşturulması, Nietzsche'nin güçlünün hakkı ve gücün ahlakı prensiplerini görmekteyiz. Bu güç felsefesi, uluslararası hukuk kurallarının hiçe sayılması ve uluslararası kamuoyu ve onun kurumlarının görmezden gelinmesinde olduğu gibi hiçbir yerde açıkça ortaya çıkmış değildir” tespitlerini bir kere daha hatırlamamız gerekmiyor mu? Hatırlayınca ne olacak mevcut realite değişmiyor ki. Koltukları bu denli batının iradelerine bağlı doğuluların yönettiği bir coğrafyada bunlar bilinse ne olur bilinmese ne çıkar! Beynimize çivi çakmak vakti değil midir?  Akif merhum bu konuda sanki günü görmüş gibi mısralarıyla resmini çizer halimizin: Düşünmez başlar, aldırmaz yürekler, paslı vicdanlar; Tegallüpler, esaretler, tahakkümler, mezelletler; Riyâlar, türlü iğrenç iptilâlar, türlü illetler; Örümcek bağlamış, tütmez ocaklar; yanmış ormanlar; Ekinsiz tarlalar, ot basmış evler, küflü harmanlar; Cemaatsiz imamlar, kirli yüzler, secdesiz başlar; “Gazâ” nâmiyle dindaş öldüren biçare dindaşlar; Ipıssız âşiyanlar; kimsesiz köyler; çökük damlar; Emek mahrumu günler; fikr-i ferdâ bilmez akşamlar! …” Bunlar bizde yok bühtan etmiş diyecek tek kişi var mı vicdan ehli arasında?

Kudüs'te haklılık iddiamızın mesnedi nedir? Aliya yine yardımımıza yetişir: Kudüs alışılmış bir şehir değildir. O, üç büyük dünya dininin vazgeçemeyecekleri kutsallıkları bulunan bir şehirdir. Herkese tamamen açık olacak, özgür bir Kudüs şehrini kim temin edebilir? Hem teorik hem pratik olarak bunu sadece Müslümanlar yapabilir. Teorik olarak çünkü sadece İslam Musa'yı, İsa'yı, İncil ve Tevrat'ı tanır, aksine ne Hıristiyanlar ne de Yahudiler ne Muhammed as. ne de Kur'an'ı tanırlar. Bu tespit, Müslümanların bu meseledeki üstünlüklerinin unsurudur. Pratik olarak, Kudüs Müslüman dünyasında bulunmaktadır. Kudüs'te olacak her türlü gayr-ı İslami hâkimiyet, sadece güçle ayakta durabilen anormal bir durum olur ve gerginlik durumu hiçbir zaman özgürlük durumu değildir. Aktüel durumun fotoğrafını ne güzel çekiyor. Müslümanlar demişken nerede onlar? Müslümanlık nerde, bizden geçmiş insanlık bile… Âlem aldatmaksa maksat, aldanan yok, nâfile! Kaç hakikî Müslüman gördümse: Hep makberdedir; Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir! Akif haksız mıdır?İslamsız Müslümana bakıp Müslümansız kalmış İslama şöyle bir bakınca Aliya haklıdır da o hakkın sahipler nerededir? Sırtını batıya dayayıp yüzünü doğuya dönünce nereli olur insan? ABD'de oturup ülkesine nizam vereceğini sanan ihanetten ne çıkar?

O vakit Müslüman umutsuz vaka ise İslam bu konuda neye iddia sahibidir? Aliya'ya kulak verelim: Gördüğümüz gibi söz konusu olan, vahye dayalı dinlere karşı İslam'ın farklı tavrıdır. İslam'ın Yahudilik ve Hristiyanlığa karşı olan tutumu hoşgörü üzerine değil, tanıma üzerinedir. İslam Yahudilik ve Hıristiyanlığı tolere etmez, onları tanır. Onların ibadethaneleri, aynı Tanrının yüceltildiği gerçek ibadethanelerdir. Buna karşı bizler, Hıristiyanlar ve Yahudilerden, Kudüs'te ve de başka bir yerde en iyi ihtimalle hoşgörü bekleyebiliriz ve hoşgörü, bağlayıcı olmayan, geçici ve esasında olumsuz olarak belirlenmiş bir durumdur.” İslam hoş görmez hukuki zeminde var eder. Hoş görülmeyi bekleyenlerin sonu güdülmektir. Bu teorik imkânı tefekkür ve reel güç ile gerçekleştirecek özne nerede?

İnsan iki şekilde kendini yanıltabilir, ilki olmayan bir şeye inanarak, ikincisi olanı görmeyerek derken Kierkegaard Kudüs'e bakış açımızın bu naçiz yazıda arz edilmeye çalışan yönlerine dokunur. Müslümanlar bugün, tarihte olan ama bugün silik bir gölge gibi hafızalarımızı tırmalayan vakıada olmayan şeylerin varlığı sanrısına inanarak ve Akif'in gözümüze soktuğu gerçeği görmezden gelerek kendini yanıltıyor. Kudüs, Arakan ve her yer kanarken biz ya maziye sığınıyoruz yahut vakaya bakmadan kafamızı avuntuların kumuna gömüyoruz. Unutmayalım ki Selahaddin Kudüs'ü mevcut imkânları ve medeni gücü ile elde etmiş,  Hz. Ömer ahlakıyla yönetmişti yani geçmişe geleceği ana taşıyarak tarihi yapmıştı.

Kudüs'ü geriye doğru anlayıp ileriye doğru yaşatmak, İslam'ın tarihinde Kudüs'ün manasıdır.

Kudüs şehitlerine rahmet dilerken Aliya zemininde Akif'in eleştirileri ile Kudüs'ün gör dediğine de bir bakmakta sanki fayda var. Umranı olmayanın âlemde imkânı da olmuyor işte.

Hep birlikte Kudüs'ümüzü Ramazan hörmetine dualarla hatırlıyoruz.

Vesselam