VF kat sol
VF kat sağ


​Kudüs yine mahsun yine hüzünlü

Aslında, Mescid-i Aksa’yı Ramazan ayında işgal girişiminin işaretini ilk olarak ‘Tapınak Dağına Dönüş Örgütü’nden Siyonist Eliezer Broyar 23 Nisan Cuma günü Twitter’da yaptığı paylaşım ile verdi. Aksa’da namaz kılan Müslümanların fotoğrafını paylaşan Broyar “Şimdi onları (Müslümanları) oradan  çıkartıp oranın tam kontrol altına alınmasının zamanı gelmiştir” şeklinde tehdit mesajı yayınlayarak baskını işaret etmişti.

Ramazanın başlaması ile Aksa'daki minarelerin ses kabloları İsrail askerlerince kesilmişti, Şam kapısına bariyerler konulmuş, çok sayıda Filistinli yerleşimcinin evi ortada hiç bir sebep yokken işgal edilmişti. Son günlerde ise bazı Yahudi yerleşimci gruplar tarafından Ramazan ayının 28. günü (10 Mayıs Pazartesi) Aksa'ya zorla gireceklerine dair yayınlanan bildiriler Fanatik Yahudilerin Mescid-i Aksa’ya daha önce görülmemiş bir baskın için hazırlık içerisinde olduğunu gösteriyordu.

Bir tarafta Tehdit bildirileri, diğer tarafta işgal altında tutulan Kudüs de Ramazan ayı ile birlikte artan İsrailin baskı ve zulmü.

İsrail’deki üniversitelerinin çoğunda örgütlenen Im Tirtzu teşkilatı da o gün Mescid-i Aksa'ya baskın yapmak için hazırlandığını duyurunca baskının olacağı kesin gibi oldu. 

Ve nihayetinde cuma akşamı  teravih namazı kılınırken ramazanın 28 inde sözü edilen baskın için adeta bir prova niteliğinde Mescid de namaz kılan Müslümanlara yapılan saldırı belki de son yıllarda Filistinlilere İsrail tarafından yapılan en sert saldırı idi. 200 ün üzerinde filistinli yaralanmasına rağmen Filistinlilerin gösterdiği direniş tarihe geçecek türden oldu.

Filistinlilerin gösterdiği direniş karşısında haydut İsrail ordusu ve sivil çeteleri inlerine geri çekilmek zorunda kaldılar.

İsrail ve Siyonist Yahudilerin Mescid-i Aksa ya saldırısı ve Filistinlilere zulmü ne ilk nede son olacaktır. Filistin topraklarını yıllardır işgal etmiş Siyonist kanser tümörü tamamen bu topraklardan temizlenmedikçe bu zulüm ve saldırılarda bitmeyecektir.

Yıllar önce Kudüs ve mescidi aksa ya yaptığımız ziyaret esnasında İsrailli haydutların yaptığı zulüm ve şiddete bizzat şahit olmuş biri olarak, Müslümanlara uyguladıkları şiddet de  ne kadar ölçüsüz ve sınırsız olduklarını tahmin edebiliyoruz.

yaklaşık bir yıl önce yine bu sütunda yayınlanmış,  kelimelerin ve sözlerin ifade etmede yetersiz kaldığı yine böyle bir hüzün atmosferinde yazdığım yazıyı; Kudüs yine Mahsun yine hüzünlü haykırışıyla  alıntılıyorum

Kudüs, yıllar evvel bir şehla bakışına gönlümü kaptırdığım şehir. Kudüs, kimseler bilmeden yerin altından yüreğime akan boz bulanık gizli nehir.

Kudüs, vuslatın şehri, evvel  ve ahir. Mescidi Aksa da kendini kendinden alan sihir. Bezm-i canda bizim payımız, sende taksim edildi ey taştan Şehir.

Meryem e hicab, hicabı tutsak olmuş bir şehir.  

Kalu bela derken, ruhum dilim dilim kesilir. Her paresi bir sevda okunun ucuna dizilir. Döner dolaşır, üstüne ‘'YA-HU'' diye yazılır.

Belki kaderin bir cilvesidir, kim bilir. Kadim Şehri görmek için, göz bekleyen zahir. İnsan ı zincirsiz bağlamakta pek mahir kutsal şehir.

Bekle , Bekle ki Bir şeyler  yazmak için, ‘'LAL'' olmuş dilimin çözülmesi gerek, sana dair.

Lakin korkuyorum. Dur, Zeytin dağından gelen zılgıtlara Kubbet-üs sahra dan havar sesleri karışır diye,  Meryem in sarnıcına hüzün taşınır.

Zira varlık içinde yokluk, Yokluk içinde varlık. Büyük kahır desem, belki Yakup incinir.

Ey kadim Kudüs, ilk kıblem, ilk hüznüm, artık kabuğunu kırma zamanıdır, çıralar tutuştu, seher vaktidir.

Bir bahar günü, Zeytin dağından Gazze ye çıkmanın, Zekeriya'nın namazgahında mırıldanıp, sonrada kol kol olup, Mirac'ın son durağındaki Muallak taşının gölgesinde sıralanmanın demidir.

Bırak taş bilsin herkes seni, Kudüs ten Mekke ye, Hüzünle bakar mı hiç taş.

Ve Bakarken zeytin dağından yine bu kadim şehre; Baktığımızda, ufuklardaki şiirselliğimiz dile gelir hep.

Cennet ten coşarcasına püsküren taşlardan bina edilmiş şehir. Peygamber silsilesinin seccadeleri üzerinde kurulmuş kadim şehir.

Bu hüzünlü taşlar, cennet dışında bir yerden gelmiş olamazdı. Hani ya, bazen cennet; ruhuyla bütünleştiğiniz yer olmalı diye geçiririz ya bir an içimizden.

Bu yüzdendir belki, hüzünlü şiirlere, uçsuz bucaksız gökyüzüne ve Meryem in gözyaşlarına, şahitlik etmiş taşlarla örülü bu şehre olan sevgimiz.

Sonuçta, her ne kadar gerçek olmasa da, büyüklerimiz göbek bağımızı bile toprağa gömerlerdi ya, gömüldüğü yerde geleceğimizin şekillenmesi umuduyla.

Göbek bağımızın, Kal-u beladan beri gömüldüğü kadim şehir ey Kudüs..

Toprağın ve Yaşadığınız şehrin umutları yeşerten bir yanı vardır. Ama zamanla unuttu bunu insanoğlu.

Biz ise tüm bunlara sırtımızı dönerek hep sevdik Bu şehri ve bu şehrin taşlarla örülmüş hüznünü; çünkü onun içinde, Kaderle yazılmış farklı bir benlik bulmuştuk.

Bu benlik bizi büyüttü, Kudüs ün çocuklarıyla, dar sokaklarında oyunlar oynarken bu şehrin.

Ve yine şafak vakti, sırtımı avludaki duvara dayamış, zeytin dağının doruklarından esen havayı içime çekerken; Tarihin, hüzün ve kokusuyla doluyor ciğerlerim. Aldığım her nefeste yeni bir dünya filizleniyordu zihnimin içinde.

Gözlerimi kapatıp, etrafı dinlemeye koyulurken. Nil in, akarken nefesindeki hırıltı. Hayfa ya, Celile ye akan, Nablus a akan küçük generallerin gözyaşları uğrar oldu bir an zihnime.

Ve en önemlisi de o ses vardı yine havada. Zekeriya yı saklayan, ağaç kovuğundan yükselen çığlık ve Tekbir sesi.

Mekke'ye bakan minberde ise, Yasir ailesinin müjdesi okunuyordu; ‘'Sabret ! Ey Yasir ailesi, size cennet vaad edildi''

Tam vaktinde, özgürlüğün ve Hayber in sesiydi Kulağıma gelen.

O çığlık ve müjde ile beraber bize, ‘'Hadi!, kır kabuğumu'' diyor  Kudüs. Kubbemdeki zincirler kırılsın, baharlar gelsin diye.

Gelin; Bir süreliğine misafirimiz olsun Hayallerimiz, Çocuklarla Beyaz uçurtmalar uçuralım Aksanın bahçesinden Hayber'e.

Ve Yarına uyandığımızda, ufuklardaki şiirselliğimiz olsun bu çığlık.

Vesselam