Kültür -5: Kapılar ve Duvarlar

-Ruzname; Kelime Günlüğü’nden-

 

Hatırlarsınız; Trump Amerika’ya başkan seçildiğinde dünya gündemine ilk düşen vukuatlarından biri Meksika sınır hattından yükselen “Meksika Duvarı”ydı. Dünyanın en fazla göç alan ülkelerinden olan Amerika’yla Latin ülkeler arasında yükselecek bu duvar önce insani yönüyle tartışıldı. Ancak Amerikan halkını ilgilendiren kısmı ekonomikti. Mesela duvar masrafı, göçmenlerin barınabilmesi için harcanan parayla karşılaştırıldığında buna değer miydi?

Trump duvarı neden inşa etmek istedi?

Duvar, Latin Amerika halklarının ABD’ye yürüyerek iltica edebilmesi için “Sınır Tanımayan İnsanlar” tarafından öğütlenen “Orta Amerika Göçmen Kafilesi”ni durdurmak maksadıyla düşünülmüştü. Bu halklar onlarca yıldır iç savaş, yoksulluk ve yokluk yüzünden ABD’ye iltica ediyorlardı. Her türlü tehdide (sosyal haklardan mahrum bırakma ve hapis) rağmen bu yürüyüşler durdurulamadı.

2010’lu yılların başından bu yana katlanarak çoğalan küresel göçler, aslında yalnızca ABD’nin sorunu değildi elbette. Trump’ın göçü engelleme maksatlı duvar girişimi, her an patlak verebilecek daha büyük savaşlar için bir tedbir gibi görünüyordu. Çünkü en büyük göç dalgalarını oluşturan etken savaştı. Korona sürecinde kendi halkının sosyal haklarını bile iade etmekte yetersiz kalan ABD için göç her zamankinden daha büyük bir tehdit sayılıyordu. Doğu topraklarında normalleşen durum, ABD için kırmızı alarm demekti.

Duvarın masrafını Meksika mı ABD mi ödeyecek tartışmaları sürüp giderken bir baktık duvar yapımına başlandı.

İlk defa George W. Bush’un yükselttiği duvarların bir kısmı yenilendi ve genişletildi. 15 Şubat 2019’da “ulusal acil durum” gerekçesiyle yapının başlamasına karar verilen “çelik duvar” yeniden yükselmeye başladı.

2020 yılının ortalarında Trump, dünyanın en güçlü duvarı olarak nitelediği “Meksika Duvarı”nın ABD’yi Korona’dan bile koruduğunu iddia edecekti. Ancak istatistiklere göre Korona yüzünden ABD’de, Meksika’dakinin kat kat üzerinde insan kaybı yaşandı.

Sonra hükümet değişti, Trump’ı despot olarak tanımlayan “barışçı” aktivistlerin beklentisinin aksine duvar John Biden hükümeti tarafından da durdurulmadı.

Neden durdurulmadı?

Bunu ABD’nin Amerika kıtasına yerleşim tarihine baktığınızda anlamak daha kolay. Hâlâ ülke içinde iç savaştan kalma Yankiler ve Güneyliler ayrımı varken, sınır ötesine insaflı yaklaşmayacağı muhakkak bir sistemle örgütlenen bir ülke yapısı mevcut. Yine ABD’yi de içinden çıkaran aynı ayrımcı, parçalayıcı ve ırkçı zihniyet, her iki dünya savaşında da sınırları acımasızca çizmiş, başa çıkamadığı her yere duvar inşa etmiş, ülke halklarını gettolaşmaya itmişti. Bunun en bilinen örneği Berlin Duvarı’dır.

Ama iş bize ve bizden daha doğuya uzanan beldelere geldiğinde duvar değil, kapılarla karşılaşıyoruz.

İstanbul fethedildiğinde kapısından girildi. Fatih Sultan Mehmet geçtiği kapıyı kapatmadı. Şehre hem Batı’dan hem de Doğu’dan göçler başlayınca, herkese rahat ve huzurlu yaşayabileceği bir yer gösterdi. Bu kapılarla ayırılan hudutlar, Osmanlı var oldukça yerinde durdu, hudutlar arası alışveriş ve huzur devam etti. Ötekileştirme ve ayrımcılığa mahal verilmedi. Aslında bu durum çok milliyetli bir toplum olan Osmanlı’nın genel düsturu idi.

İşin içine Batı fitnesi girene kadar…

Çünkü Batı toplumlarının kapılara ve kapılardan farklı insan gruplarının geçebilmesine tahammülü yok. Suriyeli sığınmacılara yönelik Macar askerlerine vur emri verilmesi örneğinde olduğu gibi… Medeniyetlerin kendi kendine yetmesine, kendi kendini ıslah edebilmesine ve kendi kendini idame edebilmesine de tahammülü yok. Etrafında kendinden daha yüksek meziyet ve seciyede toplumlar yaşatmaya da tahammülü yok. Zamanla içerisine bir kurt gibi girip kemirdiği toplumların kendine muhtaç olmasından hoşnutken yokluktan ilticaya zorlanan insanlara kucak açmaya da tahammülü yok.

Batı yıkıp geçtiği yerlerin harabe olarak kalmasını ve o toplumları zayıflık yaftasıyla hor görmeyi istiyor. Onun için güçsüze karşı duvar örmekten başka çare bulamıyor. Bu çelikten de olabiliyor, mermi doldurulmuş asker tüfeğinden de…

Manasından ve muhtevasından ötürü güven vermeyen kültür kelimesi üzerinde duruyoruz madem; şunu da söyleyelim. Sağlıksız “kültür” aktarımları sebebiyle, medeniyetini duvarlarla değil, duvarları ferahlatan kapılarla inşa etmiş bir ecdadın mirasçısıyken “önce ben” mantığıyla hem bireysel hem toplumsal duvarlardan yana olanların tarafını tutan, kendi duruşuna ırkçı manzaralar kırpan ve karşı duranı aşağılamak gibi tuhaf hâllere bürünen içimizdeki özentilere kapıları hatırlatmak isteriz.

Muhafaza etmek ile ayırt etmek eylemleri arasındaki fark ne ise kapı ile duvar arasındaki fark da odur. İnsan insanlığını duvarların ardında inşa edemez. Dünyanın ortak acılarına bigane bir toplumdan sağlıklı akıl yürütmesi de beklenemez. Onun için değerlerimizi muhafaza edebileceğimiz mahremiyet kapıları medeniyetimizin mirasıdır. Dolayısıyla duvardan yana değiliz… Duvarları çok sevenlere, Selçuklu ve Osmanlı mimarisinin ihtişamlı kapılarına bir göz atmasını tavsiye ederiz.

Yukarıdaki kıyas kültür değil, binlerce yıllık medeniyet kodlarıyla ilgilidir.