Kudüs'in mirası yahut Sezai Karakoç ile Kudüs neyimiz olur
Nizar Kabbani Kudüs şiirinde bu şehri yeniden manasına döndürerek kurtaracak birilerini arar. Mesele aşikâr ki Kudüs’e hâkim olmak değil onu asli manasına ait kılmak davasıdır: Ey Kudüs, ey hüzünler şehri Ey gözlerinden kocaman yaşlar akan Kim durduracak düşmanları Üzerine çullanan, ey dinlerin incisi Kim silecek kanları duvarlarından İncil’i kim kurtaracak Kim kurtaracak Kur’an’ı Kim kurtaracak Mesih’i kendisini öldürenlerden İnsanlığı kim kurtaracak… (Nizar Kabbani, Kudüs). Kudüs sadece bir dinin değil insanlığın haysiyet davasıdır. Son Gazze olayları da bunu bir kere daha göstermiştir: Gözlerim yollarda bekler dururum Nerde kardeşlerim diyordu bir ses İlk Kıblesi benim ulu Nebi’nin Unuttu mu bunu acaba herkes… (M.A. İnan, Mescid-i Aksa). Mehmet Akif İnan gözleri yollarda beklemeye devam ediyor, ötelerde. Peki, kimdir bu manayı aslına tevdi edip Kudüs’e manasınca hizmet edecek olanlar. Kudüs yönetilmez ona hizmet edilir. Manasına hadim olunur bir şehirdir. İşte burada Müslümanlar nerede durur, bu yolda onların hali nicedir, mesuliyetleri nedir sorusu akla geliyor. Sezai Karakoç merhumun Ey yahudi şiirindeki fikirlerini önce hatırlayıp sonra kendimize soralım neden biz diye? Ölüler gibi donmuş bizlere de Belki Mescid-in ateşinden bir köz düşer de Buzlarımız çözülür ey yahudi…Biz istesek bile seni ondan kurtaramıyacağız ey yahudi Bize bu yapılanı yapan sen değilsin Biz kendi cezamızı çekiyoruz. Bu bir dua ve bir çağrı gibidir. Kendisini Kudüs naibi sanan tüm dava adamsılara karşı itirazdır. Kendi cezamız ne acaba? Hz. Ömer, Selahaddin Eyyubi ve Yavuz Sultan Selim’in Kudüs emannamesinde birbirlerinden bahsederek ki dileriz dördüncüsü Yavuz’u zikrederek bir gün uluslararası bir güç çerçevesinde yenisini Kudüs’ün Manasına İadesi belgesi olarak ortaya koyar, birbirlerinden devraldıkları o mana ne idi? Düşündük mü? Biliyor muyuz bu sürekliliği? Gazze’ye tepki için sadece kola dökmekle, hamburgerci basmakla nefisler ferahlıyorsa buzların çözülmesine daha çok var demektir. Bize bunu yapan yahudi değil biziz, kendi cezamızı çekiyoruz sorusuna cevabımız nedir?
Bugün Gazze’de yaşananlar Kudüs ve ona dair
geleceği geçmişe bakarak düşünmemize yol açıyor. İşte tam burada bilgemiz
Aliya’nın Kudüs’e dair şu sözlerini hatırlama ve hatırlatma vaktidir: “Kudüs alışılmış bir
şehir değildir. O, üç büyük dünya dininin vazgeçemeyecekleri kutsallıkları
bulunan bir şehirdir. Herkese tamamen açık olacak, özgür bir Kudüs şehrini kim
temin edebilir? Hem teorik hem pratik olarak bunu sadece Müslümanlar yapabilir.
Teorik olarak çünkü sadece İslam Musa'yı, İsa'yı, İncil ve Tevrat'ı tanır,
aksine ne Hıristiyanlar ne de Yahudiler ne Muhammed as. ne de Kur'an'ı
tanırlar. Bu tespit, Müslümanların bu meseledeki üstünlüklerinin unsurudur.
Pratik olarak, Kudüs Müslüman dünyasında bulunmaktadır. Kudüs'te olacak her
türlü gayr-ı İslami hâkimiyet, sadece güçle ayakta durabilen anormal bir durum
olur ve gerginlik durumu hiçbir zaman özgürlük durumu değildir.” Aliya’nın bu tespitleri ölüler gibi donmuş da
olsak teorik ve pratik çerçevede Kudüs hizmetkârı olma liyakatımızın özünü
anlatıyor sanki. Gazze’de bugün yaşananlar, Kudüs’ün durumu ve güç dengelerinin
gösterdiği olumsuz ve karamsar manzara bu gerçeği ortadan kaldırıyor mu? Burada
yine Sezai Karakoç’a kulak verelim : Mescid-i Aksa’yı yaktın ey yahudi Daha doğrusu yaktığını
sandın ey yahudi Senin yaktığın gökteki Mescid-i Aksanın ancak gölgesidir ey
yahudi…Senin yaktığın Mescid-i Aksanın ruhu değil,Taş, toprak ve ağaçtan
işaretidir ey yahudi…Mescid-i Aksanın ruhu yakılmaz Yakılan ancak taş ve
topraktır Sen asıl kendini yaktın ey yahudi. Bir
gölge, taş, toprak ve ağaçla savaşan bir güç, moda tabirle küresel güçlerin
aktüel temsilcisi gökle yer arasındaki bir ruha zarar verebilir mi? Bombalar
bunu tahrip edebilir mi? Nedir Kudüs o halde. Müslümanların ve bu cümleden
özellikle Türklerin tarihleriyle rüştünü ispat ettiği bu hizmetkârlık
liyakatinin şehri nedir? Karakoç söylesin: Ve Kudüs şehri. Gökte yapılıp
yere indirilen şehir. Tanrı şehri ve bütün insanlığın şehri. Yeşile dönmüş
türbelerin demiri Zamanın rüzgâr gibi esen zehriyle Ve yatırlar patır patır
kaçıyor geceleri
Boşaltıyorlar işgal edilmiş bir şehri
boşaltır gibi Kaçıyorlar Lut şehrinden kaçar gibi
Tuz heykele dönüşmemek için Tanrı gazabıyla
Susmuş minarelerin azabıyla
Yıkılmış cami kubbelerinin ıstırabıyla Ve
şehit kemiklerinin bakışı bir başka bakış
Artık burada taş bile durmak istemez…(Alınyazısı Saati, Sezai Karakoç). Neden İsrail bu
zulme devam ediyor. Bitmeyen bu tasallut ne için? Kıskanılan ya da
hazmedilemeyen bir şey mi var? Karakoç buna da Sen onun ululuğunu ve mazlumluğunu, hakikat taşıyıcılığını kıskanıyorsun
ey yahudi, diyerek cevap veriyor. İşte Kudüs’ü manasına iade edecek ve hizmetkârlığını
yapmaya talip olup, cüret edecekler için bir yol haritası. Tanrı şehri ve bütün
insanlığın şehrine Aliya’nın bahsettiği ahlak ve zihniyetle mirasçı olacaklara
Kudüs elbette kapılarını izzet ve haysiyetle açacaktır. Yoksa düzen bu napalım,
güç dengeleri, realist olalım, ekonomik gerçekler vs demeye devam eder dururuz
ki istenen statükoda bundan başkası değildir.
Bugün Gazze’de aktüel olarak yaşanan
mütemadi tasallut hali son perdesini oynuyor. Bir kere daha siyonist zihin
incitip, ihanet etmeye devam ediyor. Ne mi oluyor. Sezai Karakoç merhum
söylesin: Sen Süleyman Peygamberin ruhunu
incittin ey yahudi Davut Peygamberin ruhunu sarstın ey yahudi Zebura ihanet
ettin ey yahudi Tevratın ve Zeburun Musanın Davutun Süleymanın Ve bütün
kitapların ve bütün peygamberlerin Gelmesini bekledikleri
Geleceğini haber verdikleri Ve bütün kitapların
ve bütün peygamberlerin Evrene, insana, yere, göre ışık saçan Büyük Peygamberin
ayak bastığı yere İmam olup bütün peygamberlere
Namaz kıldırdığı yere İhanet ettin, aklınca
hakaret ettin ey yahudi. İşte
Gazze böyle bir ateşin altında şu an. Kendine hizmet edecekleri de Hz. Ömer’den
beri gelen bir mesuliyet bekliyor. Türklerin Selçuklular, Memlûklar ve
Osmanlılar çizgisinde muhafızı ve hizmetkarı oldukları bu şehre en son ne
olduğunu merhum Karakoç söylesin: “Kudüs’ü aldıktan sonra Gazzede yapmadığın işkence
bırakmadıktan sonra Demek Mescid-i Aksa’yı da yaktın ey yahudi Utanmazlığını en
son uca çıkardın” Nureddin Mahmud Zengi’nin
hazırlatıp Selahaddin Eyyubi’nin yerine koydurduğu minberi yakanlar
Selçuklu-Osmanlı çizgisindeki liyakatın topraklarında yıkıma devam ediyor.
Lakin bir gölgeye o bombalar zarar vermeyeceği gibi taş, toprak da telafi
edilir. Yanan canlarımız mı onların ahı ise çıkar aheste aheste… Kudüs neyimiz
oluyorsa biz de Kudüs’e o kadar yar ve yaran oluruz.
Vesselam