13 Aralık 2018

Kuran-ı Kerim En Büyük Mucizedir

İmanın üçüncü rüknü, İlahî kitaplara inanmaktır. Amentü'deki “ve kütübihi” ifadesi, Allah-ü Teâlâ'nın gönderdiği kitaplara inanmayı bildirmektedir. Allah-ü Teâlâ'nın gönderdiği kitaplar çoktur. Din kitaplarımızda bildirilen ise, 104 kitaptır. Bunlardan 4'ü büyük, 100'ü küçük kitaptır. Bu küçük kitaplara ‘suhuf' yani sayfalar, denir.

Bütün semavî kitaplara inanmak her Müslümana farzdır. Cenab-ı Hak, hidayet rehberi olan bu kitapları, peygamberleri vasıtası ile kullarına göndermiştir.

Büyük kitaplar şunlardır:

1- Tevrât: Mûsâ aleyhisselâma gönderilmiştir.

2- Zebûr: Dâvûd aleyhisselâma gönderilmiştir.

3- İncîl: Îsâ aleyhisselâma gönderilmiştir.

4- Kur'ân-ı kerîm: Âhir zaman Peygamberi Muhammed Mustafa sallallahü aleyhi ve sellem Efendimize gönderilmiştir.

Yüz Suhûf

“Suhûf” ya'nî sayfalar denilen küçük kitaplar da 100 tane olup, şu peygamberlere gönderilmiştir:

1- Âdem aleyhisselâma 10 suhuf.

2- Şîs aleyhisselâma 50 suhuf.

3- İdris aleyhisselâma 30 suhuf.

4- İbrâhîm aleyhisselâma 10 suhuf.

Allah-ü Teâlâ'nın, kitap gönderdiği pek çok peygamberi vardır. Fakat biz, bunlardan sadece yukarıda zikredilen 4 büyük kitap ile 104 suhufun gönderildiği peygamberleri biliyoruz. Diğer kitapların gönderildiği peygamberlerleri ise, bilmiyoruz. Allah-ü Teâlâ'nın ‘salat ve selamı' hepsinin üzerine olsun.

İlahî Kitaplar Büyük Rahmettir

Allahü Teâlâ, kullarına dünya ve âhiret saadetine giden yolu göstermek için peygamberleri vasıtasıyla bu kitapları göndermiştir. Böylece insanlara her iki dünyada da mutlu olmanın yolunu göstermiştir. Bu kitaplara “İlâhî Kitaplar” veya “Semavî Kitaplar” denir.

İlâhî kitaplar, insanın dünya ve âhirette mutlu olma prospektüsü, ideal yaşam biçimi, hayat kanunları ve işleyiş kurallarıdır. Yaratılmışların en şereflisi olan insanın, gerek Yaradan'ına, gerekse birbirlerine ve başka varlıklara karşı nasıl hareket edeceklerini, nasıl davranacaklarını İlâhî kitaplar bildirir.

İnsanlar bilinmesi, inanılması gereken meseleleri ve ibadetleri, kendi akılları ile bulamazlar. İnsanlar; öldükten sonraki hayat, âhiret halleri, iman esasları, ibadet şekilleri gibi pek çok konuda bilgilenmek için mukaddes semavî kitaplara muhtaçtırlar. Allah-ü Teâlâ, ilâhî kitapları göndermeseydi, insanlık çok büyük sıkıntılar yaşar ve okyanusun ortasında rotasını kaybetmiş bir gemiye dönerdi.

En Son Semavî Kitab Kuran-ı kerimdir:

Semavî kitapların sonuncusu olan Kuran-ı kerim, Peygamber Efendimiz Hazret-i Muhammed'e 40 yaşında iken Miladî 610 yılının 27 Ramazanında nâzil olmaya başlamış ve Efendimiz aleyhisselam 63 yaşında iken son âyetleri inerek tamamlanmıştır.

Sevgili Peygamberimiz, nâzil olan âyet-i kerimeleri Eshab-ı kirama okur, vahiy kâtiplerine yazdırır ve Kur'ân-ı Kerim'in hangi suresine konulacağını bildirirdi.

Cebrail aleyhisselam, her yıl bir defa gelip, o zamana kadar inmiş olan Kur'an-ı kerimi, Levhi'l-mahfuzdaki sırasına göre okur, Peygamber Efendimiz de dinler ve tekrar ederdi. Efendimiz aleyhisselamın âhirete teşrif edeceği sene ise, iki defa gelip, tamamını okudular.

Hazret-i Ebû Bekr radıyallahü anhın halifeliği zamanında, Hazret-i Ömer'in teklifi üzerine vahiy kâtiplerinden Zeyd bin Sabit'in başkanlığında kurulan bir komisyon, çok titiz bir çalışma yaparak Kurân-ı Kerîm'in bütün âyet-i kerimelerini, Peygamber Efendimizin vahiy kâtiplerine öğretip yazdırdığı tarz ve tertip üzere bir araya getirerek kitap haline getirdi.

Kur'an-ı Kerîm'in bu nüshası, vefatına kadar Hazret-i Ebû Bekir'de durdu, sonra ikinci halife Hazret-i Ömer'e, O'ndan sonra da Hazret-i Ömer'in kızı ve Peygamber Efendimizin hanımı Hazret-i Hafsa radıyallahü anha vâlidemize geçti. Daha sonra da üçüncü halife Hazret-i Osman'a intikal etti.

Bu dönemde ilk nüsha esas alınarak altı nüsha daha yazdırıldı ve böylece nüsha sayısı yediye çıktı. İlk nüsha Medine'de kaldı. Diğer altı nüsha ise: Mekke, Yemen, Bahreyn, Şam, Bağdat ve Basra gibi büyük vilayetlere gönderildi. Müslümanlar bir taraftan bu nüshaları esas alarak yeni nüshalar yazarken, hafızlar da baştan son kadar ezberlemeye devam ettiler. Bugün de dünyada Kuran-ı kerimi baştan sona kadar ezberden okuyan on binlerce “hâfızü'l-Kuran” mevcuttur.

Böylece Kuran-ı kerim hem yazılı hem de sözlü olarak günümüze kadar tek bir noktası dahi değişmeden geldi ve kıyamete kadar da değişmeden kalacaktır. Çünkü Allahü Teâlâ; “Kuran'ı kesinlikle Biz indirdik; elbette onu yine Biz koruyacağız,” (Hicr 9) buyurmuştur. Kuran-ı kerim, Allah'ın son kitabı olduğu için O'ndan sonra hiçbir kitap gelmeyecektir.

Kur'an-ı kerim Her Yönden Mucizedir:

Kur'an-ı Kerîm 30 cüz ve 114 suredir. Zemahşeri, İbn-i Huzeyme, Şeyhulislam İbn-i Kemal ve  Bediüzzaman Said-i Nursî gibi âlimlere göre âyet sayısı 6666'dır. Bu sayıyı farklı söyleyen âlimler de vardır. Bu farklılık; büyük bir âyetin, birkaç küçük âyet sayılmasından veya birkaç kısa âyetin bir büyük âyet sayılmasından, yahut surelerin başındaki Besmele'lerin bir veya ayrı ayrı birer âyet sayılmasından veya bazı surelerin başındaki mukattaa harflerinin bir kısmının müstakil birer âyet sayılmasından ileri gelmiştir.

Kur'ân-ı kerim; lâfzı, manası, üslubu ve bütün yönleriyle Allah kelâmıdır. O, hiçbir beşer sözüne hiçbir yönden benzemeyen cihanşümul ve ebedî bir mucizedir.

Kur'ân-ı kerim, hem sözü hem de manası Allah-ü Teâlâ tarafından vahyedilmiş kelam-ı ezelîdir.

O, tarihî belgelere ait bütün şartları içinde toplayan yegâne mukaddes kitaptır.

O, nâzil olduğu günden zamanımıza kadar, tek noktası dahi değişmeden hem yazılı hem de sözlü olarak korunarak gelmiştir.

O, kolayca öğrenme ve ezberlenme özelliğine sahiptir. Yedi yaşından küçük çocuklar tarafından dahi kolayca ezberlenebilmektedir.

O, hem lafız, hem de mana bakımından mucizedir. İnsanda hayranlık uyandıran eşsiz bir özelliğe sahiptir. Bugüne kadar gelen bütün şairler, edebiyatçılar, Kuran-ı kerimin nazmı ve manası karşısında âciz ve hayran kalmışlardır. İ'cazı ve belagati, insan sözüne benzemez. Yani bir kelimesi çıkarılsa veya bir kelime eklense, lafzındaki ve manasındaki güzellik bozulur. Bir kelimesinin yerine koymak için başka kelime arayanlar, bulamamışlardır ve bulamayacaklardır.

O, geçmişte olmuş ve gelecekte olacak nice gizli olayları haber vermiştir.

O'nu, işitenler ve okuyanlar, tadına doyamıyorlar. Yorulsalar da, usanmıyorlar.

Nice azılı İslam düşmanları, sadece O'nu dinlemekle kalbleri yumuşamış ve imana gelmişlerdir.

İslam düşmanlarından ve zındıklardan O'nu değiştirmeye, bozmaya ve benzerini söylemeye çalışanlar olmuş ise de, hiçbiri arzularına kavuşamamış ve O'nun en küçük bir suresinin benzerini dahi yapamamış ve söyleyememişlerdir.

O, dünyada çok büyük bir devrim yapmış ve yüzyıllar boyunca kökleşip yerleşmiş olan putperestliği, yüzlerce ahlaksızlığı ve birçok kötü adeti kökünden söküp atmıştır.

O'nun rahle-i tedrisinde on binlerce büyük âlim ve allame yetişmiş ve yetişmeye devam etmektedir.

O'nun yaktığı ilim meşalesinin ışığında yüzbinlerce arapça ilmî eser kaleme alınmıştır.

Bütün ilimler, tecrübe ile bulunamayacak güzel şeyler, iyi ahlak, insanları dünya ve âhiret saadetine kavuşturacak iyiliklerin tamamı O'nda açıkça veya kapalı olarak bildirilmiştir.

O, diri diri gömülen kız ve kadınları, horlanan köleleri ve zulme uğrayan güçsüzleri korumuş ve onlara şerefli bir hukukî statü tanımıştır.

O, hayatın tamamını kapsayan ilim ve adalet temelli bir hukuk sistemi getirmiştir.

O, insanlığı kendisi gibi mahluk ve fâni olan şeylere tapmaktan kurtarmıştır.

O, bugün bir buçuk milyarı geçen ve her geçen gün artan bir ümmet meydana getirmiştir.

O, sayısız bilimsel keşifleri yüzlerce sene önceden haber vermiştir.

O'nun en mühim özelliklerinden biri de insan ruhunda meydana getirdiği derin tesir ve buna paralel olarak insan kişiliğinde yaptığı büyük olgunlaştırmadır.

O'nun çok kısa âyetlerinde, çok büyük ilmî hakikatler mevcuttur.

O, belli bir millet ve belli bir zaman için değil, bütün insanlar ve bütün zamanlar için gönderilmiştir.