KUR'AN'I KERİM HAKKINDA BİR SOHBET
Derler ki: “Kur’an, mu’ciz bir Kitaptır.
Mu’ciz ne demektir?
Ve yine derler ki:
“Mu’ciz Kitap, gerek
anlam, gerek içerik, gerekse söz dizilişi İtibariyle beşerin ortaya
koyamayacağı, koyamadığı eser demektir.
Değerli okuyucu! “Bir Bilen Dostum” ile bu haftaki
Kur’an’ı Kerim üzerine olan sohbetimiz böyle başladı ve devam etti.
Çaylarımızı
yudumlarken Dostuma dedim ki:
- Üstadım! Lise
sıralarında mürekkep yalarken, Din Kültürü Hocamız bir dersimizde Kur’an
hakkında şu cümleleri söylemişti bize: “Arkadaşlar, KUR’AN, ne nesirdir, ne
nazımdır. Onun bu özelliğini şu iki ayetten öğreniyoruz: : “Biz ona şiir öğretmedik” (Yâsîn 36/69); “O
bir şairin sözü değildir”
Ama o, nev-i şahsına
münhasır (kendine özgü) ve vahiy ürünü olan İlahî bir kitaptır.
Ses, Söz Ve Anlam Arasında da Uyum Vardır
Evet, Onun
surelerindeki söz dizilişleri ile anlamı arasında da bir ahenk ve uyum vardır,”
dedi ve bu konuda Nas Suresini örnek göstererek şöyle devam etti anlatmaya:
“Meselâ; NÂS Suresi,
Kur’an’ın son suresidir. Ayetlerin sonları hep “SSSSSS” sesleriyle biter.
Surenin, bu “S” sesleriyle uyum içinde olan bir de anlamı vardır.
Nasıl mı?
İnsanlar içinde yılana
benzeyen tipler vardır ya. Onlar, insanı öperken ısırırlar. Tıpkı “SSSS” sesiyle yavaşça gelip insanları
zehirleyen yılan gibidirler onlar.
İşte o tiplerin gizli
tuzaklarından, dedi- kodu ve fiskoslarından Allah’a sığınmayı öğütler bu sure.
Ben bunları anlatırken
Dostum çayını bitirmek üzereydi ki söz hakkımı ona devrettim. O da, benim
anlattıklarımı onaylayan şöyle bir örnek verdi:
- Eveet, Şerifçiğim,
Hocanızın bu anlatımına eklenecek çok söz var ama bendeniz de derim ki:
“Kur’an’ı, gereği gibi
okuyan güzel bir ağızdan dinleyenler, anlamını bilmeseler bile adeta
çarpılırlar. Bu, dün de, bu gün de böyle olmuş, yarın da böyle olacaktır. Günümüzde Amerika ve Batı dünyasında onu
dinleyerek ihtida edenların (Müslüman olanların) olduğunu basın yayın
organlarından okuyoruz. Bu konuda
Amerika’da din görevlisi olarak yıllarca kalan bir arkadaşımın şu sözünü hiç
unutmam: “Amerikalıya saatlerce İslâm’ı
anlatmakla, hoş bir seda ile Kur’an dinletmenin aynı sonucu verdiğini gördüm.”
Kur’an Ve Fasıla
Sohbetimizin
bu noktasında Dostuma bir soru daha sordum:
- Üstadım, Kur’an’ın eşsiz bir Kitap olduğuna
işaret eden bir de Fasıla Kavramı vardır. Bu konuda da bilgi verebilir misiniz?
- Değerli
Dostum, malumunuz Fasıla kelimesinin sözlük anlamı “ara, aralık, ayıran şey, bölme”
demektir. Kur’an’daki âyetlerin sonuna gelen kelimeler, tıpkı şiirdeki
kafiyeler gibi, belirli harf veya hecelerle biter. Bu harf veya heceler, bir
ayeti diğerinden ayırır ve böylece söz dizilişine de mükemmel bir âhenk
kazandırır. İşte ayetin bu son kelimesine FASILA, son harfine de FASILA HARFİ
denilmiştir.
Öyle ki, bu
kelime ve heceler, hiç bir zorlama olmadan yumuşaklıkla ve kendi tabii
güzellikleriyle sıralanır, herhangi bir anlam kayması da olmaz. Ve bu husus
yalnız Kur’an’a özgü bir özelliktir; diğer edebi kitaplarda bu özelliği bulmak
mümkün değildir.
Ve Kur’an, bu
fevkalade şiirimsi özelliği ile zihinlerde ve gönüllerde derin bir tesir
bırakır; ayrıca âyetlerin hâfızada daha kolay yer etmesine ve kolaylıkla
ezberlenmesine de yardımcı olur.
Bir sûrenin
fâsılası tek bir harf olabileceği gibi daha fazla da olabilir. Meselâ sizin
biraz evvel örnek olarak sunduğunuz NAS suresinin fasıla harfi “S” yani sin
harfidir; Kur’ân-ı Kerîm’in en kısa sûresi olan Kevser sûresinin ise “Râ”
harfidir FASILA harfidir; 286 âyetten meydana gelen Bakara sûresi Kur’an’ın en
uzun sûresidir ve bu surenin fâsılası ise mîm, nûn, bâ, râ, kāf ve lâm
harfleridir. İstersen somut olarak bunu
şems suresiyle örnekleyelim. Bakınız, HE harfi nasıl da her ayetin sonuna
gelivermiş:
1. Veşşemsi ve duhaHE.
2. Velkameri iza telaHE.
3. Vennehari iza cellaHE.
4. Velleyli iza yağşaHE.
5. Vessmai ve ma benaHE.
6. Vel'ardı ve ma tahaHE.
7. Ve nefsin ve ma sevvaHE.
8. Feelhemeha fücureha ve takvaHE.
9. Kad efleha men zekkahHA.
10. Ve kad habe men dessaHE.
11. Kezzebet semudü
bitağvaHA.12.İzinbe'ase eşkaHE.
13. Fekale lehüm resulullahi nakatallahi ve sukyaHE.
14. Fekezzebuhü fe'akaruha fedemdeme 'aleyhim
rabbühüm bizenbihim fesevvaHE.
15. Ve la yehafi 'ukbaHE.
“EY YER! YUT SUYUNU! / EY GÖK! SEN DE KES
YAĞMURUNU! (Hud Suresi, 11/44)
Üstadım ! Şu anda ben de Nuh Tufanını hatırladım. Hatırlarsınız ki, Yüce
Rabbimiz, yüzyıllar öncesinde o dehşetli hercümerç
anında:
“Ey yer! yut
suyunu! / ey gök! sen de kes yağmurunu” diye ferman buyurmuştu değil mi?..
Tarih bize diyor ki, zulüm ve haksızlık, hiçbir zaman Allah’ın mülkünde
ilelebet payidar olamamıştır.
Hz. Nuh döneminde de, taşkınlık yapan zalim halk, Cenabı Hakkın “UZAK
OLUNUZ” sözüne muhatap olmuş ve müthiş TUFAN gerçekleşmişti.
Tufan sonrasında ise yer ve gökyüzüne hitaben:
“YA ARDUBLEİ MÂEKİ VE YA SEMÂÜ AGLİİ” diye ferman
buyurulmuş, Allah'ın emri gerçekleşmiş ve gemi Cudi'ye
oturmuştu da tam o sırada "Kahrolsun
zalimler güruhu " diyen bir ses duyulmuştu.
Bundan
sonra, Hz. Nuh ve iman edenler, yeryüzünün yeniden haremleşmesi için, erdemli
bir toplumun inşası için canla başla işe koyulmuşlardı…
Eveet,
şimdi bana, “bu olayı niçin
anlatıyorsun, konumuzla, Kur’an’ın mucize bir kitap olması ile ne alakası var,”
diye soracaksın değil mi?..
Bu Fakir Dostun, şunun için anlattı bu olayı. Kur’an’ın nazil olduğu zaman
diliminde, Arap edebiyatı zirve dönemini yaşıyordu; yüzlerce güçlü şair ve
edipler vardı. Hz. Peygamber (s.a.s.)’e, “ Bu Kur’an’ı sana birileri
yazdırıyor, bunun benzerini biz de yazarız,” diyorlardı. İşte böyle diyenlerden
biri, oturmuş, evinde Kur’an ayetlerine nazireler döşenirken, sokaktan geçen
bir çocuk yüksek sesle bu sureyi okuyordu. Tam da Koca Şairin evinin önünden geçerken bu iki
ayeti okudu…Şair bir kendi yazdıklarına baktı, bir de, tufanı dillendiren bu
iki ayeti düşündü..Bir kez daha düşündü ve sonunda PES etti, kalemini kırdı ve
nazire yazmayı bıraktı..
Bir Teşekkür Aldım
Ben sözlerimi noktaladıktan sonra, Dostumdan bir teşekkür aldım; kendilerine bu olayı hatırlattığım için. Ve böylece bu haftaki sohbetimizi de bitirmiş olduk. Sağlık ve esenlik dileklerimiz; selam ve dua ile vedalaştık.. Vesselam.