Kur’an

-Ruzname; Kelime Günlüğü'nden-

Ramazan Müslüman'a neşe verir. En çok da çocukların heyecanında dolup taşan bu neşe, geçmişten bugüne yazılmış kasidelerde, söylenen ilahilerde vücut bulmuştur. İlk onbeş gününde “Merhaba”, son onbeş gününde “Elveda” ilahileri söylenegelmiştir.

Musikimizde Ramazan'ın Merhaba'sı da Elveda'sı da dolu dolu dile getirilmeye değer görülür. Çünkü âlemleri, içimizi, dışımızı yenileyen, tazeleyen hâllere gebe Ramazan'ın coşkuyla ifade edilmesi istenmiştir. Hoşlukla karşılanır, hoşlukla uğurlanır. Gelişi nasıl çiçekler açtırıyorsa gidişi de mahzunlaştırır. Son onbeş gün buruk terennümler başlar artık. Ömür, bir sonraki kavuşuma vefa edecek midir? Bayram sevinci de olmasa belki de bu terennümler son bulmayacaktır. Hz. Allah güzelliklerine hasretle ara verirken bile ağızları tatlandıracak hediyeler bahşetmiştir kullarına. Bu sebeple bayram, manevi hasretlere de dünya gailesine de en güzel tesellilerdendir.

Sanki dünyayla alabildiğine mesafeli başka bir semaya uyanırız. Bu başkalık, Ramazan'ın kullara manevi tesirlerindendir. İnanan için kaideleri farklılaşan bir zaman içinde, bambaşka adımlarla yürümektir.

Ramazan boyunca günden güne karşılaştıklarımız kendimize has ve hepimizin heybesine dolanlar başka başka. Onun için bu başkalıkların karşılaşmaları da, hasbihalleri de zenginleştiriyor bizleri. Bu alış verişe ihtiyaç duyuyoruz.

Bunca rahmet ve güzellik, şu dur durak bilmeden geçip giden zamanda bir aya sığıyor. Bakara Suresi'ndeki, “Ramazan ayı öyle bir aydır ki, onda Kur'an-ı kerim nâzil oldu.” ayeti, Hakk'ın Ramazan'a övgüsü ve bizlerdeki güzel hissiyatın delili.

Allah bunca güzellikle ve hoşlukla karşılaştırdığı bu zamanda kullara da Kur'an-ı Kerim'e yönelmek düşüyor. İnfak, salat ve selam, birçok farz ve nafile ibadetin yanında bilhassa Kur'an ile hemhâl olmak gerekiyor.

Ramazan mukabele ayı. Okumanın yanında hayatımızdaki yerini ve ona olan ihtiyacımızı idrak etmeye vesile. Kur'an okumanın faziletini hatırlıyoruz, şimdilerde özlesek de karşılık okumanın yani mukabelenin tadına varıyoruz, bu güzel vazifenin gönlü ağır yüklerden temizlemesiyle yenileniyoruz, ferahlıyoruz.

Kur'an-ı Kerim;

Kur'an-ı Azümüşşan, Hazreti Kur'an, Furkan diye söyleyegeldiğimiz Kur'an'ın, Kur'an'ın kendi içinde geçen onlarca farklı ismi mevcut.

Hazreti Allah'ın insanlığa gönderdiği son ve kıyamete kadar baki kalacak dini İslam'ın tamamlayıcısı olan Kitap.

Peygamber Efendimiz'e (SAV) Ramazan ayının Kadir Gecesi sabaha karşı vahyedilmeye başladı. Resul-i Ekrem Efendimiz'e (SAV) kırk yaşındaydı. Altmışüç yaşına, ömrümün sonuna dek, peygamberlik süresince vahyedilmeye devam etti.

Efendimiz (SAV) gelen vahiyleri, çevresindeki vahiy kâtiplerine yazdırırdı. Ayetler, kâğıt bulunmadığından deri, ağaç kabuğu, taş, kemik ve yazılmaya uygun malzemelere kaydediliyordu.

Ashab'ın erkek ve kadınları tarafından yanlışsız okuma ve ezberleme ile hafızalarda tutuluyor ve sıkça okunarak yer etmesi sağlanıyordu.

Ayet-i kerimede, "Bir zikir olan Kuran'ı biz indirdik ve onun koruyucusu da biziz." (Hicr: 9) diyen Hz. Allah, bunun için vesileler yarattı ve bugüne dek eksiksiz ve şüphesiz indirildiği hâliyle ulaştırdı. Zira şüphe, Kur'an-ı Kerim'de, Yaradan tarafından korunacağına dair işaret eden ayetlerle de ters düşer.

Kur'an-ı Kerim'i kâfi derece anlatmaya bizim kalemimiz asla güç yetiremez. Nitekim İslam büyükleri ne güzel anlatmıştır onu. İşte onlardan bazıları…

İmam-ı Şafiî (767-820): “Kim Kur'ân-ı Kerim öğrenirse değeri yükselir. Kim fıkıh öğrenirse önemi artar ve kim hadis öğrenirse inandırma gücü artar. Kim matematik öğrenirse görüsü çoğalır. Kim az bilinen gerçekleri öğrenirse huyu yumuşar. Kim izzeti nefis sahibi olmazsa ilmi ona fayda vermez.”

İmam Gazalî (1058-1111): “Ey Müslüman kardeşim! Allahüteâlâ'nın rahmetine ve Kur'ân-ı Kerîm'in ve İslam'ın ve Cuma'nın cömertliğine bak ki, Kur'ân-ı Kerîm ehli nasıl kıymetlidir. Namaz, oruç, zekât, sabr ve güzel ahlâktan ibaret olan İslamiyet ise ne kadar çok kıymetlidir.”

Abdülkâdir Geylânî  (1078-1166): Kur'an ve sünnet Hakka götüren iki rehberdir.

Şeyhü'l-Ekber İbnü'l-Arabî (1165-1240): “Ümmetinden Hz. Muhammed'e (SAV) yetişemeyen, 'O'nu göremedim' diyen kişi hayıflanmasın, eğer Kur'an'a bakarsa Hz. Muhammed'i (SAV) görür.”

İmam-ı Rabbanî (1564-1624): “Kur'ân-ı kerîm, Allahü teâlânın zâtının ve şü'unlarının bütün kemâllerini kendinde toplamıştır, asl dairesinin içindedir. Ona hiçbir zıl yaklaşmamışdır. (Kâbiliyyet-i Ûlâ) onun zıllidir. Ramezân-ı şerîf ayının Kur'ân-ı kerîm ile bağlılığı olduğu için, bu ay da bütün hayrları ve bereketleri kendinde toplamışdır.”

Bediüzzaman Said Nursî (1876-1960): “Ramazan-ı Şerifte güya âlem-i İslâm bir mescid hükmüne geçiyor. Öyle bir mescid ki; milyonlarla hâfızlar, o mescid-i ekberin köşelerinde o Kur'an'ı, o hitab-ı semavîyi arzlılara işittiriyorlar.”

***

Künye: Kur'an; Allah tarafından Peygamber Efendimiz'e (SAV) vahyedilen kutsal kitap, İslâm dininin temel kitabı, kelâm-ı kadimdir.